03-29-2007, Saat: 06:05 PM
Bir yürür ki, “Dünyayı ben yarattım” havasında… Bakışlar dersen, “Seni zavallı insan, çekil önümden!” ifadesini bariz ortaya koymaktadır. Nike'ın tüm yeni ürünlerini podyum edasında üzerinde taşır. Ray-Ban gözlükleri olmadan eksik hisseder kendisini… Babasının bilmem kaçıncı doğum günü hediyesi olan Jaguar marka otomobiline kuruldu mu padişahın tahtındadır, ferman onundur! Zavallı Emir, istediği her şeyi elde edebileceğini düşüne dursun, önemli bir eksikliğinin farkında değildir; “duygu!”
Etrafından eksik olmayan alkışçı gençlik, Emir'in ego tatmin göstergesini tavan seviyesine taşır. Kızlar O'nun için pervanedir. Bu bollukta bir tanesine bağlanıp kalmayı esaret kabul eder. Her hafta başka bir kızla görülür kentin “Elit(?)” mekanlarında… Fakülte koridorlarında “Karizmaya bak!” dercesine kendisini izleyen gözler hiç eksik değildir.
Nisan, uykudaki doğaya yaşam busesini kondurmuş, bahar kendini hissettirmeye başlamıştır. İpeksi kanatlı kelebeklerin rengarenk çiçeklerle vuslat zamanıdır. Kampus alanındaki iğde ağaçları, doğal mutluluk taşır kokusunu hissedenlere… Bir, nisan sabahıdır; Emir, fakülte kantininden içeri girer ve gözler O'na doğru çevrilir. Kendinden emin adımlarla her zaman oturduğu masaya doğru adımlarken birden dengesini kaybeder ve… Arkadaşları tarafından kaldırılan Emir ile arkadaşı Soner arasında şu konuşma geçer:
- Abi ne yaptın sen?
- Birader bana sakın görmediğini söyleme…
- Neyi abi?
- Yahu birader, şu ikinci masada oturan kızdan bahsediyorum!
- Evet abi, güzel kız…
- Ne güzeli dostum, daha önce bu kadar güzel birini görmemiştim; kızı görünce dengemi kaybettim!
- Anlaşıldı abi, anlaşıldı…
- Dalga geçme lan!
- Hahahaha! Hayırdır Emir, bir bakışta aşk mı?
- Ne aşkı olum! Kız güzel, hafta bitmeden avucumdadır.
- Ah be Emir, hiç akıllanmayacaksın değil mi?
- Eeee, uzatma daha…!
Emir, fakülte istihbaratını harekete geçirip, dengesini allak bullak eden kız hakkında bilgi toplamakta gecikmez. Bir emekli kızıdır Duygu! Daha önce başarısı sayesinde birkaç kurumdan aldığı burslarla Marmara Üniversitesi'nde okumaktadır. Fakat üç ay önce babasını kaybeder. Kardeşi olmadığı için hem annesini yalnız bırakmak istemez, hem de İstanbul'da öğrenci olmanın maliyetli olduğunu düşünerek memleketi Kayseri'ye, annesinin yanına dönmeye karar verir. Erciyes Üniversitesi'ne yatay geçiş yapar ve yeni üniversitesindeki ilk gününde Emir tarafından fark edilir.
Emir gerekli bilgileri aldıktan sonra yeni avını kapanına düşürmek için harekete geçer. Bir saat, belki bir gün, bilemedin bir hafta sonra Duygu'yu elde edeceğinden emindir. Duygu ufukta görülür; kitaplarını sıkı sıkı göğsünde sarmalamış, sakin adımlarla fakülteye doğru yürümektedir. Emir, ukalalığın had safhasında bir ses tonuyla seslenir:
- Buraya baksana biraz!
Duygu için hayatında tek bir özel insan vardır: annesi! Duymazdan gelir sesi; yürümeye devam eder…
- Sana diyorum, bana bak!
Yine cevap yok… Emir koşarak Duygu'nun kolundan tutar ve o anda esaslı bir tokat yer! Hayatının ilk tokadını yemiştir Emir; ilk defa reddedilmiştir. Kendisini izleyen arkadaşlarının yanına gider ve söylenir: “Bunun hesabı sorulacaktır!” Soner, “Emir n'oldu, hesap tutmadı mı?” diyerek bıyık altından güler. “Get lan! O, daha benim kim olduğumu bilmiyor!” diyerek yenilmişliğini örtbas etmeye çalışır.
