03-08-2007, Saat: 04:03 PM
Bugün dünyanın siyasi, ekonomik ve kültürel dengelerine baktığımızda, bu dengelere yön veren bir kaç ayrı uluslararası güç veya güç bloğu olduğunu görürüz:
1) Amerika Birleşik Devletleri
2) Avrupa Birliği
3) Uzakdoğu Ülkeleri
4) Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu üyeleri
2) Avrupa Birliği
3) Uzakdoğu Ülkeleri
4) Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu üyeleri
Kuşkusuz bunlar arasında en güçlü olan unsur Amerika Birleşik Devletleri'dir. Diğer üç farklı güç bloğu ise, kimi zaman ABD ile işbirliği yaparak kimi zamansa farklı pozisyonlar alarak dünyadaki olayların gelişimine kendi çıkar ve prensipleri açısından yön vermeye çalışmaktadırlar. Bu farklı güçlerin varlığı, en son yaşanan Irak krizinde de açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Ancak bu tabloda son derece çarpık bir durum vardır: Dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Müslümanlar, bu tablonun içinde bulunmamaktadır. Müslümanları temsil eden, onların inançlarını, dünya görüşlerini, menfaatlerini, taleplerini ifade eden, bunları uluslararası platformlarda savunan bir merkez yoktur.
Bu nedenledir ki, Müslümanlar şu anda dünyanın şekillenmesinde, olayları yönlendiren bir konumda değildirler. Müslümanlar için, diğer güçlerin aldıkları kararlar, ürettikleri stratejiler belirleyici olmaktadır.
“1096 yılında başlatılan ilk Haçlı seferinin orduları Ortadoğu'ya ulaştığında, Müslümanlar, aralarında çeşitli anlaşmazlıklar ve çekişmeler bulunan emirliklere bölünmüşlerdi. Bu bölünmüşlük nedeniyle Avrupa'dan gelen bu barbar işgalcilere karşı direnemediler. 1099 yılında Kudüs'te korkunç bir katliam yaparak kurulan Haçlı Krallığı, on yıllar boyunca Müslümanların bu bölünmüşlüğünden yararlandı. Ancak büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Müslüman emirlikleri tek tek kendi idaresi altına alıp birleştirmesiyle birlikte, Müslümanlar Haçlı işgalcilere karşı koyabilecek bir güce ulaştı. “
Bugün İslam Dünyası'nda böyle bir birlik yoktur. İslam Konferansı Örgütü vardır, ama bunun fonksiyonları ve etkisi çok zayıftır.
İslam Birliği konusunda tüm İslam ülkelerinin yanında Türkiye'ye büyük bir rol düştüğünü belirtmek gerekir. Çünkü Türkiye, sözünü ettiğimiz manada bir İslam Birliği'ni kurmuş ve 5 yüzyıldan uzun bir süre başarıyla idare etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısıdır. Bu sorumluluğu tekrar üstlenebilecek bir toplumsal alt yapıya ve devlet geleneğine sahiptir. Dahası Türkiye, İslam dünyasının Batı ile ilişkileri en gelişmiş ülkesidir ki, bu Batı ile İslam dünyasındaki sorunların çözümünde arabuluculuk yapabilmesine olanak sağlar. Türkiye'nin tarihsel olarak hoşgörülü ve mutedil bir anlayışa sahip olması; Türkiye'nin İslam dünyasında dar bir mezhebi değil, dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun izlediği Ehli Sünnet inancını temsil etmesi de, onu İslam Birliği'ne önderlik etmeye aday kılan önemli bir vasıftır.