:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: bir resim çizdim geceye
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Gecenin içinden gelen sessizliğin sesiydi onu mahveden. Yalnızlık değildi canını acıtan, yüreğinin ona yaşattığı sızı yakıyordu dört bir tarafını. Günleri karışmıştı birbirine. Her gece bir anı akıyordu gözlerinden yanaklarına. Pencere buğusunda bir resim çizmeye başladı bilinçsiz.

—Kimsenin göremediği ünlemler çiziyorum titrek yüreğimle gecenin karanlığına, pencerenin bulanık tarafından umarsızca. Kirpiklerim ıslanıyor durup dururken; ağzımda eskiden kalma tuzlu bir tat, deniz kokusu geliyor burnuma. Deniz seni hatırlatıyor oysa, oysa seni her hatırlayışımda iğneler batıyor yüreğimin her bir yanına.

Gözündeki yaşları sildi sonra, camın buğusuna çizdiği resimden geçti, dar sokakları izlemeye koyuldu. Uzaklara dalmıştı gözü, çok uzaklara…
…………
…………
…………

O sırada balkona çıkmış hava alıyordu Cem. Yağmur başlamıştı, koca bir of çekti derinden. Yağmur hızlandığı halde girmiyordu içeri.
Özlemişti yağmuru…
Islanmayı…
En çok da onu…

—Araba farlarına yağmur yağıyor, insanlar kaçışıyor. Sokaklar pek bir dar nedense, iki kişi yan yana ıslanamıyor. Sen olmadığından belki bu kadar dar geliyor bana, belki de tek başıma sığamıyorum iki apartman arasında uzayıp giden yola. Offf deniz koktu mis gibi. Acaba şimdi sen… Acaba sen de benim gibi…

Erkekler ağlar mıydı? Yok ağlamaz diyerek kaçarcasına çıktı evden sığamadığı sokaklara Cem. Erkekler ağlamaz diyordu ya belli olsun istemiyordu gözyaşları.
………….
………….
………….

O sırada banka oturuyordu Melis. Denizin çağrısına dayanamamıştı daha fazla. Buğulu gözlerini alıp, sızısını takıp koynuna atmıştı kendisini dışarıya.

Yağmur sırılsıklam etmişti genç kızı. Koca banka sığamıyordu. O da çok özlemişti ıslanmayı ama yalnız ıslanmak kora çeviriyordu yüreğini. Titriyordu, sırılsıklam olmuştu ama hala inadına oturuyordu.

—Ne kadar oldu sen gideli? Üşüyorum evet çok üşüyorum… Neden gittin ki? Neden şimdi tek başınayım bu karanlık sahilde? Neden sen yoksun da bu banka sığamıyorum tek başıma ve neden dar geliyor her bir yer bana?

Cem hala dolaşıyordu boş sokaklarda. Kimisi karanlık sokaklardan geçerek geldi deniz kenarına.

Karanlıktı sahil, bankın birinde oturan bir karaltı gördü, tam ters istikamete ilerlemeye başladı.

Ayak seslerini duyunca irkildi Melis. Başını çevirdiğinde bir karaltı hızla ilerliyordu yolda. Korktu, bu saatte hayırlı biri olmazdı sokakta diye düşündü ama yine de kalkmadı yerinden.

—Şimdi sen olsaydın şu karaltı, ah n’olurdu sen olsaydın ve gelseydin yanıma…

Dediği anda kesildi ayak sesleri.

—Dönüp oraya gitsem mi acaba? Hani hiç tanımıyorum ya anlatsam, dinlese beni… En fazla birer şarap alırdık, o dinlerdi ben anlatırdım…

Dedi Cem. Adamın durduğunu görünce kalktı Melis, karanlıkta ilerlemeye başladı.

—Sen olsaydın yanımda, bu kadar korkmazdım asla. Sen olsaydın üşümezdim de, ne kadar soğuk olursa olsun sen ısıtırdın ellerimi…

Bankta oturan kişinin kaybolduğunu görünce vazgeçti Cem. İlerlemeye devam etti.

İki sevgili aynı sahilde, yine aynı yağmur altında ıslanıyorlardı birbirlerini özleyerek ve eşlik ederek yağmura gözlerinde iki damla yaşla.

Yağmur sırılsıklam etmişti Melis’i, eve girdiğinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu… Acısı daha bir artmıştı deniz kenarına gidince…Acısı daha bir artmıştı tek başına ıslanırken yağmurun altında. Her defasında aklına geliyordu sevdiği. Zaman geçirir derlerdi ya o her defasında daha bir acırken buluyordu yüreğini.

