05-10-2007, Saat: 09:27 PM
Ünlü Çin Filozofu Lao Tzu'nun Bir Öyküsü
Bir köyde, yaşlı bir adam varmış.. Çok fakir.. Ama, Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz ati varmış ki... Kral, at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama, adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mi?" dermiş hep... Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarin başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Simdi ne paran var, ne de atın" demişler.. İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atimin kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mi, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi ati pesine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.. "Babalık" demişler.. "Sen hakli çıktın.. Atinin kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Simdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atin geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz, kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.." Köylüler bu defa ihtiyarla açıkça dalga geçmemişler ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarin tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, simdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. "Bir kez daha hakli çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Simdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.. İhtiyar "Siz, erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kirdi. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.." Birkaç hafta sonra, ülke, büyük bir savaşa girmek zorunda kalmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarin kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savasın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşüp köle olarak satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. "Gene hakli olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, Şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tanrı biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlamış : "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatin küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklin durması halidir. Akil, insani daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez Bir yol biterken, bir yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, bir başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
____________
Bir köyde, yaşlı bir adam varmış.. Çok fakir.. Ama, Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz ati varmış ki... Kral, at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama, adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mi?" dermiş hep... Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarin başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Simdi ne paran var, ne de atın" demişler.. İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atimin kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mi, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi ati pesine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.. "Babalık" demişler.. "Sen hakli çıktın.. Atinin kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Simdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atin geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz, kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.." Köylüler bu defa ihtiyarla açıkça dalga geçmemişler ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarin tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, simdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. "Bir kez daha hakli çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Simdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.. İhtiyar "Siz, erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kirdi. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.." Birkaç hafta sonra, ülke, büyük bir savaşa girmek zorunda kalmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarin kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savasın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşüp köle olarak satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. "Gene hakli olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, Şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tanrı biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlamış : "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatin küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklin durması halidir. Akil, insani daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez Bir yol biterken, bir yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, bir başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
____________