Olup olmadigin her yere
Duyabildigin tüm sesle
Haykirabildigim kadaryla
Cevaplayabildigim her soru
Gecenin lakirtisi hala kulaklarimda.
Zaman ise sensizliğin sinirsizliginda.
Ve bensizligin ilk demleri kaplaniyor...
Ankara da karsi pencerede yagiyordu kar.
Görebildigim tek buydu
Bugulu bir kirmiziydi gök.
Sana yazdigim harfleri
birlestirip cizgi yapsam
Ne kadar uzak olsan
sana gelirdi biliyorum..
Karmakarisikk sanmalar içinde her geleni o zannederdim. Tabi gidenleride.....
Beni görmeye gel!
Gittigim geldi aklima.
Kar$i bir yoldan,
bir trene binipte.
arkamda aglayan iki göz...
Aglardim.. süzülürdü yanaklarimdan.
Buz çiçek olurdu.,
Aglardim. Toprak ye$erir. Gonca çikartir.
Agardim. Deniz mavi$ gök laciverte dönerdi.
Gözlerim yanardi maviye bakamazdim.
Her $ey senden yana,
ben yalnizdim.
Kapatirdim sayfalari kilit vururdum.
Deniz kara gök siyah olurdu.
Ben hala aglardim...
guzel olmuş emeğine sağlık
SAÄžOLASIN CANIM BEÄžENMENE SEVİNDİM
emeğine sağlık canım benim süper olmuşş
Gözlerim gözlerindeyken adının aşk olduğunu anladım.
Hergün seni görmek isteyişlerimin
Bana verdiği o çocukça sevinci hiç unutmadım.
Kalbimde mevsim sonbahardı
Ne zamanki seni buldum o zamandan beri ilkbaharım.
Nasılda sevinirdim ellerini tutunca
Adını bilmediğim,çözemediğim duygulara kapılırdım.
Sihirli bakışlarınla bana baktığında,
İçime dağılan aşkın o ılık rüzgarını anlatırdım.
Sana perim derdim seni çıkarsızca severdim.
Masum yüzüne doyamazdım,seni seyretmeye bile kıyamazdım.
Dokunsam saçlarına küçük bir kız çocuğu gibi naz yapardın,
Sonra bana sımsıkı sarılırdın...
Şimdi bir yerlerden şarkımızı duysam
Hala çocuklar gibi ağlıyorum.
Artık başka şehirlerde,başka alemlerde olsanda
Kalplerimiz bir biliyorum...
seninde emeğine sağlık canımcım ...paylaşımlarının hepsi birbirnden güzel
AŞK KAÄžIDA DÖKÜLMÜYOR
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken?
Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları.
İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu.
Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü.
Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret?
Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!"
Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için.
Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti.
Bu senin son gidişin miydi sevgili..?
Bu senin son gidişin olsun sevgili, bıraktığın son acı olsun. Ve ben senin yaşayamadığın son sevda olayım...
Bu son gidişin miydi anlayamadım sevgili..Hani hep giderdin ve gelirdin ya geriye, bu da onlardan biri miydi..? Uzun zaman oldu bu sefer, söylemek ve sormak zor geliyor ama bu senin son gidişin miydi sevgili...? Küçük bir oyun oynuyor gibiyiz sanki. Ben ebe olmuşum sen saklanan...Nerelere saklandın da bulamıyorum seni. “Ah işte ordasın” dediğim yerlerden hep başkaları çıkıyor, herkes hep bir ağızdan, dalga geçer gibi, “çanak çömlek patladı” diyor,bense garip bir umutsuzlukla geri dönüyorum ağacıma, kaldığım yerden seni aramaya başlamak için...
Bu son gidişin miydi, anlayamadım sevgili..Göremeyeceğimi sandığım zamanlarda birden karşıma çıkıyor, içimde yeni yangınlar bırakarak geri dönüyorsun. Kimlerin yanına dönüyorsun da uzun sürüyor sessizliklerin? Gittiğin yerlerde bana benzeyen ve tanıdık bir şeyler var mı bari.? Gülmeyi unuttuğun zamanlar, kimleri çağırıyorsun yanına..? Hüzünlerini kovan yürekli biri var mı yani..? Hani bir anda gelip de o puslu havayı dağıtan, seni içmeden sarhoş eden ve güldüren, hüzünlerini bulamayacağın yerlere saklayan biri..Sen dayanamazsın yalnızlığa. Dokunmak ve karışmak istersin. Yalnız kalmak sana acılarını hatırlatır..bir kadının teninde istemeyerek bıraktığın acıları. Yalnız kalmak sana çocukluğunun masum düşlerini hatırlatır..ağlamak istersin ama ağlayamazsın. Yalnız kalmak sana tutunamadığın sevgileri hatırlatır; çaresizliğini, yıkılmışlığını...arkanda bıraktığın, dokunmaya korktuğun özlemleri. Yalnız kalmak sana göre değil sevgili..Sen yalnızlığında kendinle karşılaşır ve ürkersin yüreğinin saatlerce sana karşıt konuşmalarından. Bu yüzden merak ediyorum ya, başkalarına da ‘hüzün kovan kuşum’ diye sesleniyor musun acaba..?
