02-05-2007, Saat: 03:50 PM
Öncelikle Söyleyeyim Bu Alıntıdır Hosuma Gitti Paylasmak İstedim Sonuna Kadar Okuyun Pişman Olmazsınız....
“Sevdim
İnsanların merdini
Gözlerin laciverdini…
Kula kulluk edenlerin toprağında
Haksızlığa baş kaldıran öfkeyi sevdim.
Sevdim o sözleri ki
Kılıç gibi keskin, ok gibi dosdoğru
Söylendikçe insanlar uyansın…”
Bir dil çılgınlığıdır, almış başını gidiyor. Bizler Osmanlıca, Öztürkçe tartışmaları içerisindeyken dil misyonerleri elimizde olanı da alarak bize yapay bir dil bıraktılar. Bizleri yıllarca yabancı dille eğitimin çok önemli olduğu, Türkçenin bilim dili olmayacağı gibi yalanlarla kandırdılar. İçimizdeki dil misyonerleri de onlara parayla çalışan kalemleriyle destek verdiler. Ve sonuçta ortaya “Anglomanca” diye tabir edilen bir dil çıktı. İçeriğinde anlamlı, anlamsız, Türkçe olan, olmayan bir sürü terimin olduğu bozuk bir dil… Aslına bakılırsa dil ve kültür emperyalizminin temel hedefi ulus devletlerdir. Ziya Gökalp bu gerçeği şu şekilde dile getirmiştir: “Türklüğün vicdanı bir, dini bir, vatanı bir; fakat hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir.”
Dilimize karşı yapılan bu saldırılara gereken cevabı verebilmek için ulu önder Atatürk’ün: “Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğunuz millet için el birliği ile çalışalım; çalışmaların en yükseği budur.” sözünden hareketle yola çıkarak dil meselesinde “Ne sağ ne sol, önce bağımsızlık!” ilkesini savunmamız ve bu yönde harekete geçmemiz gereklidir. Bu konuda neler yapılmalıdır?
1. Yabancı dille yapılan eğitim değil, eritimdir. Yabancı dille eğitim yapan öğretim kurumları kendi halkına uzaklaşmış ve ülkenin sorunlarının çözümü noktasında yetersiz kalan bireyler yetiştirmiştir. Mesleğinin Türkçesini bilmeyen, bilimi Türkçe anlayamayan, daha sonrasında öğrendiği bilgilerin Türkçesini de öğrenmeye mecbur kalan ve öğrenmiş olduklarının Türkçe sınavını veremeyen öğrenciler olduğu gibi, geçmiş dönemlerde işinin ehli öğretim üyeleri, yabancı dille eğitime kurban edilmiş ve buna karşılık dışarıdan gelen kalitesiz hocalara yüksek maaşlarla dersler verdirilmiştir. İmtiyazlı, imrenilecek bir zümre gibi gösterilmek istenen bu okulları kuruluş dönemlerinde yabancı zümrelerin ve kilise teşkilatlarının da desteklediğini biliyoruz. Ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerinin temel ekseninin din öğretimi değil de kültürel soykırım olduğu gerçeğini de ele alırsak bu okulların temel amacı daha net şekilde ortaya çıkmış olacaktır. Bu üniversitelerin kuruluşunda Ford Vakfı ve devamında da AİD’den yani doğruca Amerikan hükümetinden şartlı para yardımları yapılmıştır.
Amerika’da çıkan “Rotarian” dergisinin yaz 1968’de çıkan sayısında şöyle deniliyor: “Washington’da tamamıyla Rusça tedrisat yapan bir üniversite bulunduğunu farz edin. Bir de üstelik bunun parasını Amerikan hükümeti veriyor olsun. Olmaz öyle saçmalık mı diyeceksiniz? Bu inanılmaz şey bugün cidden mevcuttur. Ankara’da tam tedrisatlı, Türk hükümetinden bütçeli Ortadoğu Teknik Üniversitesi.”
Yabancı dille yapılan çalışmaların eğitim değil, eritim olduğu gerçeği görülmeli ve artık Afrika’da bile yadırganan bu anlayıştan dönülerek doğru bir dil politikası izlenmelidir.
“Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” (Mustafa Kemal Atatürk)
2. Yabancı dil öğretiminin hazırlık sınıflarında öğretilemeyeceği gerçeği liselerde geç de olsa görülmüş ancak yabancı dil öğretimi sadece bu şekilde olur, denilerek dilimizin yozlaşmasına neden olan yürürlükteki yüksek ders saatine sahip yabancı dil dersleri hiçbir öğrenciye yabancı dil öğretemediği gibi bu derslerin geride kalmış tekniklerle verilmesi halkımıza çok modern bir çalışmaymış gibi anlatılmıştır. Üniversitelerimizde de yanlış olan hazırlık sınıfı uygulamasına geçilmiştir. Ve gençlerimizin bir yılı heba edilmektedir. Devletimiz bir yıl hizmet sağlayacaksa bu modern bilimler için kullanılmalıdır. Bilişim, temel vatandaşlık hakları ve bilgileri gibi derslerin yanında üniversiteye girişte ve ilerleyen süreçte alanların gelişimine ön ayak olacak proje çalışmaları da bu yılda yapılabilir.
Yabancı dille öğretime karşıyız. Yabancı dil öğretiminin gerektiğini ancak bunun yönteminin modern olması gerektiğini savunuyoruz. Hızlandırılmış dil kursları ile yabancı bir dilin üç ay gibi bir kısa sürede öğretilebileceği ortaya konulmuştur. Bu modern teknikler yaz kursları şekli ile uygulanabileceği gibi ders müfredatları değiştirilerek de uygulanabilir. Şu anki sistem yabancı dil öğretemediği gibi dilimizin de kirlenmesine neden olmaktadır.
3. “Herkes İngilizce öğrenmek zorundadır.” yanlış anlayışı öğretim sistemimizde yer edinmiştir. Dünya üzerinde İngilizce dünya dili olacak düşüncesine de bizden başka inanan olmamıştır. Çünkü eğitim dili millî olmalıdır. “Herkes İngilizce öğrenmek zorundadır.” anlayışını mesleki yabancı dil anlayışını ile değiştirmeliyiz. İthalat ve ihracatta, uluslararası sempozyumlarda (bilgi şöleni) bunun eksikliğini yaşıyoruz. Örnek vermek gerekirse, teknoloji alanında gelişen Japonya ile irtibatlarda her iki tarafta da iki dili de bilen kişiler olmadığı için veriler İngilizceye çevrilmekte ve sonrasında bu iki dile çevrilerek iki çeviri sonucu verinin ulaşımı sağlanmaktadır. Bu nedenle de aksaklıklar olmaktadır. İngilizcenin yerine meslekî alanda ilerlemiş ve bu konuda sürekli bilgi ve makale üreten ülkelerin dilleri öğretilmelidir. Japonca, Çince, Rusça gibi diller de öğretilmelidir.
4. Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen üçüncü maddesiyle birlikte kırk ikinci maddesinde belirtilen şekliyle yabancı dille öğretim anayasal suçtur. Madde 3: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” Resmi dili Türkçe olan bir devletin resmi kurumlarında yabancı bir dille eğitim nasıl gerçekleştirilebilmektedir? Yine Anayasamızın kırk ikinci maddesinde belirtilen ifadesiyle: ‘’Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır.” Dünya genelinde yabancı dille öğretime diplomat çocuklarının öğretim gördüğü özel okullarda rastlanır. Bahsedilen esaslar bu konudaki ifadeleri içermektedir. Bu gerçekler ortadayken hukukçularımızın neden sessiz kaldıkları da düşündürücüdür.
5. Dilimizin yabancı dillerle kirletilmesi engellenmelidir. İşe girecek birisine hiç ihtiyaç duyulmadığı halde, yabancı dil biliyor musun, diye soran zihniyetler Türkçe biliyor musun, deme gereği bile duymuyorlar. Dilimiz halkımızca yanlış kullanılmaktadır. Türkçe sözcükler kullanalım, Türkçemizi doğru kullanalım, yazım ve imla kurallarına uygun olarak kullanalım. Konuşurken yabancı sözcükler söyleyenlere bilgin edası ile yaklaşmak yerine onlara Türkçesini göstermeli ve onlara Türkçesini kullanmasını önermeliyiz. “Anglomanca”nın kurbanı olmayalım.
6. Dil, millî kültürün temel öğesidir. Dilinden uzaklaşan milletlerin kültürlerinden uzaklaşarak kültürel emperyalizme mağdur kaldıkları bir gerçektir. Türkçe bilim dili olamaz, yanlış anlayışını öne sürenler bu durumu bizden daha iyi bildikleri için bu sözü söylüyorlar. Aslında onlar da İngilizcenin beş dilin toplaması olan, tarihi beş yüz yıla dayanmayan, sözcük türetmeye müsait olmayan ve kurallarının sorunlu olduğu bir dil olduğunu biliyorlar. Ancak küresel güçlerin yönetimindeki dünya düzeni onların bu söylemleri dile getirmeleri gerektiğini onlara söylüyor. On bin yıllık geçmişi ile beraber, kelime üretimine dünyanın en uygun dil grubu olan Ural-Altay dil ailesine mensup olan Türkçe bilim için bulunamayacak derecede uygun bir dildir. Bundan hareketle:
a. Eğitim dili Türkçe olmalıdır.
b. Sözcükler Türkçeleştirilmeli, terimlerin Türkçeleri bulunmalı ve kullanılmalıdır.
c. Bilim Türkçe olarak geliştirilmeli ve üniversitelerimiz bilim alış-verişi yapan kurumlar halinden çıkarılarak, bilim üreten kurumlar haline getirilmelidir.
