02-22-2007, Saat: 11:32 PM
Osmanlı İmparatorluğu, miladi 14 ve 15. yy.larda şekillenmişti; fakat coğrafi yönden yayılışı 16. ve 17. yy.larda en yüksek seviyeye ulaştı.Bu iki yy. boyunca Osmanlı İmparatorluğunun Dünya Tarihindeki Yeri
İmparatorluğun Avrupa’daki batı cephesi Trieste ile Viyana’nın yakınlarında,kuzey cephesi Polonya’nın bitişindeydi.Karadeniz ile Azak denizi birer Osmanlı gölü haline gelmişti.1475’ten 1768’e kadar Osmanlı İmparatorluğu ile ona bağlı devletlerden başka hiçbir devletin bu denizlerde kıyısı yoktur.Kafkasya’nın batısı gibi Asya’nın batısında Dicle ve Fırat nehirlerinin yatakları da ta İran Körfezine kadar Osmanlı yönetimi altındaydı.İmparatorluk, Suriye’yi de en geniş coğrafi anlamıyla elinde tutuyordu.Arabistan’ın batısı bütünü ile, en güneydeki Yemen’i içine alacak şekilde Osmanlı idaresindeydi ki bu da İmparatorluğa Hint Okyanusunda bir kıyı sağlıyordu.Aynı şekilde, Kuzey Afrika’da Mısır’dan en batıdaki Fas’ın doğu sınırına kadar Osmanlı topraklarıydı.
Osmanlı İmparatorluğu , böylece, Hint ve Atlas Okyanusları’nın arkasularının birbirine en fazla yaklaştığı bir yer olarak, Eski Dünyanın odak noktasını işgal ediyordu.İmparatorluk, İran Körfezi ile Kızıldeniz’den Akdeniz’e uzanan ulaşım hatlarının her iki kıyısını birden ayağı altında tutuyor, Akdeniz’i Karadeniz ve Azak denizine bağlayan boğazlarla hükmediyordu.Bir zamanlar Osmanlıya ait olan bu bölgeyi kuşatan iletişim hatlarının önemi, günümüzün dünya havayolları haritasında ortaya çıkmaktadır.Bu bölge neredeyse bütün devri alem seferlerinin geçtiği bölgedir.Gerçi Osmanlı imparatorluğunun zinde günlerinde Ortadoğu yollarının Okyanus hatlarından daha az kullanıldığı doğru (ve beklide önemli) olabilir. Fakat bu istisnai ve geçici bir durumdu. Dünya iletişiminde bugünkü havayolları haritası, en eski kayıtların tarihinden bu yana kullanılagelen rotaların olağan haritası olmuştur. Ne olursa olsun, üç Eski Dünya kıtasının buluştuğu bu bölge tıpkı daha önce ve sonra olduğu gibi, tarihinin Osmanlı safhasında da birinci sınıf bir rol oynamıştır.
Bu bölge, Osmanlı öncesinde, dünyanın en eski uygarlıklarına ve bugün neredeyse Hindistan da ortaya çıkmış dinler kadar mensupları bulunan üç dine-Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam-beşiklik etmişti. Dolaysıyla, kıtaların bu buluşma noktası hep yaratıcı ve muhtemelen bu sebepten karışıklık içinde olmuştur. Bölge, genellikle siyasi bakımdan dağınık bir durumdadır ve bunun sonucu olarak, kronik savaşlardan musteriptir. Son 5 bin sene içinde bu bölgenin büyük bir kısmında bir süre için siyasi birliği ve bunun beraberinde barışı sağlayabilmiş dört-topu topu dört- imparatorluktan en sonuncusu, Osmanlı imparatorluğu olmuştur. Onun üç selefi ise Birinci Pers İmp. (M.Ö. 538-334) yakın doğudaki Roma İmp. (M.Ö. 62-M.S. 602) ve (650 den yaklaşık 850 ye kadar etkili olan) Arap [Emevi] İmp. Olmuştur. Ancak şurasını da belirtmek gerekir ki bölgedeki bu barış ve birlik zamanları nadir vakalardandır ve her biri kısa ömürlü olmuştur.
Dört Ortadoğu İmp. içinde sadece Osmanlı İmp. bölgenin tamamını bir süre için de olsa birleştirmeyi başarmıştır. Pers ve E mevi İmp. bölgenin Yunanlılara ait bölümünü, Roma İmp. ‘da Irak’ı idaresi altına alamamıştır. Pers, Emevi ve Osmanlı İmparatorlukları, hem Irak’ı hem de Mısır’ı ilhak ettiler; bu iki ülke, 19. asırda Kuzey Amerika ile Ukrayna’nın tahıl ekimine açılmasından önce dünyanın önde gelen tahıl ihracatçılarıydı. Bu dört imparatorluğun her biri bir gerileme ve çöküş yaşadı; barışı sağlayamaz oldu, ardından komşularının ve kendisine bağlı devletlerin gözündeki itibarını yitirdi. Bunlar, çöken imparatorluğun mirasına konmak için sabırsızlanıyorlardı. Fakat bu topraklar sonunda komşu güçler yahut kurulan yerli devletler arasında paylaşıldığı zaman, her defasında bölge anarşiye düştü. Buna karşılık, imparatorluk yönetimi, gerileme sırasında bile daha tahammül edilebilir cinstendi; güçlü zamanlar ise gerçekten birer altın çağ sayılırdı.