Bu son gidişin miydi, anlayamadım sevgili..Hani birden için çocuklar gibi şımarmak istediğinde, parmakların telefona gider, arar ve kusardın ya, dizginleyemediğin coşkunu ve manyaklığını..hani bir tek ben anlardım ya, senin bu ani çıkışlarını, serseriliğini ve türk dil kurumunda bulunmayan hafif meşrep kelimelerini ve cümlelerini..hani kimseyle böyle konuşulmaz deyip de, sınırlarını aşardık ya gereksiz kibarlığın ve nazlanmaların..Uzun zaman oldu içimizdeki bu deliliği ve bastırılmışlığı dışa vurmayalı. Bu yüzden merak ettim, bu senin son gidişin miydi sevgili, anlayamadım...
Söylenmemiş ve çoğaltılabilecek bütün sözleri kendi adına söyledin ve gittin..Umuduma, çılgınlığıma ve kadınlığımın senin yanındayken güzelleştiğine inanırken, yokluğunu mutlu edemeyeceğime inandın ve gittin..Sana karışıp, yüreğine akmama izin verip, beni göklere çıkartırken; bir anda yere indirdin, midemi bulandırdın ve ayrılığı sıkıştırdın parmaklarımın arasına, gittin..Ne kadar değerli ve farklı olduğumu anlatmakta zorluk çeken sen; yalnızlığımın en ıssız, en karanlık ve en savunmasız zamanlarında beni dinlemedin, gelmedin ve gittin..Sevmek bu kadar basit, bu kadar kolay ve taşınabilir bir eşya gibi hafif değil; çıkartıp da bir başka yere koyabileceğin. Bu yüzdendir ki sen beni hiç sevmedin sevgili. O “seni çok seviyorum” diye haykırdığın nadir zamanlarda bile, bunu söyleyen sen değil, senin geçmiş bir sonbahar’da bıraktığın, sana benzeyen ama sana çok yabancı olan sesindi. Bu yüzden sen beni gerçekten sevmedin sevgili. Kendini daha ne kadar kandırabilirsin bilmiyorum ama sen acı çekmeyi seviyorsun...bense balonlar patlatmayı, uçurtmalar uçurmayı ve yaşamayı seviyorum her şeye rağmen. Sen korkularını seviyorsun..bense, korkularımın üzerine gitmeyi, savaşmayı ve hatta gülmeyi kaybederken bile...Artık biliyorum, bu senin son gidişindi sevgili ve benim son bekleyişim, son vazgeçişim sevdandan...
Artık gelsen de ne işe yarar ki..? Ben; sana olan kırgınlığımı, yokluğunu, özlemini, umutsuzluğunu sevmeye başladım. Ben senin giderken bende unuttuğun ve zaman zaman öksüzlüğüne ağlayan sevdanı sevmeye başladım. Ben senin artık beni unutan, merak etmeyen ve değer vermeyen yüreğini sevmeye başladım. Şimdi hangi tende üşüyorsun da titrediğini hissediyorum kilometreler ötesinden? Ben senin başka mevsimleri tanımak isteyen o heyecanlı ama tutunamayan bakışlarını sevmeye başladım. Artık gelsen de ne işe yarar ki..? Parçaladığın sevgimi toparlayabilecek ve çiçekler toplayıp yollarıma serebilecek kadar güçlü değilsin sen. Sen, ben değilsin. Hiç olmadın ve olamazsın..O sakladığın yüreğine hiç almadın beni, hiç özlemedin, gözlerin hiç uzaklara dalmadı, belki de şerefime hiç kadeh kaldırmadın. Bu yüzden bu senin son gidişin olsun sevgili, ayrılığın hakkını ver. Böyle bir sevgiyi terk edebilecek kadar yürekli oldun, beni unutacak kadar da korkusuz ol. Özleme, yolunu yolumdan geçirme, sesime düşme, salaş meyhane masalarında konuşmalarımı arama, rakının yanında anma adımı..ayrılığın hakkını ver. Çünkü bunu sen istedin..
Bu senin son gidişin olsun sevgili, bıraktığın son acı olsun. Ve ben senin yaşayamadığın son sevda olayım.....
[SIZE=4]Sustukça "SeN" OLdum.. [/SIZE]
Sustukça sen oldum,sen oldukça kendime kaldım,seni buldum.
Cezasının ne zaman biteceğini bir hükümlüydüm sende..
