02-23-2007, Saat: 11:46 AM
Şimdi burdan gidiyorum
Geriye kalan bir yığın boş söz var
Zehir gibi çekmişim içime sigarayı
Oynadığım sokaklar
Kavgalarda yediğim yumrukların
Acısına aldırmadan
Şimdi burdan gidiyorum
Kahve gözlerine bakmadan bir daha
Bir daha yıkılmadan
Bir daha vurulmadan alnımdan
Vefasızlığına ve acımasızlığına bir daha ağlamadan
Hiç arkama bakmadan kapıları çarpmadan
Silmeden yazdıklarımı
Ve yazdıkarımdan utanmadan
Yaşadığımdan utanmadan
Şimdi burdan gidiyorum
Ve sevdiğimizi bir çiçeği sever gibi sevmesini bellettiği
O yakışıklı yüreğimi de götürüyorum
Bir de senin o zehir zemberek kahve gözlerini
Şimdi burdan gidiyorum
Bir sen bilirsin işte
Hani çok sıcaktı
Hani sadece ben üşüyordum o sıcakta
Hani sadece benim ağzım kurumuştu oysa heyecandan...
Ve bütün söyleyeceklerimi bir anda unutmuştum
Belkide yutmuştum
İlk orda kopararak o kahve gözlerini
Edemediğim iki kelime var ya
Bir de onu götürüyorum
Zorla hatırlayacaksın!
İkibinaltı, Agustos...
Ben varım ama sözler yok
Oysa gözler yalan söylemez
Bunu sende bilirdin
Ne yazıkki yalan söyledin...
Yani bendim işte o köşedeki çocuk
Bendim yorgan altı ağlayan
Biliyorum bu aşk benim gizli bahçemdi
Daha önce kimse girmemişti
Tarifide zor oldu işte
Belkide sadece yaşayan bilir ve yaşayan bilecek
Şimdi burdan gidiyorum
Kahve gözlerine bakmadan bir daha
Bir daha yıkılmadan
Bir daha vurulmadan alnımdan
Vefasızlığına ve acımasızlığına bir daha ağlamadan
Hiç arkama bakmadan kapıları çarpmadan
Silmeden yazdıklarımı
Ve yazdıkarımdan utanmadan
Yaşadığımdan utanmadan
Biliyorum bir melek getirdi kanadının birinde bana bu aşkı
Kimse bir şey söylemesin artık
Hiçbirseye hiçbir kimsenin eli değmesin
Hiçbir şey kirlenmesin
Sakın ha!
Kimse bu aşkı anılarının tozlu raflarında bulundurmasın...
Zorla hatılayacaksın!
İkibinaltı Agustos
Birde yirmisekiz
Bu aşk bir yağmurdu
Ve o yağmurlar benden başka sana deymedi...
Sen bu sözlerime bir mendile koy artık
Ve bir şafakta rüzgara kat
Küllerimle birlikte...
Geriye kalan bir yığın boş söz var
Zehir gibi çekmişim içime sigarayı
Oynadığım sokaklar
Kavgalarda yediğim yumrukların
Acısına aldırmadan
Şimdi burdan gidiyorum
Kahve gözlerine bakmadan bir daha
Bir daha yıkılmadan
Bir daha vurulmadan alnımdan
Vefasızlığına ve acımasızlığına bir daha ağlamadan
Hiç arkama bakmadan kapıları çarpmadan
Silmeden yazdıklarımı
Ve yazdıkarımdan utanmadan
Yaşadığımdan utanmadan
Şimdi burdan gidiyorum
Ve sevdiğimizi bir çiçeği sever gibi sevmesini bellettiği
O yakışıklı yüreğimi de götürüyorum
Bir de senin o zehir zemberek kahve gözlerini
Şimdi burdan gidiyorum
Bir sen bilirsin işte
Hani çok sıcaktı
Hani sadece ben üşüyordum o sıcakta
Hani sadece benim ağzım kurumuştu oysa heyecandan...
Ve bütün söyleyeceklerimi bir anda unutmuştum
Belkide yutmuştum
İlk orda kopararak o kahve gözlerini
Edemediğim iki kelime var ya
Bir de onu götürüyorum
Zorla hatırlayacaksın!
İkibinaltı, Agustos...
Ben varım ama sözler yok
Oysa gözler yalan söylemez
Bunu sende bilirdin
Ne yazıkki yalan söyledin...
Yani bendim işte o köşedeki çocuk
Bendim yorgan altı ağlayan
Biliyorum bu aşk benim gizli bahçemdi
Daha önce kimse girmemişti
Tarifide zor oldu işte
Belkide sadece yaşayan bilir ve yaşayan bilecek
Şimdi burdan gidiyorum
Kahve gözlerine bakmadan bir daha
Bir daha yıkılmadan
Bir daha vurulmadan alnımdan
Vefasızlığına ve acımasızlığına bir daha ağlamadan
Hiç arkama bakmadan kapıları çarpmadan
Silmeden yazdıklarımı
Ve yazdıkarımdan utanmadan
Yaşadığımdan utanmadan
Biliyorum bir melek getirdi kanadının birinde bana bu aşkı
Kimse bir şey söylemesin artık
Hiçbirseye hiçbir kimsenin eli değmesin
Hiçbir şey kirlenmesin
Sakın ha!
Kimse bu aşkı anılarının tozlu raflarında bulundurmasın...
Zorla hatılayacaksın!
İkibinaltı Agustos
Birde yirmisekiz
Bu aşk bir yağmurdu
Ve o yağmurlar benden başka sana deymedi...
Sen bu sözlerime bir mendile koy artık
Ve bir şafakta rüzgara kat
Küllerimle birlikte...