Pers İmp. Yunanlıları idaresi altına almayı başaramayınca, Yunan devletlerinden biri olan Makedonya, diğerlerine ve hatta Pers İmparatorluğu’na tahakküm etmeye kalktı. Makedonyalı Filip Yunanlıları birleştirdi, oğlu İskender ise Pers İmparatorluğunu yıktı. Fakat, İskender’in ölümünden sonra, onun generalleri Pers İmparatorluğu’nu bölüştüler; Yunanistan tekrar parçalandı; böylece Roma İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadar sürecek bir anarşi dönemi başladı. Sonra, gerek Emevi İmparatorluğu’nun, gerekse Küçük Asya ve Güneydoğu Avrupa’daki Roma İmparatorluğu kalıntısının gerileme ve çöküşünün ardından, yine anarşi vardı. Osmanlı İmparatorluğu da aynı yolu izledi. 18 ve 19. yüzyılarda iç bütünlüğü, kanun hakimiyeti ve düzeni sağlamakta yetersiz kaldı. Avrupa ve Afrika’daki sınırları daralmaya başladı. Bununla beraber, hakimiyeti altındaki Asya ülkelerini öylece muhafaza etti, hatta, 1914’lere kadar, müessir otoritesini yeniden tesis etti.
19. yüzyılda Rus Çarı I.Nikola Osmanlı İmparatorluğu’nu “Avrupa’nın hasta adamı “ ilan etti. 1913’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Edirne’den batıya doğru nekadar eski toprağı varsa hepsi ya Habsburg ve Rus İmparatorluğu’na geçmiş yahut bölünerek yeni milli devletlere dönüşmüştür. ( Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk ) 1918’e kadar ise Cezayir’den Irak’a kadar, vaktiyle Osmanlı idaresi altında bulunan bütün Arap ülkeleri, Hicaz ve Yemen hariç olmak üzere, ya Fransa’nın, ya İngiltere’nin yada İtalya’nın eline geçti. Osmanlı yönetimin bu halefleri, kendilerinin bu işi Osmanlıdan daha iyi yürüteceklerinden emindiler.
İmparatorluğun Avrupa’daki batı cephesi Trieste ile Viyana’nın yakınlarında,kuzey cephesi Polonya’nın bitişindeydi.Karadeniz ile Azak denizi birer Osmanlı gölü haline gelmişti.1475’ten 1768’e kadar Osmanlı İmparatorluğu ile ona bağlı devletlerden başka hiçbir devletin bu denizlerde kıyısı yoktur.Kafkasya’nın batısı gibi Asya’nın batısında Dicle ve Fırat nehirlerinin yatakları da ta İran Körfezine kadar Osmanlı yönetimi altındaydı.İmparatorluk, Suriye’yi de en geniş coğrafi anlamıyla elinde tutuyordu.Arabistan’ın batısı bütünü ile, en güneydeki Yemen’i içine alacak şekilde Osmanlı idaresindeydi ki bu da İmparatorluğa Hint Okyanusunda bir kıyı sağlıyordu.Aynı şekilde, Kuzey Afrika’da Mısır’dan en batıdaki Fas’ın doğu sınırına kadar Osmanlı topraklarıydı.
Osmanlı İmparatorluğu , böylece, Hint ve Atlas Okyanusları’nın arkasularının birbirine en fazla yaklaştığı bir yer olarak, Eski Dünyanın odak noktasını işgal ediyordu.İmparatorluk, İran Körfezi ile Kızıldeniz’den Akdeniz’e uzanan ulaşım hatlarının her iki kıyısını birden ayağı altında tutuyor, Akdeniz’i Karadeniz ve Azak denizine bağlayan boğazlarla hükmediyordu.Bir zamanlar Osmanlıya ait olan bu bölgeyi kuşatan iletişim hatlarının önemi, günümüzün dünya havayolları haritasında ortaya çıkmaktadır.Bu bölge neredeyse bütün devri alem seferlerinin geçtiği bölgedir.Gerçi Osmanlı imparatorluğunun zinde günlerinde Ortadoğu yollarının Okyanus hatlarından daha az kullanıldığı doğru (ve beklide önemli) olabilir. Fakat bu istisnai ve geçici bir durumdu. Dünya iletişiminde bugünkü havayolları haritası, en eski kayıtların tarihinden bu yana kullanılagelen rotaların olağan haritası olmuştur. Ne olursa olsun, üç Eski Dünya kıtasının buluştuğu bu bölge tıpkı daha önce ve sonra olduğu gibi, tarihinin Osmanlı safhasında da birinci sınıf bir rol oynamıştır.