Aşkı taşımak tek özgürlüğüm oldu anlamalısın.
Bende kendini üretirken yokluğunu aynı boyuta taşımasaydın keşke..
Sen yoksan olmayacaksan ben hangi kimlikle kalkarım ayağa hiç düşündün mü?
Yığılıp kaldığım her yerde yokluğun çöküyor gözlerime..
Hayalinle kalmak seni yaşamak,bundandır,yalnızlığı hiç kimse benim kadar sevemez..
Tuhaf bir teslimiyette,yokluğunu yaşıyorum hepsi bu!Yokluğunda seni buldukça yeryüzündeki hiç kimsenin anlayamayacağı bir şölen oluyorsun içimde..
Eridikçe sana karışıyorum,seni sevmek,yaşama ve belki en çok sana direndikçe anlam kazanıyor..
Sen ve sen..Yalnızlık..Hayır!Sen ve ben.İçimde üretiyorum seni.Birlikte çoğalıyoruz,kimseye hesap vermeden.
Susmuyorum..Çünkü seni seviyorum…
Gözlerimi karanlığa sımsıkı yumuyorum.Sen olmak üzere başkalaşıyorum bir kez daha ve sonsuza kadar sen oluyorum..
Aşk,yaşamın belirlediği rastlantıların sunduğu yöneliştir,söylemiştim sana.Bu zorlu yürüyüşte kimseye tercih şansı tanınmadı elbette bilirdim bunu.O kadar anlamlıydın ki özeldinki tercih şansı tanınsaydı da bile bile ben yine seçerdim..Ödediğim ve ödeyeceğim bedeller ne kadar ağır olsa da..Sana seni anlatmakta bu kadar yetersiz kalmasaydım keşke..
Seni şu an yaşamaya ne kadar muhtacım..Tek gerçeğim sensin ve hepte öyle kalacaksın..
Yaşamın kırılma noktalarında beni birden bire tek başıma bırakınca sustuysam ve şu an hala susuyorsam onurumdandır..Ben kimi sevdimde sen oldum?Kaç sen vardın,son sahnede nasıl bir kimlik taşıyordun,söyle bana?Beni herkesten çok sevdiğini söylerken yüreğine inancımı bir an olsun yitirmedim yemin olsun!Böyle zamanlarımda hep sustuysam doğru yorumla beni,beni anlamayışlarının çaresizliğindendir…
Ne yapmalıyım?Kadehler dolusu içerek beynimi uyuştursam unuturmuyum bu acıyı?Ama ben böyle bir iflası onaylayamamk..Unutmaya çalışmak bireyci bi kaçış değilmidir?Ben yokluğundan en çok bunaldığım anlarımda böylesine kaçışlara yenilmeyecek kadar doğru sevdim seni.Yüreğimi çatışmaların tam ortasına sürerken hiçbir ödül beklemiyordum,bilesin..
Yoruldum bebeğim,sürekli ertelediğim bir finale doğru sürekli aynı startlarla başlamaktan bitirmekten yoruldum..
Yine gece..Yine yoksun..Uğultu ve yalnızlık…
Ben herkesten başkaydım di mi?Herşeyindim senin..Öyleyse neden yoksun balum..Bundaki çelişkiyi hangi sözünle anlatır da ikna edebilirsin beni yokluğuna.?..
İçimde o kadar masumsun ki..seni yaşatmak adına nasıl bir direnişi üstlendiğimi kimse anlamasa da aldırmıyorum artık..
Yaşamak sana sığınmaktır,seni sende sevmektir..
Böyle anlarda yokluğun yüzümü kanatan bir ömür çizgisinin adıdır..
Sevdim seni hiçbir ödül beklemeden…Gözlerimi kapatıyorum artık susma vaktidir..
Bir varsın bir yoksun..Çocukluğumda anlatılan masallar gibi..Ama en çok yoksun..Başım dönüyor..Aşkım ey ömrümün varı!Ey VARLIÄžIM!
Seni seviyorum…
Her aşk bir yakalanmadır yaşama söyledim sana,
Bilinmedik yenilgiler taşıdım sesimde
Aldanmalara yüzüm yoktu sabıkalıydım
En çok sana geldim durduk yerde
Yasaktı yollarım , aşk bir gidilmez ülkeydi
En çok kendi tarihimin kahramanı bile değildim sensiz
Ne kadar dirensem o kadar hükümlüydüm sende
VE ben hep sana yürüdüm..yürüdüm..
Adımı unuttuğum her yerde seni bulmalarımdı beni yaşatan..
Zamansızdım,kimliksizdim,sen yoktun kimsesizdim
Biriktirdiğim anlamlara seni katınca anlam buldum yeniden..
Aldanmalara yüzüm yoktu sabıkalıydım
Hayatımdan çok en çok seni sevdim…
Yokluğunda bile sensin,
Çoğalmalar yaşattın bana
Sonunda tanıdık bi finalde tekil kalmalarımdı
Kuşatmalardan çıkıp gelmeyen bakır tenli bir babaydın..
Ne zaman uzansam uzaklıktın
Seni kuşandıkça sen oldum
Böylece sen oldukça varlığıma ilişkin her şeyi unuttum
Ama her şeyden çok en çok seni sevdim…
Herkesin ölümü kendi kıyametidir.Ben gözlerimde yokluğunu taşırken bir gün beklenmedik düşeceğim belki bağışla..Bilirim birgün gelir bütün yıldızlar düşer,kavuşma günü gelsin diye mahşeri bekler ölüler..Sen benim MAHŞERİMSİN…
Kırık ezgileri bir aşk senfonisi sandım
Değilmiş
Bildim
Yanılmadım
Yenildim
Bütün hayaller darmadağındır şimdi sustum…
Kimse sen değil
Sen herkes oldun,biraz…
Ben değil
Seni tanımadan önce ben değildim ben..seni tanıdıktan sonra..Bendeki bensizliğin aslında sensizlik olduğunu anladım ..Şimdi ise bensizlik ve sensizlik ikilemimin iç çekişlerinde devleşiyorsun. Meçhul bir başlangıcın işaretiydi sana olan kaçamak yazılar. Gözümde büyüyen onca şeye rağmen varlığınla ilk defa küçük gelmişti yüreğime saldığım o korkunç tufan.Ben senin gelişinle yüreğimi de küçültmüştüm oysa; başka dostçuklar yer etmesin diye.İmtihanım dediğim sende gizliydi geride kalan yılların özlemi.Şayet yaşanacak bir ömür varsa senle olmalıydı ve sensiz kalmamalıydı varlığınla olgunlaşan ruhum.Gece gündüz demeden dost bellediğimi vurmalıydı tüm saatler, dost doğru dostu hatırlatmalıydı akrep ve yelkovanın her hareketi.Düşümde yıllardır boş duran baş köşeye dost oturmalıydı sonsuza dek.
Bir itiraf değildin içimde, olamazdın da. Gözlerimdeydi en büyük itirafım, gözlerine olan dost sevdam. Söylemiş miydim, gözlerim gözlerinde kalmıştı dostum ve varlığınla papatya tarlası gibi rengarenk oldu dünyam ıstırap geçidi dediğim o kapıdan her içeri girdiğimde de acılarım vardı geçmişe dair lakin varlığından sonra kapı da cennet oldu gözümde, sırf sana yol verdi diye. Bir de seni benden uzaklaştıran, beni sana yaklaştıran yollar vardı aramızda. Oysa bir kahredici lanetti yolların hakkı.Tarifi ateşten yakıcı, kavuşulamayan mola sancıları.....
Hüzünler kulübesi mi demeliydim bilmem ki, gecemi kuşatan o yalnızlık duvarımın içine veya seninde söylediğin gibi özlemlerime dair sessiz çığlıklarımıydı Yaşamımın sessiz senfonisi.. Yalnızlığa gebe olduğum her dakikada.Vurgun yemiş yüreğimde ne yalnızlıklar doğdu,ne yalnızlıklar büyüdü, ne yalnızlıklarla boğuştu yüreğimin göz bebekleri. Bazen sırdaşım oldu penceremden içeri giren karanlığa faydasız bir demet aydınlık. Söndü sokak lambaları,onlarda anlamadılar halimden.
Biliyorum..Gün gelecek, bir gün elveda diyeceksin, uğruna kelime tükettiğim dost, kelimelerimle kanayacaksın içime ne de kolay söyleyeceksin üç heceyi bir solukta. Ben ise Sadece el diyebileceğim, içimi kuşatan ellerini bir an olsun tutabilme özlemiyle.Veda yakışıksız kaçacak halimize.Hangi kavuşmanın vedasıdır? diyerek garip siyeceğim sözlerini. Ben sana hiç kavuşamamıştım oysa ey dost! Yakışıksız elveda ile gömeceksin güzelliğini yüreğime, Ölümlere alışkın olan yürek sancılarımı tetikleyeceksin ve ben limon kolonyası kokacağım ölü evi gibi. Gözlerimde demlenecek ıstırabım öksüzlüğüm, garipliğim.Gözlerime gömeceğim bedenimi gidişinde.
Elveda umudum, elveda varlık sebebim, elveda ; dostum bellediğim diyerek söyleneceğim arkandan veda halimize yakışıksız kaçsa da sessiz çığlıklar atacağım ve ben, bendeki bensizliğin aslında sensizlik olduğunun bir kez daha farkına varıp, sonsuza dek bensiz ,sensiz,sessiz kalacağım..............