Emir, Duygu'ya ukalaca yaklaşmaya bir ay kadar devam eder fakat sonuç değişmez. Arkadaşlarına rezil olmuş, kendine olan güveni zedelenmiştir. Ama yıllardır oturduğu krallık tahtını kimseye kaptırmaya da niyetli değildir. Farklı yollar denemeye karar verir. Bir sabah Duygu'nun oturacağı sıranın altına beyaz bir gül ve küçük bir not bırakır. Duygu, derste fark ettiği gülü alıp üzerindeki notu hayretle okur: “Sanırım sana haksızlık ettim, her şey için üzgünüm. Bugüne kadar ne istediysem, hangi kızı beğendiysem elde ettim. Ama hayatımda ilk defa aşık oldum. Senden hiçbir beklentim yok, bu gül ve notu da senden özür dilemek, ayrıca bana aşk duygusunu yaşattığın için teşekkür etmek için bırakıyorum.”
Duygu bu jest karşısında heyecanlanır; iç dünyasında derinleşir ve tuhaf şeyler hissetmeye başlar. Ertesi sabah Emir, Duygu'nun yanına masumane bir tavırla yaklaşarak notta yazdıklarını sözlü olarak ifade eder. “Duygu, bundan sonra seni asla rahatsız etmeyeceğim, fakat sana söylemek istediğim son bir şey var; ben… ben galiba seni seviyorum!” der ve ayrılır yanından.
Duygu iyice şaşırmıştır; içindeki heyecan giderek artmaya başlar. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da artık Duygu'nun da gözleri de Emir'i aramaktadır. Duygu, bu enteresan büyüye kendisini kaptırmamak için direnir lakin kalbine söz geçirememektedir. Bir sabah Emir'in tezgahı üzerine kantinde karşılaşırlar, Emir, çay teklif eder; Duygu buna hayır diyemez. Çaylar yudumlanırken Emir hafif hareketlerle Duygu'nun ellerine uzanır, Duygu karşı koymak istese de başarılı olmaz. “Duygu, hayatım sen oldun! Ne gece, ne gündüz aklımdan çıkmıyorsun; sensiz yaşayamayacağım ben, lütfen bana bir şans ver… Seninle evlenmek istiyorum!” Evlilik, Duygu için kutsaldır ve hislerini şaha kaldıran bu delikanlıdan böyle bu cümleyi duymak onu hayal alemine sürükler…
Artık Duygu ve Emir birliktedirler. Emir, rolünü çok iyi oynamıştır. Arkadaşlarına istediğini elde edebileceğini kanıtlamanın gururu içerisindedir. Duygu ise bir an önce Emir'in ailesiyle tanışmak, Emir'i de annesiyle tanıştırmak istemektedir. Emir her seferinde bir bahaneyle erteler bu fasılları. Bir sabah okula doğru arabayla ilerlerken Emir ani bir frenle durdurur arabayı. “Evet küçük hanım, oyun burada biter!” Duygu allak bullak olur, şaşkınlıkla:
- “Ne oyunu Emir, ne bitmesi?”
- “Bana attığın tokadı hatırlıyorsun değil mi?”
- “Evet ama…”
- Tamam, daha fazla konuşma, hadi in arabadan.
- Ama Emir, tüm bunlar…
- Uzatma, in hadi!
- Hani sevmiştin, evle….
- Kes ulan, defol git! Sevgi falan bilmem ben! Yaşadık bitti.
- Emir, tüm o özel anlar… ama…
- Amma uzattın ama… İstemiyorum kızım seni!
Duygu'nun dünyası başına yıkılmıştır. “Şimdi anneme ne diyeceğim, insanların yüzüne nasıl bakacağım? Ah Duygu ahhhh! Başına ne işler açtın!” diyerek uzun yolu yavaş yavaş adımlar. “Nasıl da inandırdı beni! Ama asıl suç ben de, ne işim olur el alemin zengin çocuğuyla, nasıl tahmin edemedim tüm bunların adi bir oyun olduğunu…” Önüne eğdiği başını kaldırmadan okula gelir. İnsanların tuhaf bakışları O'nu fazlasıyla rahatsız etmeye yetmiştir. Sanki duvarlar üzerine geliyor gibi hisseder ve o an okulu bırakmayı düşünür fakat annesinin ısrarı üzerine devam eder. O eski mütevazi dünyasının coşkusu kaybolmuştur. Hayalleri bitmiştir artık; hayatı öylesine yaşayanlardan olmuştur.