Bunlar yapılmazsa bu düzen, küresel güçler, emperyalist ülkeler ve paralı temsilcilerine yarayacak; halkımız ise düşük düzeyli İngilizce kitaplarına servetler ödeyerek sömürülmeye devam edecektir.
7. Basın-yayında; televizyon, radyo, gazete ve dergilerde Türkçe kullanımı, Türkçenin doğru kullanımı özendirilmeli ve ödüllendirilmelidir. Bu konuda yasal zorunluluklar getirilmelidir. Belediyeler, sorumlu oldukları alanlarda işyerlerine Türkçe isimler koyma zorunluluğu getirmelidir (markalar dışında). Müşterileri ile diyaloglarında Türkçeyi doğru kullanan işyeri sahipleri ve çalışanları ödüllendirilmelidir. Bunlar yapılmıyorsa dilimizin tarzancalaşmasına izin verilmemelidir. Dükkân isimlerinin yanlış yazımı, hatalarla dolu oluşu, içeriğinde Türkçenin yanı sıra yabancı dillerden terimler de içermesi başlı başına bir katliamdır. Bunların düzeltilmesi noktasında çalışmalar yapılmalıdır.
Kendi dilini kullanmak ve geliştirmeye çalışmak şovenistlik değil, milli kültüre sahip çıkıştır. İngilizce eğitimi savunmak ise insancıllık ve ilericilik değil; gericilik, milli kültürden yoksunluk ve daha da önemlisi küresel, emperyalist güçlere bilerek veya bilmeyerek hizmettir.
“Yaz! Yepyeni bir ufukta kendini bulmuş,
Tüm küçük oyunlardan silkinmiş ve kurtulmuş
Türkiye için…”
Sevgilerimle Emrehan....
“Sevdim
İnsanların merdini
Gözlerin laciverdini…
Kula kulluk edenlerin toprağında
Haksızlığa baş kaldıran öfkeyi sevdim.
Sevdim o sözleri ki
Kılıç gibi keskin, ok gibi dosdoğru
Söylendikçe insanlar uyansın…”
Bir dil çılgınlığıdır, almış başını gidiyor. Bizler Osmanlıca, Öztürkçe tartışmaları içerisindeyken dil misyonerleri elimizde olanı da alarak bize yapay bir dil bıraktılar. Bizleri yıllarca yabancı dille eğitimin çok önemli olduğu, Türkçenin bilim dili olmayacağı gibi yalanlarla kandırdılar. İçimizdeki dil misyonerleri de onlara parayla çalışan kalemleriyle destek verdiler. Ve sonuçta ortaya “Anglomanca” diye tabir edilen bir dil çıktı. İçeriğinde anlamlı, anlamsız, Türkçe olan, olmayan bir sürü terimin olduğu bozuk bir dil… Aslına bakılırsa dil ve kültür emperyalizminin temel hedefi ulus devletlerdir. Ziya Gökalp bu gerçeği şu şekilde dile getirmiştir: “Türklüğün vicdanı bir, dini bir, vatanı bir; fakat hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir.”
Dilimize karşı yapılan bu saldırılara gereken cevabı verebilmek için ulu önder Atatürk’ün: “Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğunuz millet için el birliği ile çalışalım; çalışmaların en yükseği budur.” sözünden hareketle yola çıkarak dil meselesinde “Ne sağ ne sol, önce bağımsızlık!” ilkesini savunmamız ve bu yönde harekete geçmemiz gereklidir. Bu konuda neler yapılmalıdır?
1. Yabancı dille yapılan eğitim değil, eritimdir. Yabancı dille eğitim yapan öğretim kurumları kendi halkına uzaklaşmış ve ülkenin sorunlarının çözümü noktasında yetersiz kalan bireyler yetiştirmiştir. Mesleğinin Türkçesini bilmeyen, bilimi Türkçe anlayamayan, daha sonrasında öğrendiği bilgilerin Türkçesini de öğrenmeye mecbur kalan ve öğrenmiş olduklarının Türkçe sınavını veremeyen öğrenciler olduğu gibi, geçmiş dönemlerde işinin ehli öğretim üyeleri, yabancı dille eğitime kurban edilmiş ve buna karşılık dışarıdan gelen kalitesiz hocalara yüksek maaşlarla dersler verdirilmiştir. İmtiyazlı, imrenilecek bir zümre gibi gösterilmek istenen bu okulları kuruluş dönemlerinde yabancı zümrelerin ve kilise teşkilatlarının da desteklediğini biliyoruz. Ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerinin temel ekseninin din öğretimi değil de kültürel soykırım olduğu gerçeğini de ele alırsak bu okulların temel amacı daha net şekilde ortaya çıkmış olacaktır. Bu üniversitelerin kuruluşunda Ford Vakfı ve devamında da AİD’den yani doğruca Amerikan hükümetinden şartlı para yardımları yapılmıştır.
Amerika’da çıkan “Rotarian” dergisinin yaz 1968’de çıkan sayısında şöyle deniliyor: “Washington’da tamamıyla Rusça tedrisat yapan bir üniversite bulunduğunu farz edin. Bir de üstelik bunun parasını Amerikan hükümeti veriyor olsun. Olmaz öyle saçmalık mı diyeceksiniz? Bu inanılmaz şey bugün cidden mevcuttur. Ankara’da tam tedrisatlı, Türk hükümetinden bütçeli Ortadoğu Teknik Üniversitesi.”
Yabancı dille yapılan çalışmaların eğitim değil, eritim olduğu gerçeği görülmeli ve artık Afrika’da bile yadırganan bu anlayıştan dönülerek doğru bir dil politikası izlenmelidir.
“Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” (Mustafa Kemal Atatürk)
2. Yabancı dil öğretiminin hazırlık sınıflarında öğretilemeyeceği gerçeği liselerde geç de olsa görülmüş ancak yabancı dil öğretimi sadece bu şekilde olur, denilerek dilimizin yozlaşmasına neden olan yürürlükteki yüksek ders saatine sahip yabancı dil dersleri hiçbir öğrenciye yabancı dil öğretemediği gibi bu derslerin geride kalmış tekniklerle verilmesi halkımıza çok modern bir çalışmaymış gibi anlatılmıştır. Üniversitelerimizde de yanlış olan hazırlık sınıfı uygulamasına geçilmiştir. Ve gençlerimizin bir yılı heba edilmektedir. Devletimiz bir yıl hizmet sağlayacaksa bu modern bilimler için kullanılmalıdır. Bilişim, temel vatandaşlık hakları ve bilgileri gibi derslerin yanında üniversiteye girişte ve ilerleyen süreçte alanların gelişimine ön ayak olacak proje çalışmaları da bu yılda yapılabilir.
Yabancı dille öğretime karşıyız. Yabancı dil öğretiminin gerektiğini ancak bunun yönteminin modern olması gerektiğini savunuyoruz. Hızlandırılmış dil kursları ile yabancı bir dilin üç ay gibi bir kısa sürede öğretilebileceği ortaya konulmuştur. Bu modern teknikler yaz kursları şekli ile uygulanabileceği gibi ders müfredatları değiştirilerek de uygulanabilir. Şu anki sistem yabancı dil öğretemediği gibi dilimizin de kirlenmesine neden olmaktadır.
3. “Herkes İngilizce öğrenmek zorundadır.” yanlış anlayışı öğretim sistemimizde yer edinmiştir. Dünya üzerinde İngilizce dünya dili olacak düşüncesine de bizden başka inanan olmamıştır. Çünkü eğitim dili millî olmalıdır. “Herkes İngilizce öğrenmek zorundadır.” anlayışını mesleki yabancı dil anlayışını ile değiştirmeliyiz. İthalat ve ihracatta, uluslararası sempozyumlarda (bilgi şöleni) bunun eksikliğini yaşıyoruz. Örnek vermek gerekirse, teknoloji alanında gelişen Japonya ile irtibatlarda her iki tarafta da iki dili de bilen kişiler olmadığı için veriler İngilizceye çevrilmekte ve sonrasında bu iki dile çevrilerek iki çeviri sonucu verinin ulaşımı sağlanmaktadır. Bu nedenle de aksaklıklar olmaktadır. İngilizcenin yerine meslekî alanda ilerlemiş ve bu konuda sürekli bilgi ve makale üreten ülkelerin dilleri öğretilmelidir. Japonca, Çince, Rusça gibi diller de öğretilmelidir.
4. Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen üçüncü maddesiyle birlikte kırk ikinci maddesinde belirtilen şekliyle yabancı dille öğretim anayasal suçtur. Madde 3: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” Resmi dili Türkçe olan bir devletin resmi kurumlarında yabancı bir dille eğitim nasıl gerçekleştirilebilmektedir? Yine Anayasamızın kırk ikinci maddesinde belirtilen ifadesiyle: ‘’Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır.” Dünya genelinde yabancı dille öğretime diplomat çocuklarının öğretim gördüğü özel okullarda rastlanır. Bahsedilen esaslar bu konudaki ifadeleri içermektedir. Bu gerçekler ortadayken hukukçularımızın neden sessiz kaldıkları da düşündürücüdür.
5. Dilimizin yabancı dillerle kirletilmesi engellenmelidir. İşe girecek birisine hiç ihtiyaç duyulmadığı halde, yabancı dil biliyor musun, diye soran zihniyetler Türkçe biliyor musun, deme gereği bile duymuyorlar. Dilimiz halkımızca yanlış kullanılmaktadır. Türkçe sözcükler kullanalım, Türkçemizi doğru kullanalım, yazım ve imla kurallarına uygun olarak kullanalım. Konuşurken yabancı sözcükler söyleyenlere bilgin edası ile yaklaşmak yerine onlara Türkçesini göstermeli ve onlara Türkçesini kullanmasını önermeliyiz. “Anglomanca”nın kurbanı olmayalım.
6. Dil, millî kültürün temel öğesidir. Dilinden uzaklaşan milletlerin kültürlerinden uzaklaşarak kültürel emperyalizme mağdur kaldıkları bir gerçektir. Türkçe bilim dili olamaz, yanlış anlayışını öne sürenler bu durumu bizden daha iyi bildikleri için bu sözü söylüyorlar. Aslında onlar da İngilizcenin beş dilin toplaması olan, tarihi beş yüz yıla dayanmayan, sözcük türetmeye müsait olmayan ve kurallarının sorunlu olduğu bir dil olduğunu biliyorlar. Ancak küresel güçlerin yönetimindeki dünya düzeni onların bu söylemleri dile getirmeleri gerektiğini onlara söylüyor. On bin yıllık geçmişi ile beraber, kelime üretimine dünyanın en uygun dil grubu olan Ural-Altay dil ailesine mensup olan Türkçe bilim için bulunamayacak derecede uygun bir dildir. Bundan hareketle:
a. Eğitim dili Türkçe olmalıdır.
b. Sözcükler Türkçeleştirilmeli, terimlerin Türkçeleri bulunmalı ve kullanılmalıdır.
c. Bilim Türkçe olarak geliştirilmeli ve üniversitelerimiz bilim alış-verişi yapan kurumlar halinden çıkarılarak, bilim üreten kurumlar haline getirilmelidir.
Bunlar yapılmazsa bu düzen, küresel güçler, emperyalist ülkeler ve paralı temsilcilerine yarayacak; halkımız ise düşük düzeyli İngilizce kitaplarına servetler ödeyerek sömürülmeye devam edecektir.
7. Basın-yayında; televizyon, radyo, gazete ve dergilerde Türkçe kullanımı, Türkçenin doğru kullanımı özendirilmeli ve ödüllendirilmelidir. Bu konuda yasal zorunluluklar getirilmelidir. Belediyeler, sorumlu oldukları alanlarda işyerlerine Türkçe isimler koyma zorunluluğu getirmelidir (markalar dışında). Müşterileri ile diyaloglarında Türkçeyi doğru kullanan işyeri sahipleri ve çalışanları ödüllendirilmelidir. Bunlar yapılmıyorsa dilimizin tarzancalaşmasına izin verilmemelidir. Dükkân isimlerinin yanlış yazımı, hatalarla dolu oluşu, içeriğinde Türkçenin yanı sıra yabancı dillerden terimler de içermesi başlı başına bir katliamdır. Bunların düzeltilmesi noktasında çalışmalar yapılmalıdır.
Kendi dilini kullanmak ve geliştirmeye çalışmak şovenistlik değil, milli kültüre sahip çıkıştır. İngilizce eğitimi savunmak ise insancıllık ve ilericilik değil; gericilik, milli kültürden yoksunluk ve daha da önemlisi küresel, emperyalist güçlere bilerek veya bilmeyerek hizmettir.
“Yaz! Yepyeni bir ufukta kendini bulmuş,
Tüm küçük oyunlardan silkinmiş ve kurtulmuş
Türkiye için…”
Sevgilerimle Emrehan....