:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: eski bir aşk
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
''bir şehri sevmekle başlıyordu her şey...''




Vakit gece. Gündüz ışıl ışıl olan şehir, artık karanlığa bürünmüştü. Her yerde sessizlik hakimdi. Cırcır böceklerinin sesi geceyi kaplıyordu. O sessizlik içinde bizlere ninni söylüyorlardı. Artık herkes günün yorgunluyla yatak odalarına çekilmiş, uykuya dalmıştı. Ama biri hariç...
Yeşil ile sarının, pembe ile mavinin, bin bir tonunu barındıran güzelim Burdur'da gece yarısı bu adam ne yapıyordu yalnız başına? Belki bin bir umutla gittiği memleketinden büyük bir hüsranla dönüyordu; belki de âşıktı. Ama gurbetten geldiği kesindi. Çünkü az önce bavuluyla otobüsten indi. Yüzünde yılların, bedeninde de gurbet yorgunluğu; biraz da hasta bir hali vardı. Dönüş bileti cebindeydi. Ya geldiği şehre geri dönecek ya da ölünceye dek Burdur'da kalacaktı. Karar veremiyordu. O kadar çaresizdi ki... Çünkü sevgisi yanında yalnızlığını ve korkusunu da getirmişti. Yorgundu ve uyumak istiyordu. Uyuyacak bir yer aradı. Cadde boyunca yürümeye başladı. Cumhuriyet Parkı'na geldiğinde yanındaki bir banka uzandı ve derin bir uykuya daldı. Beş on dakika sonra sayıklamaya başladı. Bütün park onun dediklerini dinliyordu gecenin sessizliğinde.
Sabah olmuştu. Otobüs, araba ve insan sesleriyle uyuduğu yerden kalktı ve Burdur’a baktı. Görmeyeli epey değişmişti. Ama bütün güzelliği yine üstündeydi. Burdur’u çok özlemişti. Adam istedi ki onu hemen tanıyıp özlemle boynuna sarılsın. Fakat o ilgisiz gibiydi.Bu yüzden adam alındı, dönmeyi düşündü.Nasıl olurdu da Burdur onu tanımazdı?Neyse ki ayak-
ları gitmedi. Aşkı ağır bastı. Aradan uzun zaman geçmişti. Sordu, tanımıştı. Yavaşça gülümsedi Burdur. Yanaklarında gamzeler belirdi. Gölüyle gülüyle ne kadar da güzeldi! Hem de bunca yaşına karşın!
Dayanamıyordum artık. Kimdi bu adam? Ne yapıyordu buralarda, neden bir şeyler aramakta gibiydi? Yanına gidip sordum, soruşturdum.
Adamın çocukluyla delikanlılığı burada geçmişti, gençliği ise gurbette, uzak bir şehirde. Yaşlılığını Burdur'da tüketmek niyetindeydi. Ama o istemezse çekip gidebilirdi. Baktı, Burdur dişice gülüyordu. Sanki onun kalması için can atıyordu.
Doktor,''Burdur'a gitme, kalbin artık o sevgiyi taşıyamaz!'' demiş. Öyleyken O dayanamamış, kalkıp özlemle buralara gelmiş. Halbuki, orada kalsaydı, sağlıklı, dingin bir yaşam sürecekti.
Adamın aklı karışıktı. Orada kalsaydı daha mı iyi olurdu? Ama onun Burdur aşkı yüreğini öyle bir kaplamıştı ki... Kekik kokulu tepelerini, göl kıyısında batan güneşi, kırmızının her tonunda gülleri göl suyuna serpmeyi, ufukta maviden eflatuna değişen renklerin sonsuzluğunu seyretmeyi, çam ve toprak kokusunu öyle özlemişti ki... Burada kalmalıydı.
Buna rağmen yine kararsızdı.