Bir kadeh şarap koydu kendine gece biri çoktan geçmişti. Uyuyamıyordu, gözleri kıpkırmızı olmuştu ve bir şekilde rahatlamak istiyordu… Belki zilzurna olana kadar içmek ve hiç bir şeyi umursamamak.

Şarap bardağına baktı mutfakta biraz, sonra kadehi dikti kafasına ve lavaboya bırakıp, şişeyi aldı, odasına gitti. Çizdiği resim su damlaları nedeniyle parçalanmıştı. Ağlamaya başladı yine.

—Neden bu resim gibi olduk seninle? Neden gitti söyle bana? Neredesin şimdi? Biraz olsun gelmiyor muyum aklına, birazcık düşünmüyor musun ne yapıyorum diye? Özlemiyor musun hiç beni?

Hızla kalktı yerinden camın üzerindeki son resim parçalarını da sildi…

—Sana muhtacım Cem… N’olur gel! Yalvarırım gel…

Gece ilerlemiyordu bir türlü.

Bir anda irkildi Cem, sanki Melis’in sesini duymuştu. Sanki sevdiği ağlıyordu. Özlemi depreşmişti iyiden iyiye. Aklında Melis oturdu bir sigara yaktı. Artık ağlamıyordu ama bu acısını hafifletmiyordu.

Melis bitirmişti şişeyi ama hala uyuyamıyordu. Bu ayrılık çok kötü yapmıştı onu, kararlar vermeye çalışıyordu. Kalmak istemiyordu artık her bir köşesi onu hatırlatırken bu kentte. Kalktı sarhoş bir şekilde bavulunu hazırladı.

—Gitmezsem eğer, gitmezsem deliririm burada. Gitmezsem her gece özlemin gelir ziyaretime, yokluğun koynumda derin titremeler yaratır. Eğer sen olmayacaksan bu şehir öldürür beni. Sevgin yaşamak gibiydi Cem, neden öldürdün beni? Ne yaptım sana, ben ne yaptım sana?

Bavulunu hazırladıktan sonra oturdu genç kız. Telefonunu aldı eline. Son kez mesaj atmaya karar vermişti. Defalarca yazıyor ve defalarca siliyordu yazdıklarını. Ne yazacağım diye düşünüyordu.

O sırada çaldı telefonu, gecenin dördünde kimden gelebileceğini düşünmeden açtı mesajı okumaya başladı.

—Yağmur belki hatırlattı seni bilmiyorum ama sanki ağladığını duyar gibi oldum. Merak ettim seni… İyi misin?

Cem’den geliyordu mesaj, tam susmuştu ki, son damlaları döküldü gözünden. Ne cevap vermeliydi şimdi. İyiyim diyerek yalan mı söylemeliydi yoksa seni özledim yeterli miydi yazacaklarına.

—Kimsenin göremediği ünlemler çiziyorum titrek yüreğimle gecenin karanlığına. Son kez topluyorum bavullarımı, bir resim çizmiştim penceremin buğusuna. İçimde özlemim belki diyordu, belki düzelir her şey. Ama camda ki resim bile yok oldu. Ben de karar verdim bu kentte yaşama savaşı vermektense başka bir kente gidip yok olmayı öğrenmeye.

Mesajdan anlamıştı Cem, gidiyordu işte. Hep diyordu aslında, hep bahsediyordu gitmekten ama asla gideceğini düşünmemişti. Şimdi giderse bu şehirde nefessiz kalırdı biliyordu. Ayrı da olsalar aynı kentte yaşıyor olmak biraz daha güçlü yapıyordu genç adamı, oysa şimdi tüm güçlerini alıp gitmekten söz ediyordu Melis. Gitme demek istiyordu ama…

—Aması filan yok Cem.

Dedi kendi kendine,

—Hayatının anlamı gidiyor ve sen susuyorsun. Daha biraz önce sokaklar dar geliyor diyordun şimdi gitmesine izin veriyorsun. Of lanet olsun, ne demeliyim şimdi? Kal desem kalır mı? Gitme desem ona yaşattığım bu acılardan sonra dinler mi beni? Git onun yanına, bırak beni rahat bırak artık diye tükürmez mi yüzüme?

Melis’in gözleri telefonda bekliyordu. Ama hala bir cevap gelmemişti. Dayanamadı son diyerek bir mesaj daha yazdı.

