03-04-2007, Saat: 12:00 AM
Sen yoksun bu gece.
Sen yoksun, yağmur var bu gece.
Islanmak için sokaklarda yürüdüğümüz yollar bomboş nedense?
Bu gece yağmur var.
Ayın on dördü gibi cemalin, yağmur ve mektupların var bu gece yanımda.
Acaba bir gün, ıslanmamak için koşarken, yolun kıyısındaki taşın oyuğunda ışıldar
bir vaziyette, beni görüp avucuna aldığını bir şiirinde yazacak mısın?
Acaba birileri, benim yalnızca bir avucu dolduracak kadar saf yağmur suyu, olduğumu bilecekler mi?
Giderek avuçlarından, şırıl şırıl akan dere sularına verdiğin bir damla gözyaşı olduğumu bilecekler mi?"
Korkarım bilmeyecekler sevgili!
Bilemeyecekler?
Bu kadar saf ve temiz bir sevdanın, bir yağmur damlasında saklı olduğunu
kimse bilmeyecek.
Kimse anlamayacak, uzaklığının bu kadar yakın olduğunu.
Bir yıldız da buluştuğumuzu, yağmurdan hızlı hızlı kaçan insanlar bilmeyecek.
Seni ne çok sevmişim yağmur damlası.
Cama vuran her damla minik bir öpücük olsun buradan, ta oralara giden her
damla da, benim bir gülücüğümü gör pencerende, her damlanın çıkardığı seste,
benim sesimi duyar gibi ol, her damla tertemiz bir nefes olsun, sende aşka giden...
Ağlamak kadar gülmekte var yaşamda...
Duyguların en yoğun halini, özlemlerin en büyüğünü, sevdanın en zorunu
istiyorum belki de, bir sen, bir de yağmur var hayatımda.
Yağmur damlaları, saçlarından kayıp, alnından kirpiklerine dökülür,
gözlerinden, yüzüne dağılıp yanaklarını okşar, dudaklarına çarpıp, boynundan
hızla kayıp ince gömleğine akardı...
Avuçlarımı yüzüne değdirir, parmaklarımı dudaklarında gezdirirdim.
Utanır gibi olurdun kimi zaman, çekinir, gözlerini, gözlerimden kaçırırdın.
Bazen de, utanç halini yağmura dalmış gibi, hiç bir şeye aldırmadan, sımsıkı sarılırdın bana.
Islak saçlarını okşar, nemli yüzünü izler, yanaklarından doyasıya öperdim...
Bu gece yalnızım...
Sen yoksun bu gece...
Bu gece yağmur var.
Yalnız ağlıyorum ıslak camların önünde, gözyaşım yağmur damlası bu gece.
Islanmak istemiyorum, söyle yağmura dinsin, yağmasın bu gece...
Gözyaşını bilirim diyenlerin, aslında bilmediklerini anlarsın, bir gün ayrılıklarında hiç ağlamadıklarını görünce.
Yeşili severim diyenlerin, sevmediklerini anlarsın, bastıkları zaman bir ot parçası gibi yeşil çimenlere.
Güzeli severim diyenlerin de, bir gün yanıldığını anlarsın...
Meğerki ben seni ne çok sevmişim yağmur damlası...
Seni ne çok sevmişim...
Yıllarca senin dilinden konuşmuşum, senin gözlerinle görmüşüm, senin yüreğince sevmişim,
düşlerimi seninle büyütmüşüm, yorgun ve sonu gelmeyen özlemlerimi yağmur damlalarında beslemişim...
Oysa sen..
Teslim olmuşsun başkalara, yasaklara takılı kalmışsın, yenilmişsin.
Yenilgiler intikama dönüşmüş boş yere, gururun yıkılmış, sen yıkılmışsın, her gün biraz daha akışı olmayan nehirlere dönmüşsün...
Ben seni ne kadar çok sevmişsem, aramıza hep yağmurlar girmiş.
Hep ıslak kalmış, el ele tutuşan ellerimiz, gözlerine hep hüzün yerleşmiş.
Seni ne kadar çok öptüysem, o kadar uzaklara düşmüşüm, ayrı gecelerde hep sana
ağlamışım, yokluğun büyümüş, yalnız kalmışım.
Ben seni ne kadar sevdiysem, incinen çocuk bakışlarında kalmışım, hep koşmuş, yetişememişim yol ayrımlarına.
Seni ne kadar çok uğurladıysam, o kadar çok beklemişim dönüşü olmayan yollarda. Sen hep uzaklara gider olmuşsun.
Sonbahar ayrılık demek olmuş..
Ben senin, Eylül gecelerinin ay ışığında güzelleşen yüzünün tutkunu olmuşum.
Fırtınanın önünde sürüklenip, saçlarına takılıp eriyen bir kar tanesinde yağmur damlası olmuşum...