Bir sabah fakültede telaşlı bir kalabalıkla karşılaşır. İnsanlar kıyıda köşede hararetle bir şeyler konuşup, hayretle bir birlerine bakmaktadırlar. O sırada sınıf arkadaşı Figen gelir yanına, “Duygu, duydun mu, Emir'in böbrekleri iflas etmiş! Eğer böbrek nakli yapılmazsa en fazla 1 ay ömrü kalmış!” Bunca yaşadıklarına rağmen gözünden dudaklarına doğru süzülen yaşa engel olamaz. Yutkunur ve koşarak sınıfa gider.
Emir, artık o eski Emir değildir. Diyalize bağlı devam eder onu bekleyen ölüme ilerlemeye. Böbrek nakli için aranmadık, sorup soruşturulmadık yer kalmaz. Doktorların verdiği tarih yaklaşmaktadır. Emir'in yanında ailesinden başka kimse kalmamıştır. Alkışçı arkadaşları ziyarete gelmeye bile tenezzül etmemektedirler. O eski kabarık sevgililer listesinden bir kişi bile arayıp sormaz olur. Artık herkes ümidi kesmiştir. Hazin son çaresizlik içerisinde beklenmektedir.
Bir sabah hemşirelerden biri koşarak odaya girer: “Müjde, isminin açıklanmasını istemeyen birisi böbreklerinden birini Emir'e vermek istiyor!” Odadaki herkes birbirisine bakmaktadır. Şaşkınlık ve mutluluk kol kola yüzlere yansımıştır. Ama kimdir bu? Neden böyle bir şey ister? Gerekli formaliteler yapıldıktan sonra böbrek nakli gerçekleşir fakat nakil esnasında küçük bir ihmal sonucu nakledilen böbrek işlevini yitirir. Mutluluk kısa sürmüştür Emir ve ailesi için. Durum, böbreği bağışlayan kişiye intikal ettiğinde alınan cevap tüyleri diken diken eder: “Henüz vakit varken diğerini alın, ama n'olur bu kez dikkatli olun!” Nakilden önce bir not yazmıştır yaşam bağışçısı. Emir, kendine geldiğinde hemşirenin getirdiği bu notu açıp okur: “Senin ihtiyacın olan tek şey vardı, sana onu veriyorum: “Duygu!”…
Annesi merakla sorar için için ağlayan Emir'e
- “Oğlum n'oldu, nedir o elindeki?
Hıçkırıklar arasında cevap verir Emir:
- Belge!
- Ne belgesi oğlum?
- Hırsızlık belgesi anne, hırsızlık belgesi… Ben bir “Duygu” hırsızıyım!
__________________
Etrafından eksik olmayan alkışçı gençlik, Emir'in ego tatmin göstergesini tavan seviyesine taşır. Kızlar O'nun için pervanedir. Bu bollukta bir tanesine bağlanıp kalmayı esaret kabul eder. Her hafta başka bir kızla görülür kentin “Elit(?)” mekanlarında… Fakülte koridorlarında “Karizmaya bak!” dercesine kendisini izleyen gözler hiç eksik değildir.
Nisan, uykudaki doğaya yaşam busesini kondurmuş, bahar kendini hissettirmeye başlamıştır. İpeksi kanatlı kelebeklerin rengarenk çiçeklerle vuslat zamanıdır. Kampus alanındaki iğde ağaçları, doğal mutluluk taşır kokusunu hissedenlere… Bir, nisan sabahıdır; Emir, fakülte kantininden içeri girer ve gözler O'na doğru çevrilir. Kendinden emin adımlarla her zaman oturduğu masaya doğru adımlarken birden dengesini kaybeder ve… Arkadaşları tarafından kaldırılan Emir ile arkadaşı Soner arasında şu konuşma geçer:
- Abi ne yaptın sen?
- Birader bana sakın görmediğini söyleme…
- Neyi abi?
- Yahu birader, şu ikinci masada oturan kızdan bahsediyorum!
- Evet abi, güzel kız…
- Ne güzeli dostum, daha önce bu kadar güzel birini görmemiştim; kızı görünce dengemi kaybettim!
- Anlaşıldı abi, anlaşıldı…
- Dalga geçme lan!
- Hahahaha! Hayırdır Emir, bir bakışta aşk mı?
- Ne aşkı olum! Kız güzel, hafta bitmeden avucumdadır.
- Ah be Emir, hiç akıllanmayacaksın değil mi?
- Eeee, uzatma daha…!
