04-19-2007, Saat: 02:27 PM
Yürek sevmiş, sevilmemiş, inat etmiş falan filan.. Oturmuş ve yazmış.. Eskidi herşey, herşey nasıl kolay eskirse.. Kim eskimez ki, ya da ne eskimez hayatına dair yaşadıkların içinde. Yeninin, yenilenmenin anlamını bir dakika sonrası eskimek, eskitilmek almış.. Tamam, bu böyleydi zaten.. Aksini iddia edende yok.. Peki o zaman ne eskimez, elinle tutup gözünle gördüklerin içinde.. Yaşadım demiş yürek, ama iyi, ama kötü, yaşamış ve bitmiş.. Belki de bitirilmiş.. Hadi diyelim zorunda bırakılmış.. Ama unutamamış, ama unutmuş gibi yapmış.. Herşey bir yana hatırlamaya bile çalışarak, acılanmış yas tutmuş.. İşi olmasa gerek, oturup birde yazmış.. Bir daha yazdığı satırları okumamak üzere..
Yürek sevmiş ya bir kere.. Ama ne aşk yaşamış.. Sevdiği kadın adları, ya da sevdiği şehirlerin kaldırımları, sevmediği şairlerin, sevemediği yazıları, en yakın arkadaşının aşkları, sorunları, tanıyamadığı yanları.. Kendi aşkının en iç parçalayan tarafları.. Hele ki uzaksa dokunmak, hele ki, uzaktaysa her geceden daha gece..
...
Hep uzak bir şehir gibidir aşk.. Asla varılamayan..
Senin şehrine dair..
Nasıl gidiyor senin şehrinde aşk?.. Nasıl yaşıyor aşk'ı bir şehir en derinden.. Sessiz ama ne büyük bir yalanla.. Ne kadar kolay kandırabiliyor oysa insan kendi yüreğini.. Alıp başımı çıksam yollara.. Ne büyük özlem.. Belki de ne büyük bir yalan.. Ya da yalanlarla yüzleşmeye değil, yalanlarla uzlaşmaya çalışan bir aşkın niyetine.. Hangi şehir kucaklarsa kucaklasın seni.. Hangi şehir daha fazla sıkarsa sıksın boğazını.. Hangi şehirse, yok oluşuna sebep arayan..
Aşk vardır ama aşk yoktur inadına.. Yaşadığın sürece aşk, belki bir kitap arası, belki bir pencere hatırası, belki aşk, okul yolu macerası, en az yirmi kere avcunun terinde kırıştırılmış dilinden anlaşılmayan bir mektup, ardı arkası kesilmeyen telefonlar.. ya da kısaca, belki de bu suskunluk..
Kaç yaşadığın zaman var sende?.. Kaç yaşamak istediğin aşkın üzerini örteceksin kendi içindeki hesaplaşmalarla..
Sesini duyuramadığın bir aşk'ın kaç kere peşine düşeceksin.. Eski, neresi eski.. Nedir eskiyen..? Eskiten sen değil misin..? Yenileyen, ya da yeniden aşık olduğuna inanmaya, herşeyin hiç yaşanmamışcasına başına dönmeye çalışan yine sen değil misin..? Yalanda olsa gerçek birgün mutlaka diyerek..
Kendi hesaplaşmalarınla, kendine karşı saklayamadığın yüzünle sen değil misin her yenilgiye zafer çığlıkları ekleyen.. ve ağlayan sen değil misin, gözlerinin boşluğuna sıkışan gerçeklerle, hayatın asla yüzleşemeyeceği inancına kapılan.. Yine sen değil misin ?..
Herşey aslında sensin.. Aşk varsa varsın, yoksa zaten.. Çocukluğuna sığınan yüzlerin, yalnızlığını bıraktığı şehir gecelerinde, zaman kavramını unutan, ancak yalnızlığında, ancak canının hiç sıkılmadığı kadar sıkıldığı bir anda, aklına getirilip bırakılan bir aşk değil mi seninkisi.. Ama doğru ama yalan..
Yaşayamaz olursun bir süre sonra, hatta nefesin yetmez. Ertelenen sevgilerin nedenlerini düşün..? Hiçbir sevginin nedensiz ertelenemeyişini hatta bitirilemeyişini..
Çünkü düşünmek için zaman yoktur intihar provaları yapılan bir şehrin sancıya terkedilmiş kaldırımları üzerinde.. Eski sevgililerini düşünen, onlarla adımlayan, onları hatırlamaya çalışan bir yüreği şöyle tarif etmek gerek.. Bu yazdıklarını bir daha yazmayacak ve hatta hatırlamayacak tek kişi benim.. Kim olduğum önemli değil, en azından aşk var.. Oysa mutlu aşk vardır sevgili.. Arayıp bulamadığın bir tek o kalsaydı keşke.. Kaldı ki, aradın ama bulamadın..
Çünkü, yüzünün aynasına bakanlar, senden hep bir adım gerideydiler.. Geriye bakmayı düşünemedin.. Düşündüğün halde.. Onlar senin gerçek yüzündüler..
Ben eskiyi, ve hatta eski bile denilemeyecek kadar unutkan bir aşk'ı hatırlamak için, kendimi harap ettiğim bir kentin sokaklarına, kaldırımlarına neden atayım..? Aşk'ın canı cehenneme diye bağıranlardan kime ne..? Aşk, kaçan bir vapurun, acı içinde kıvranan sireni gibi.. Bir karşı kıyı, bir bu kıyı.. Olsa da olmasa da.. Oynasa da oynanmasa da.. Garip bir oyun değil mi.. Yönetmenlerine hep üçüncü kişi olmayı layık gördüren..
Yine de kalır bir köşede.. Merak edilmeden.. Belki bir kafe'de, belki bir ağacın gövdesinde, tene işlenen bir dövmede, kurumuş bir gülde miydi yoksa, yoksa aşk..
Zamanla, alışır gider insan yalnızlığına.. Gün dediğin nedir ki.. Hangi şehir kucaklamaz ki, yaşamak istediğini sınırsızca.. Sırf unutulması için yaşanan zamansa aşk, yaka paça götürülen ve bu oyundan zamansız ihraç edilen kim öyleyse?.. Hadi benim suçumdu seni tanımak..
Peki..
Senin suçun ne..?