Zordu bir tanem...
Hayatın gerçeğini, düşlerinin ıslığıyla bestelenmiş, kanayan bir şarkıya dönüştüren yüreğinin atışlarını dinlemek.
O ıslığın seni götürdüğü yere kadar çekip gitmişsin sen.
Yankı seslerinde anlamışım seni kaybettiğimi.
Bağ bozumu hayallerimde ıslak kalan düşlerim kurumamış ve sen yağmurda yürürken hep susar olmuşsun.
El, ele tutan ellerimiz ise hep ıslak kalmış.
Dudaklarımızda bir garip yağmur şarkısı...
Ben sana tutkun, sen bahar yağmurlarına aşıktın.
Buğulu camlara resmini çizer, güneşle birlikte yok olurdun.
Bunca güzelliklerin ardından içimizi buz gibi yapan, bizi üzen bir şeyler hep sinsice yaklaşır değil mi?
Koşarak gelsen, diyorum yağmurlu bir gecede ve o çocuk bakışların gözlerimde.
Ellerin ıslak, gömleğin ıslak, sarılsan boynuma, sımsıkı kucaklasam seni, usulca öpsem yağmurlu yanaklarından, ateşe kesilse birden üşümüş bedenin, ellerin sımsıcak olsa avuçlarımda.
Bu aşk hep sıcak kalsa, "boş ver" desen bana, "boş ver, yaşamak işte bu yağmur sevgilim", geri dönüşü olmayan bir yola çıksak birlikte, bir sen, bir ben, bir de yağmurlar olsa.
Mutluluk ellerimizde, gönlümüz hoş, içimizde kükreyen sevinç ve iki damla yağmur tanesi, biri sende diğeri de bende.
Doyulur mu hiç yaşama?
Ama korkuyorum aramıza mevsimlerin girmesinden.
Korkuyorum sana geç kalmaktan, kaybetmekten korkuyorum seni.
Oysa aşk, her gün büyütmeli kendini ayrılıklarda.
Bu gece yağmur var.
Islak camların önündeyim.
Ya sen?
Sen neredesin yağmur damlası?
yalnız mısın?
Yoksa, bütün kadehlerin sana kalktığı bir masa da baş oyuncu musun bu gece?
Ödünç alınmış, yapmacık gülücüklerin karşısında mısın?
Sen neredesin yağmur sevgilim?
Neredesin?.. Neredesin?...
Sen yoksun, yağmur var bu gece.
Islanmak için sokaklarda yürüdüğümüz yollar bomboş nedense?
Bu gece yağmur var.
Ayın on dördü gibi cemalin, yağmur ve mektupların var bu gece yanımda.
Acaba bir gün, ıslanmamak için koşarken, yolun kıyısındaki taşın oyuğunda ışıldar
bir vaziyette, beni görüp avucuna aldığını bir şiirinde yazacak mısın?
Acaba birileri, benim yalnızca bir avucu dolduracak kadar saf yağmur suyu, olduğumu bilecekler mi?
Giderek avuçlarından, şırıl şırıl akan dere sularına verdiğin bir damla gözyaşı olduğumu bilecekler mi?"
Korkarım bilmeyecekler sevgili!
Bilemeyecekler?
Bu kadar saf ve temiz bir sevdanın, bir yağmur damlasında saklı olduğunu
kimse bilmeyecek.
Kimse anlamayacak, uzaklığının bu kadar yakın olduğunu.
Bir yıldız da buluştuğumuzu, yağmurdan hızlı hızlı kaçan insanlar bilmeyecek.
Seni ne çok sevmişim yağmur damlası.
Cama vuran her damla minik bir öpücük olsun buradan, ta oralara giden her
damla da, benim bir gülücüğümü gör pencerende, her damlanın çıkardığı seste,
benim sesimi duyar gibi ol, her damla tertemiz bir nefes olsun, sende aşka giden...
Ağlamak kadar gülmekte var yaşamda...
Duyguların en yoğun halini, özlemlerin en büyüğünü, sevdanın en zorunu
istiyorum belki de, bir sen, bir de yağmur var hayatımda.
Yağmur damlaları, saçlarından kayıp, alnından kirpiklerine dökülür,
gözlerinden, yüzüne dağılıp yanaklarını okşar, dudaklarına çarpıp, boynundan
hızla kayıp ince gömleğine akardı...
Avuçlarımı yüzüne değdirir, parmaklarımı dudaklarında gezdirirdim.
Utanır gibi olurdun kimi zaman, çekinir, gözlerini, gözlerimden kaçırırdın.
Bazen de, utanç halini yağmura dalmış gibi, hiç bir şeye aldırmadan, sımsıkı sarılırdın bana.