Burdur, Adamın karasızlığını, korkaklığını sezmişti. Bunu açığa vurdu. Adam şaşırıp kızardı. Sesini çıkarmadı. Sonra, birden tutup onu Göl dudağından öptü. Utandı yaptığından, dudağında onun tuzu gün boyunca sarhoş gibi dolaşıp durdu. Ondan kaçmaya çalıştı. Fakat boşuna, ondan kurtuluş yoktu. Susamlık'ta, Yeşil tepe' de, Ulucamii'de ansızın karşısına çıkıveriyordu. İnsuyu'da, Erenardıç'ta, Bozçay'da yine yanındaydı. Her yerde başka bir kimlik ve güzellikle görünüyordu. Hep değişik, hep şaşırtıcı, hep güzeldi. Hem eski, hem yeniydi. Ona ayak uydurmak kadar ayrılmak da güçtü. Burdur aşkı yanıp tutuşuyordu artık.
Burdur anladı Adam'ın düşüncelerini, dugularını. İnci dişlerini göstererek uzun kirpiklerini açıp kapayarak güldü. Teşekkür etti. Adam çok sevindi. Sevincinden ne yapacağını bilemez hale geldi. Hani, gelip geçenlerden utanmasa, boynuna sarılıp al yanaklarından öpecekti. Sonra durdu ve bir ara düşündü. Aklı yıllar önceye gitti. Şurada bir ceviz ağacı vardı. Hani, Hatce Nene'nin evinin önünde. Tepeden tırnağa cevizleri olurdu. Acaba ne olmuştu? Burdur, ‘’Hatırlayamadım.’’ dedi, düşünmeksizin. Adam ağacı aramaya koyuldu. Yerinde kocaman bir apartman gördü. Üzüntüden gözleri yaşlandı. Artık buradan Burdur Gölü ile geçen kuşları, bilhassa ördekleri göremeyecekti. Burdur, Adam'ın duyarlılığına şaşırdı.
Sonra gençlik günlerini hatırladı. Koşup Oluklaraltı'na gitti. Kahveye oturdu. Cumbalı evleri, halı dokuyan teyzeleri, çaycıları, berberleri, Mehmet Emmi'nin pişirdiği şişlerin kokusu altında seyre daldı. Gül, kekik, ve zambak kokularını içine çekti. Çay üstüne çay içti. Sonra tam karşısında gökyüzünün oluşturduğu açık mavi fon önünde, etekleri sisler, dumanlar içinde olan Bozdağ Adam'a gülümser gibi duruyordu. Adam, belki Burdur'a Göl'de değil de burada aşık
olmuştu.
Şimdi ise yıllarca ondan kalışın acısını çıkarmak istiyordu. Artık git gide kısalan ömrünü mutlulukla, Burdur'la, doldurmak istiyordu.
Burdur, buna sevindi. Eteklerini savurarak uzaklaştı yanından. Adam koşarak yetişti arkasından. Serin bir yayla havası havası geçti parmaklarının arasından. Onu içine çekti iyice, ferahladı. Sonra Burdur Gölü'ne doğru koşmaya başladı.
Artık iyice akşam olmuştu. Göl, bütün güzelliyle savrulan saçlarıyla bir kadın vücuduna benziyordu. Sanırım Adam, Göl'ü görünce tutulmuştu Burdur'a.
Adam cebinden dönüş biletini çıkardı, göle attı. Artık karamsarlıktan kurtulmuştu. Uzanıp tutuverdi Burdur'un elinden. Çekti kendine, dudağından öptü. Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Burdur'un kulağına fısıldadı:
- Artık seninim! Kimse ayıramaz seni benden! Ölüm bi...
Son sözcük boğazında kaldı. Ölüverdi Burdur'un kollarında.
Gece olmuştu artık...
Kalbimin çırpıntısından başka hiçbir şey duymuyordum. Bu boşluğu doldurmak için etrafa kulak verdim. Burdur mırıldanıyordu. İnce ve hafif böcek sesleri, tren düdükleri ve köpek havlamaları, birbirine sarılarak bir ses yumağı halinde büyüyor, gecenin birçok derin ve gizli sesleriyle karışıyor, rüzgarlara bürünüyor; baş döndürücü bir uğultu halinde yükseliyordu.
Burdur alışık değildi ölümlere, kendini tutamıyordu. Burdur Gölü çoktan hıçkırıklara boğulmuştu...


''Yeşillerin arasında yalnız bir çocuktu
Onun kalbimdeki en güzel adı BURDUR'du.''
-SON-
__________________