02-26-2007, Saat: 01:55 AM
işte o bendim!...her sabahına bir bir yıldızlar takan...
Gözlerinde baharı tattığım bir sabahın ,turuncu elbiseli şafağında,
yorgun gecelerden kalma silik yıldızlar takılır gözlerime...
yorgun gecelerden kalma silik yıldızlar takılır gözlerime...
Göl kenarları... uzun sahil kordonları...ve beynimde,
eski bir şarkıdan arta kalan bozuk piyano sesleri....
nedenler ve sonuçlar arasında giden klasik bir yol...
batık histerilerin unutulan anıları gibi, içimde kalan bütün haykırışlara inat,
pervasızca çığlıklar saçan, serseri martıların masumluğunda kaybolurum...
eski bir şarkıdan arta kalan bozuk piyano sesleri....
nedenler ve sonuçlar arasında giden klasik bir yol...
batık histerilerin unutulan anıları gibi, içimde kalan bütün haykırışlara inat,
pervasızca çığlıklar saçan, serseri martıların masumluğunda kaybolurum...
Sefaletiyle yaşayan masum bir güneş ile parlar göz yaşlarım...
zamanın durmak bilmeyen ukala saniyelerine nispet, ağır ağır adımlarım yaşanılanları...
ve içimdeki bütün eziklikleri çiğneyerek uzanırım hayallerine...
İçimde yalnızlığa giden bir yol...
Ve hala bozuk piyano sesleri...
ellerimle karanlığın taa yüreğinden taşıdığım göz yaşlarımı, şimdilerde usul usul terk ederim ...
duraksayan bir ömrün, son yolcuları kıvamında bitiyor her şey...
Yani her şey öylece tıkanıyor hiçbir şeyliğe...
Yani yollar bitiyor. Yani yıldızlar sönüyor...
Yani hayallerinin gölgeleri kısalıyor.
Sabahın haşmetli kollarında sallanan düşüncelerime konan her yağmurun şarkısı mı bu..!
Yoksa gecelerin sabaha böyle beni pervasızca terk edişi mi?
Sabaha aç uyanan bir ayazın soğukluğunda üşümeye başlarım..
Ve içimde sonsuzluğa giden uzun bir yol..
Yarım kalan düşüncelerimdi aslında vurulan...
Bir sabahın tazeliği...
Bir ezikliğin enkazı altında haykırmak yeni güne..!
Ve bir şeylerin yarımlığıyla yaşamak ...
Zulmetmeden yeni doğan zamana, gözlerimdeki tüm sevgiler soluk kalır şimdi...
İçimdeki eylüller gibi... ve bir çocuk saflığı kadar tanımsızdı şiirler...
Kimselere anlatamadığım mısralarım vardı oysa...
Ve güneşlerin doğduğu dünya duman altı sisti…
Sessizliklerin diyarlarından kopan bütün çığlıkların ortasında öylece kalır düşüncelerim.
Fırtınalara vurulan sesimle bir kez olsun ama bir kez olsun pembeler takmadım düşlerime...
Ve koşmadım yaralı bir serçe peşinden...
Her sabahtı...
Göz yaşlarımı birer birer gölün zalim dalgalarına gömen..
işte o bendim gece seyirlerinde...
işte o yalnızlıklardı hasretim...
Ve uğruna kanamışlığım.ve yanmışlığım çıldırasıya.
Tanınmayan garipliğim...
İşte o bendim MAVİ UMUTLARA öylece gömülen.
İnce bir ezginin derin uykusuna süzülen.
Ve gölgelere sürülen zamansız çığlıklarımla.
İşte o bendim her sabahına bir bir yıldızlar takan...
zamanın durmak bilmeyen ukala saniyelerine nispet, ağır ağır adımlarım yaşanılanları...
ve içimdeki bütün eziklikleri çiğneyerek uzanırım hayallerine...
İçimde yalnızlığa giden bir yol...
Ve hala bozuk piyano sesleri...
ellerimle karanlığın taa yüreğinden taşıdığım göz yaşlarımı, şimdilerde usul usul terk ederim ...
duraksayan bir ömrün, son yolcuları kıvamında bitiyor her şey...
Yani her şey öylece tıkanıyor hiçbir şeyliğe...
Yani yollar bitiyor. Yani yıldızlar sönüyor...
Yani hayallerinin gölgeleri kısalıyor.
Sabahın haşmetli kollarında sallanan düşüncelerime konan her yağmurun şarkısı mı bu..!
Yoksa gecelerin sabaha böyle beni pervasızca terk edişi mi?
Sabaha aç uyanan bir ayazın soğukluğunda üşümeye başlarım..
Ve içimde sonsuzluğa giden uzun bir yol..
Yarım kalan düşüncelerimdi aslında vurulan...
Bir sabahın tazeliği...
Bir ezikliğin enkazı altında haykırmak yeni güne..!
Ve bir şeylerin yarımlığıyla yaşamak ...
Zulmetmeden yeni doğan zamana, gözlerimdeki tüm sevgiler soluk kalır şimdi...
İçimdeki eylüller gibi... ve bir çocuk saflığı kadar tanımsızdı şiirler...
Kimselere anlatamadığım mısralarım vardı oysa...
Ve güneşlerin doğduğu dünya duman altı sisti…
Sessizliklerin diyarlarından kopan bütün çığlıkların ortasında öylece kalır düşüncelerim.
Fırtınalara vurulan sesimle bir kez olsun ama bir kez olsun pembeler takmadım düşlerime...
Ve koşmadım yaralı bir serçe peşinden...
Her sabahtı...
Göz yaşlarımı birer birer gölün zalim dalgalarına gömen..
işte o bendim gece seyirlerinde...
işte o yalnızlıklardı hasretim...
Ve uğruna kanamışlığım.ve yanmışlığım çıldırasıya.
Tanınmayan garipliğim...
İşte o bendim MAVİ UMUTLARA öylece gömülen.
İnce bir ezginin derin uykusuna süzülen.
Ve gölgelere sürülen zamansız çığlıklarımla.
İşte o bendim her sabahına bir bir yıldızlar takan...