Emir, fakülte istihbaratını harekete geçirip, dengesini allak bullak eden kız hakkında bilgi toplamakta gecikmez. Bir emekli kızıdır Duygu! Daha önce başarısı sayesinde birkaç kurumdan aldığı burslarla Marmara Üniversitesi'nde okumaktadır. Fakat üç ay önce babasını kaybeder. Kardeşi olmadığı için hem annesini yalnız bırakmak istemez, hem de İstanbul'da öğrenci olmanın maliyetli olduğunu düşünerek memleketi Kayseri'ye, annesinin yanına dönmeye karar verir. Erciyes Üniversitesi'ne yatay geçiş yapar ve yeni üniversitesindeki ilk gününde Emir tarafından fark edilir.
Emir gerekli bilgileri aldıktan sonra yeni avını kapanına düşürmek için harekete geçer. Bir saat, belki bir gün, bilemedin bir hafta sonra Duygu'yu elde edeceğinden emindir. Duygu ufukta görülür; kitaplarını sıkı sıkı göğsünde sarmalamış, sakin adımlarla fakülteye doğru yürümektedir. Emir, ukalalığın had safhasında bir ses tonuyla seslenir:
- Buraya baksana biraz!
Duygu için hayatında tek bir özel insan vardır: annesi! Duymazdan gelir sesi; yürümeye devam eder…
- Sana diyorum, bana bak!
Yine cevap yok… Emir koşarak Duygu'nun kolundan tutar ve o anda esaslı bir tokat yer! Hayatının ilk tokadını yemiştir Emir; ilk defa reddedilmiştir. Kendisini izleyen arkadaşlarının yanına gider ve söylenir: “Bunun hesabı sorulacaktır!” Soner, “Emir n'oldu, hesap tutmadı mı?” diyerek bıyık altından güler. “Get lan! O, daha benim kim olduğumu bilmiyor!” diyerek yenilmişliğini örtbas etmeye çalışır.
Emir, Duygu'ya ukalaca yaklaşmaya bir ay kadar devam eder fakat sonuç değişmez. Arkadaşlarına rezil olmuş, kendine olan güveni zedelenmiştir. Ama yıllardır oturduğu krallık tahtını kimseye kaptırmaya da niyetli değildir. Farklı yollar denemeye karar verir. Bir sabah Duygu'nun oturacağı sıranın altına beyaz bir gül ve küçük bir not bırakır. Duygu, derste fark ettiği gülü alıp üzerindeki notu hayretle okur: “Sanırım sana haksızlık ettim, her şey için üzgünüm. Bugüne kadar ne istediysem, hangi kızı beğendiysem elde ettim. Ama hayatımda ilk defa aşık oldum. Senden hiçbir beklentim yok, bu gül ve notu da senden özür dilemek, ayrıca bana aşk duygusunu yaşattığın için teşekkür etmek için bırakıyorum.”
Duygu bu jest karşısında heyecanlanır; iç dünyasında derinleşir ve tuhaf şeyler hissetmeye başlar. Ertesi sabah Emir, Duygu'nun yanına masumane bir tavırla yaklaşarak notta yazdıklarını sözlü olarak ifade eder. “Duygu, bundan sonra seni asla rahatsız etmeyeceğim, fakat sana söylemek istediğim son bir şey var; ben… ben galiba seni seviyorum!” der ve ayrılır yanından.
Duygu iyice şaşırmıştır; içindeki heyecan giderek artmaya başlar. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da artık Duygu'nun da gözleri de Emir'i aramaktadır. Duygu, bu enteresan büyüye kendisini kaptırmamak için direnir lakin kalbine söz geçirememektedir. Bir sabah Emir'in tezgahı üzerine kantinde karşılaşırlar, Emir, çay teklif eder; Duygu buna hayır diyemez. Çaylar yudumlanırken Emir hafif hareketlerle Duygu'nun ellerine uzanır, Duygu karşı koymak istese de başarılı olmaz. “Duygu, hayatım sen oldun! Ne gece, ne gündüz aklımdan çıkmıyorsun; sensiz yaşayamayacağım ben, lütfen bana bir şans ver… Seninle evlenmek istiyorum!” Evlilik, Duygu için kutsaldır ve hislerini şaha kaldıran bu delikanlıdan böyle bu cümleyi duymak onu hayal alemine sürükler…
Artık Duygu ve Emir birliktedirler. Emir, rolünü çok iyi oynamıştır. Arkadaşlarına istediğini elde edebileceğini kanıtlamanın gururu içerisindedir. Duygu ise bir an önce Emir'in ailesiyle tanışmak, Emir'i de annesiyle tanıştırmak istemektedir. Emir her seferinde bir bahaneyle erteler bu fasılları. Bir sabah okula doğru arabayla ilerlerken Emir ani bir frenle durdurur arabayı. “Evet küçük hanım, oyun burada biter!” Duygu allak bullak olur, şaşkınlıkla:
- “Ne oyunu Emir, ne bitmesi?”