Bu bölge, Osmanlı öncesinde, dünyanın en eski uygarlıklarına ve bugün neredeyse Hindistan da ortaya çıkmış dinler kadar mensupları bulunan üç dine-Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam-beşiklik etmişti. Dolaysıyla, kıtaların bu buluşma noktası hep yaratıcı ve muhtemelen bu sebepten karışıklık içinde olmuştur. Bölge, genellikle siyasi bakımdan dağınık bir durumdadır ve bunun sonucu olarak, kronik savaşlardan musteriptir. Son 5 bin sene içinde bu bölgenin büyük bir kısmında bir süre için siyasi birliği ve bunun beraberinde barışı sağlayabilmiş dört-topu topu dört- imparatorluktan en sonuncusu, Osmanlı imparatorluğu olmuştur. Onun üç selefi ise Birinci Pers İmp. (M.Ö. 538-334) yakın doğudaki Roma İmp. (M.Ö. 62-M.S. 602) ve (650 den yaklaşık 850 ye kadar etkili olan) Arap [Emevi] İmp. Olmuştur. Ancak şurasını da belirtmek gerekir ki bölgedeki bu barış ve birlik zamanları nadir vakalardandır ve her biri kısa ömürlü olmuştur.
Dört Ortadoğu İmp. içinde sadece Osmanlı İmp. bölgenin tamamını bir süre için de olsa birleştirmeyi başarmıştır. Pers ve E mevi İmp. bölgenin Yunanlılara ait bölümünü, Roma İmp. ‘da Irak’ı idaresi altına alamamıştır. Pers, Emevi ve Osmanlı İmparatorlukları, hem Irak’ı hem de Mısır’ı ilhak ettiler; bu iki ülke, 19. asırda Kuzey Amerika ile Ukrayna’nın tahıl ekimine açılmasından önce dünyanın önde gelen tahıl ihracatçılarıydı. Bu dört imparatorluğun her biri bir gerileme ve çöküş yaşadı; barışı sağlayamaz oldu, ardından komşularının ve kendisine bağlı devletlerin gözündeki itibarını yitirdi. Bunlar, çöken imparatorluğun mirasına konmak için sabırsızlanıyorlardı. Fakat bu topraklar sonunda komşu güçler yahut kurulan yerli devletler arasında paylaşıldığı zaman, her defasında bölge anarşiye düştü. Buna karşılık, imparatorluk yönetimi, gerileme sırasında bile daha tahammül edilebilir cinstendi; güçlü zamanlar ise gerçekten birer altın çağ sayılırdı.
Pers İmp. Yunanlıları idaresi altına almayı başaramayınca, Yunan devletlerinden biri olan Makedonya, diğerlerine ve hatta Pers İmparatorluğu’na tahakküm etmeye kalktı. Makedonyalı Filip Yunanlıları birleştirdi, oğlu İskender ise Pers İmparatorluğunu yıktı. Fakat, İskender’in ölümünden sonra, onun generalleri Pers İmparatorluğu’nu bölüştüler; Yunanistan tekrar parçalandı; böylece Roma İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadar sürecek bir anarşi dönemi başladı. Sonra, gerek Emevi İmparatorluğu’nun, gerekse Küçük Asya ve Güneydoğu Avrupa’daki Roma İmparatorluğu kalıntısının gerileme ve çöküşünün ardından, yine anarşi vardı. Osmanlı İmparatorluğu da aynı yolu izledi. 18 ve 19. yüzyılarda iç bütünlüğü, kanun hakimiyeti ve düzeni sağlamakta yetersiz kaldı. Avrupa ve Afrika’daki sınırları daralmaya başladı. Bununla beraber, hakimiyeti altındaki Asya ülkelerini öylece muhafaza etti, hatta, 1914’lere kadar, müessir otoritesini yeniden tesis etti.
19. yüzyılda Rus Çarı I.Nikola Osmanlı İmparatorluğu’nu “Avrupa’nın hasta adamı “ ilan etti. 1913’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Edirne’den batıya doğru nekadar eski toprağı varsa hepsi ya Habsburg ve Rus İmparatorluğu’na geçmiş yahut bölünerek yeni milli devletlere dönüşmüştür. ( Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk ) 1918’e kadar ise Cezayir’den Irak’a kadar, vaktiyle Osmanlı idaresi altında bulunan bütün Arap ülkeleri, Hicaz ve Yemen hariç olmak üzere, ya Fransa’nın, ya İngiltere’nin yada İtalya’nın eline geçti. Osmanlı yönetimin bu halefleri, kendilerinin bu işi Osmanlıdan daha iyi yürüteceklerinden emindiler.