Islak saçlarını okşar, nemli yüzünü izler, yanaklarından doyasıya öperdim...
Bu gece yalnızım...
Sen yoksun bu gece...
Bu gece yağmur var.
Yalnız ağlıyorum ıslak camların önünde, gözyaşım yağmur damlası bu gece.
Islanmak istemiyorum, söyle yağmura dinsin, yağmasın bu gece...
Gözyaşını bilirim diyenlerin, aslında bilmediklerini anlarsın, bir gün ayrılıklarında hiç ağlamadıklarını görünce.
Yeşili severim diyenlerin, sevmediklerini anlarsın, bastıkları zaman bir ot parçası gibi yeşil çimenlere.
Güzeli severim diyenlerin de, bir gün yanıldığını anlarsın...
Meğerki ben seni ne çok sevmişim yağmur damlası...
Seni ne çok sevmişim...
Yıllarca senin dilinden konuşmuşum, senin gözlerinle görmüşüm, senin yüreğince sevmişim,
düşlerimi seninle büyütmüşüm, yorgun ve sonu gelmeyen özlemlerimi yağmur damlalarında beslemişim...
Oysa sen..
Teslim olmuşsun başkalara, yasaklara takılı kalmışsın, yenilmişsin.
Yenilgiler intikama dönüşmüş boş yere, gururun yıkılmış, sen yıkılmışsın, her gün biraz daha akışı olmayan nehirlere dönmüşsün...
Ben seni ne kadar çok sevmişsem, aramıza hep yağmurlar girmiş.
Hep ıslak kalmış, el ele tutuşan ellerimiz, gözlerine hep hüzün yerleşmiş.
Seni ne kadar çok öptüysem, o kadar uzaklara düşmüşüm, ayrı gecelerde hep sana
ağlamışım, yokluğun büyümüş, yalnız kalmışım.
Ben seni ne kadar sevdiysem, incinen çocuk bakışlarında kalmışım, hep koşmuş, yetişememişim yol ayrımlarına.
Seni ne kadar çok uğurladıysam, o kadar çok beklemişim dönüşü olmayan yollarda. Sen hep uzaklara gider olmuşsun.
Sonbahar ayrılık demek olmuş..
Ben senin, Eylül gecelerinin ay ışığında güzelleşen yüzünün tutkunu olmuşum.
Fırtınanın önünde sürüklenip, saçlarına takılıp eriyen bir kar tanesinde yağmur damlası olmuşum...
Zordu bir tanem...
Hayatın gerçeğini, düşlerinin ıslığıyla bestelenmiş, kanayan bir şarkıya dönüştüren yüreğinin atışlarını dinlemek.
O ıslığın seni götürdüğü yere kadar çekip gitmişsin sen.
Yankı seslerinde anlamışım seni kaybettiğimi.
Bağ bozumu hayallerimde ıslak kalan düşlerim kurumamış ve sen yağmurda yürürken hep susar olmuşsun.
El, ele tutan ellerimiz ise hep ıslak kalmış.
Dudaklarımızda bir garip yağmur şarkısı...
Ben sana tutkun, sen bahar yağmurlarına aşıktın.
Buğulu camlara resmini çizer, güneşle birlikte yok olurdun.
Bunca güzelliklerin ardından içimizi buz gibi yapan, bizi üzen bir şeyler hep sinsice yaklaşır değil mi?
Koşarak gelsen, diyorum yağmurlu bir gecede ve o çocuk bakışların gözlerimde.
Ellerin ıslak, gömleğin ıslak, sarılsan boynuma, sımsıkı kucaklasam seni, usulca öpsem yağmurlu yanaklarından, ateşe kesilse birden üşümüş bedenin, ellerin sımsıcak olsa avuçlarımda.
Bu aşk hep sıcak kalsa, "boş ver" desen bana, "boş ver, yaşamak işte bu yağmur sevgilim", geri dönüşü olmayan bir yola çıksak birlikte, bir sen, bir ben, bir de yağmurlar olsa.
Mutluluk ellerimizde, gönlümüz hoş, içimizde kükreyen sevinç ve iki damla yağmur tanesi, biri sende diğeri de bende.
Doyulur mu hiç yaşama?
Ama korkuyorum aramıza mevsimlerin girmesinden.
Korkuyorum sana geç kalmaktan, kaybetmekten korkuyorum seni.
Oysa aşk, her gün büyütmeli kendini ayrılıklarda.
Bu gece yağmur var.
Islak camların önündeyim.
Ya sen?
Sen neredesin yağmur damlası?
yalnız mısın?
Yoksa, bütün kadehlerin sana kalktığı bir masa da baş oyuncu musun bu gece?
Ödünç alınmış, yapmacık gülücüklerin karşısında mısın?
Sen neredesin yağmur sevgilim?
Neredesin?.. Neredesin?...