05-07-2007, Saat: 02:16 AM
Kolay mıydı? Bırakıp gitmek kolay mıydı söyle! Gitmenin sancısı, sızı olup çöktü soluk boruma en yakın yere. Ağladım da, yaş olup damladın yere.
Sefil bir selamdı çok gördüğün. Ben seni kaybetmedim, müsaade istedin ve gittin. Kırıldı ayna, içinin içerisinde gördüm gerçek yüzünü. Savaş ise bu, sen kaybettin…
Kendimden kaçarken dönüp dönüp sana tosladım ben. Ne zaman yere düşsem dudaklarından çıkan kelimeler tuttu ellerimden. Yapıştın yakama a hayat. Söküp atmakla kurtulamıyor insan işte en can yakıcı yerinden…
Yüreğindeki çocuğa ninniler söyledim günlerce, ağıtlar yaktım hasretinden, prangaları eskittim bileklerimde, seni aradım isimsiz sokaklarda burnumu çeke çeke…
Görmüyorsun… Ama her sabah köşe başında bekliyorum seni. Her gün sen işine giderken, rüzgâra karıştırıyorum ellerimi. Yanağına değip ilk günaydınımı kulağına fısıldıyorum. Görmüyorsun… Otobüs camından yansıyan gölge benim aslında. Gözlerine mıhlanıyorum sen yol boyu tabelalara baktıkça. Ca mına düşüyorum damla damla, gök kızıp yaşlarını toprağa akıttıkça. İçtiğin kahvelerin telvelerine saklanıyorum ve çıkmıyorum bir işgüzar falcı beni ele vermedikçe. Terini ben siliyorum kan ter içerisinde uyandığın uykulardan. Başında nöbet bekliyorum bardağının içerisine gizlenip. Yarım bıraktığın başucu kitaplarının aralarında selamlıyorum seni. Bilmiyorsun…
Gitmek kolay zannediyorsun öyle değil mi sen? Unuturum sanıyorsun bir vedanın ağırlığında bırakınca anıları. Kadın kokusu hayat dokusudur bilmiyorsun…
Saçlarımda ki güneşi bırakacağım avuçlarına bu sabah. Ve bir veda ile bitirebileceğini sandığın ömrümü, çekip alacağım hayallerinin yorgun bedeninden. Bir daha kıyılarına uğramayacak hüzünlerim. Ve bir daha kafanı karıştırmayacak bozuk kelimelerim…
İçinde ki çocuğu terk etmedim ben, onu ağlatanda sendin aldatanda… Bir anne kucağında ağlayarak harcıyorum kalan seni… Ve birkaç kuruşluk hikâyemi bırakıyorum kucağına… Armağanım olsun.
Cevap verme…
Üstü kalsın…
Sefil bir selamdı çok gördüğün. Ben seni kaybetmedim, müsaade istedin ve gittin. Kırıldı ayna, içinin içerisinde gördüm gerçek yüzünü. Savaş ise bu, sen kaybettin…
Kendimden kaçarken dönüp dönüp sana tosladım ben. Ne zaman yere düşsem dudaklarından çıkan kelimeler tuttu ellerimden. Yapıştın yakama a hayat. Söküp atmakla kurtulamıyor insan işte en can yakıcı yerinden…
Yüreğindeki çocuğa ninniler söyledim günlerce, ağıtlar yaktım hasretinden, prangaları eskittim bileklerimde, seni aradım isimsiz sokaklarda burnumu çeke çeke…
Görmüyorsun… Ama her sabah köşe başında bekliyorum seni. Her gün sen işine giderken, rüzgâra karıştırıyorum ellerimi. Yanağına değip ilk günaydınımı kulağına fısıldıyorum. Görmüyorsun… Otobüs camından yansıyan gölge benim aslında. Gözlerine mıhlanıyorum sen yol boyu tabelalara baktıkça. Ca mına düşüyorum damla damla, gök kızıp yaşlarını toprağa akıttıkça. İçtiğin kahvelerin telvelerine saklanıyorum ve çıkmıyorum bir işgüzar falcı beni ele vermedikçe. Terini ben siliyorum kan ter içerisinde uyandığın uykulardan. Başında nöbet bekliyorum bardağının içerisine gizlenip. Yarım bıraktığın başucu kitaplarının aralarında selamlıyorum seni. Bilmiyorsun…
Gitmek kolay zannediyorsun öyle değil mi sen? Unuturum sanıyorsun bir vedanın ağırlığında bırakınca anıları. Kadın kokusu hayat dokusudur bilmiyorsun…
Saçlarımda ki güneşi bırakacağım avuçlarına bu sabah. Ve bir veda ile bitirebileceğini sandığın ömrümü, çekip alacağım hayallerinin yorgun bedeninden. Bir daha kıyılarına uğramayacak hüzünlerim. Ve bir daha kafanı karıştırmayacak bozuk kelimelerim…
İçinde ki çocuğu terk etmedim ben, onu ağlatanda sendin aldatanda… Bir anne kucağında ağlayarak harcıyorum kalan seni… Ve birkaç kuruşluk hikâyemi bırakıyorum kucağına… Armağanım olsun.
Cevap verme…
Üstü kalsın…