- “Bana attığın tokadı hatırlıyorsun değil mi?”
- “Evet ama…”
- Tamam, daha fazla konuşma, hadi in arabadan.
- Ama Emir, tüm bunlar…
- Uzatma, in hadi!
- Hani sevmiştin, evle….
- Kes ulan, defol git! Sevgi falan bilmem ben! Yaşadık bitti.
- Emir, tüm o özel anlar… ama…
- Amma uzattın ama… İstemiyorum kızım seni!
Duygu'nun dünyası başına yıkılmıştır. “Şimdi anneme ne diyeceğim, insanların yüzüne nasıl bakacağım? Ah Duygu ahhhh! Başına ne işler açtın!” diyerek uzun yolu yavaş yavaş adımlar. “Nasıl da inandırdı beni! Ama asıl suç ben de, ne işim olur el alemin zengin çocuğuyla, nasıl tahmin edemedim tüm bunların adi bir oyun olduğunu…” Önüne eğdiği başını kaldırmadan okula gelir. İnsanların tuhaf bakışları O'nu fazlasıyla rahatsız etmeye yetmiştir. Sanki duvarlar üzerine geliyor gibi hisseder ve o an okulu bırakmayı düşünür fakat annesinin ısrarı üzerine devam eder. O eski mütevazi dünyasının coşkusu kaybolmuştur. Hayalleri bitmiştir artık; hayatı öylesine yaşayanlardan olmuştur.
Bir sabah fakültede telaşlı bir kalabalıkla karşılaşır. İnsanlar kıyıda köşede hararetle bir şeyler konuşup, hayretle bir birlerine bakmaktadırlar. O sırada sınıf arkadaşı Figen gelir yanına, “Duygu, duydun mu, Emir'in böbrekleri iflas etmiş! Eğer böbrek nakli yapılmazsa en fazla 1 ay ömrü kalmış!” Bunca yaşadıklarına rağmen gözünden dudaklarına doğru süzülen yaşa engel olamaz. Yutkunur ve koşarak sınıfa gider.
Emir, artık o eski Emir değildir. Diyalize bağlı devam eder onu bekleyen ölüme ilerlemeye. Böbrek nakli için aranmadık, sorup soruşturulmadık yer kalmaz. Doktorların verdiği tarih yaklaşmaktadır. Emir'in yanında ailesinden başka kimse kalmamıştır. Alkışçı arkadaşları ziyarete gelmeye bile tenezzül etmemektedirler. O eski kabarık sevgililer listesinden bir kişi bile arayıp sormaz olur. Artık herkes ümidi kesmiştir. Hazin son çaresizlik içerisinde beklenmektedir.
Bir sabah hemşirelerden biri koşarak odaya girer: “Müjde, isminin açıklanmasını istemeyen birisi böbreklerinden birini Emir'e vermek istiyor!” Odadaki herkes birbirisine bakmaktadır. Şaşkınlık ve mutluluk kol kola yüzlere yansımıştır. Ama kimdir bu? Neden böyle bir şey ister? Gerekli formaliteler yapıldıktan sonra böbrek nakli gerçekleşir fakat nakil esnasında küçük bir ihmal sonucu nakledilen böbrek işlevini yitirir. Mutluluk kısa sürmüştür Emir ve ailesi için. Durum, böbreği bağışlayan kişiye intikal ettiğinde alınan cevap tüyleri diken diken eder: “Henüz vakit varken diğerini alın, ama n'olur bu kez dikkatli olun!” Nakilden önce bir not yazmıştır yaşam bağışçısı. Emir, kendine geldiğinde hemşirenin getirdiği bu notu açıp okur: “Senin ihtiyacın olan tek şey vardı, sana onu veriyorum: “Duygu!”…
Annesi merakla sorar için için ağlayan Emir'e
- “Oğlum n'oldu, nedir o elindeki?
Hıçkırıklar arasında cevap verir Emir:
- Belge!
- Ne belgesi oğlum?
- Hırsızlık belgesi anne, hırsızlık belgesi… Ben bir “Duygu” hırsızıyım!
__________________
herkes hak ettini yaşıyorsa neden ben yaşayamıyorum
hakettiğimi yada yoksa hakkettiğim bumu ? BİLEMİYORUM:
hakettiğimi yada yoksa hakkettiğim bumu ? BİLEMİYORUM: