:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: LALE_DEVRI özel
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2
Genc adamin biri,
Dermis babasina her gün;
' Benim de dostlarim var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle cok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasini bulamazsin gercek, hakiki...

Devam eder durur konusma...
Aralarinda baslar bir tartisma,
Karar verirler bir sinava,
Dostun hakikisini anlamaya...

Bir aksam bir koyun keserler,
Ve koyarlar cuvala,
Baba der ki ogluna,
' Hadi al bu cuvali, simdi götür dostuna'

Cuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüsler de bir adami,
Koymuslar cuvala,
Distan böyle sanilmakta,

Delikanli sirtlar cuvali,
Gider en iyi bildigi dostuna,calar kapiyi,
O dost, bakar ki bir cuval, hem de kanli,

Kapar hizla kapiyi delikanlinin suratina,
Almaz iceri arkadasini,

Böylece tek tek dolasir delikanli,
Kendince tanidigi, sevdigi dostlarina,
Ne care, hepsinde de sonuc aynidir,
Evlat geriye döner,
Ama icten yikilir...

Babasina dönerek; hakliymissin baba ' der,
Dost yokmus su dünyada ne sana, ne de bana,
Baba ' hayir Evlat 'der, benim bir dostum var bildigim,
Hadi, cuvali alda bir kerede git ona,

Genc adam, cuvali sirtlar tekrar,
Alnindan ter, cuvaldan kanlar damlar ..
Gider, baba dostuna,
Kabul görür, sevinir,
O dost, delikanliyi alir hemen iceri,

Gecerler arka bahceye,
Bir cukur kazarlar birlikte,
Cuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpistirirler toprak,
Belli olmasin diye dikerler sarmisak...

Genc adam gelir babasina;
' Baba, iste dost buymus' diye konusunca,
Babasi; 'daha erken, o belli olmaz daha,
Sen yarin git O na, cikart bir kavga,
Atacaksin iki tokat, hic cekinmeden ona,
iste o zaman anlasilacak, dostun hakikisi,
Sonra gel olanlari anlat bana...'

Genc adam, aynen yapar babasinin dedigini,
Maksadi anlamaktir dostun hakikisini,
Babasinin dostuna istemeden basar iki tokadi,
Der ki tokadi yiyen DOST;
'Git de söyle babana,
Biz satmayiz sarmisak tarlasini
Böyle iki tokada'

alintidir....
Kaç kere yaşadım ben bu romanı
Ne zaman sevdimse ayrılık vardı
Hep kendim kuruttum gözyaşlarımı
Ne zaman sevdimse yalnızlık vardı

Sen de git bırak git beni düşünme
Kader de, hayat de boşver üzülme
Alıştım hasretin her türlüsüne
Ne zaman sevdimse ayrılık vardı
Alıştım kaderin her cilvesine
Ne zaman sevdimse yalnızlık vardı

Yaşamadım gitti gönül tadında
Nelerden vazgeçtim senin uğrunda
Seni de kaybettim yol ortasında
Ne zaman sevdimse karanlık vardı
Ne zaman sevdimse pişmanlık vardı


Ahmet Selçuk İlkan
“Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun”.

“Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler biribirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmiş.

Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına göre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış…

Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış…

Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar.

Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler...

Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.

Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içini… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi… Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler.

Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara… Dağ, taş dillenirmiş sesinde… Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşa…

Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar.

Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.

İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere....

Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarından… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara Zehra kızın, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış… Tarifsiz bir acı çökmüş her yana…

İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri… Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederler...

Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide...
Sayfalar: 1 2