—Gelişinle tüm yeşillikleri getirmiştin yüreğime. Ve aniden karanlık sularda boğuverdin beni ihanetinle. Gitmen değil layık gördüğün şeyler kırdı en çok beni ve ben buna rağmen suçlamıyorum seni. Sevgim nedensiz çünkü benim. Ne demek istediğimi anlar mısın bilmiyorum Cem; ama bu kent ağır geliyor yüreğime. Bu kent her defasında daha fazla nefessiz bırakıyor beni. Gitmem ve yeniden nefes almayı öğrenmem gerek. Neden yapıyorum bu açıklamayı onu da bilmiyorum sana. Pek umurunda olduğunu da düşünmüyorum belki ama bilmiyorum yazıyorum işte. Hoşça kal, dilerim Allah’ım bir ömür boyu mutlu eder sizi.

Mesajı okuduğunda anladı demesi gerekeni Cem.

—Bugün yağmur yağıyordu ve dar geldi sokaklar gözüme. Senin olmayışındandı inanmasan da artık bana. Ne desem de haklısın inanmamakta. Ama bir sevgi var ki yüreğimde belki korkumdan kaçtım Melis. Belki de hiç alışık değildim sevilmeye ve bu kadar sevmeye. Sana defalarca gitme diyebilmek isterdim, gücüm olsaydı ama gideceğim yazdığında aldın elimdeki tüm direnişi.

—Neden gitmemeliyim peki? Sevgime nasıl ihanet edebileceğini görebilmek için mi defalarca. Defalarca daha hançerleyesin diye mi yüreğimi?

Cem mesajın ardından yazamadı bir şey haklıydı çünkü. Çok yaralamıştı onu. Ne yapsa ne dese inandıramaması çok normaldi. Sustu, yapabileceği en iyi şeydi susmak çünkü.

Melis, ihanetini hatırlamıştı Cem’in. Tam da evlenmeye karar verdikleri anda, kaç kişiyle aldatıldığı geldi aklına.

—Lanet olsun sana Cem. İçim eriyor, içim alev alev yanıyor da engel olamıyorum. Yaptıklarını aklımdan çıkaramıyorum. Gücüm kalmadı sana, gücüm kalmadı yaptıklarını kaldırmaya. Ben bunları hak etmedim. Neden? Neden yaptın bunları bana? Az mı sevdim seni, sevgimi mi belli etmedim? Arkadaşlarına mı utandırdım söylesene? Neden yaptın bunu? Neden öldürdün beni, bir hamlede yıktın yere. Her tarafım kan, kan ağlıyorum günlerdir, günlerdir tek lokma yiyemiyorum senin yüzünden.

Oturduğu yere koydu başını,

—Allah’ım, al bu acıyı içimden n’olur. N’olur al bu acıyı kaldıramıyorum. Zamanı çabuk akıt n’olur, gideyim bu şehirden. Acım aksın gitsin, bu gözyaşları bitsin n’ooolurr.

Ağlayarak uyuyakaldı genç kız, sabah uyandığında başı ağrıyordu ve maalesef alışıktı o buna. Her gece gözyaşlarıyla yatıyordu çünkü ve her gecenin ardından akan gözyaşları baş ağrısı olarak dikiliyordu karşısına.

Etrafına baktı, yine bavulunu toplamıştı. Acaba dedi içinden… Gitmekle gitmemek arasında gidip geliyordu sürekli ve şimdi yine karar değiştirecekti biliyordu. O sırada telefonuna takıldı gözü. Cem’in mesajlarını okudu, telefonunu kapattı. Utanmıştı, kızdı kendine. Neden ona mesaj yazdığını düşündü. Yazmaması gerektiği için kızıyordu kendine şimdi. Sonra yine açtı telefonunu, ne yapacağını şaşırmıştı. O sırada çaldı telefonu. Özel numaradan biri arıyordu. Normalde açmazdı ya içinden bir ses “Cem’dir” diyordu, “hani sesini duymak belki…”

Açtı telefonu, yorgun bir sesle cevap verdi.

—Melis… Sakın kapatma telefonu, bir kez dinle. Tamam, sözlerim hiçbir şey ifade etmez yaptıklarımdan sonra ama n’olur gitme. N’olur bir kez daha dene benimle.

—Bu kaçıncı deneyişimiz Cem, daha kaç kez acıtmak istiyorsun yüreğimi. Söyle, hançer getireyim sana o kadar sapla hançeri vücuduma. Ağır ağır öldürmek mi niyetin beni?

—Böyle deme bana. Sensiz olamıyorum, yaptım bir hata ama ne olur son kez, en azından son kez göreyim yüzünü.

—Seni görürsem gidemem biliyorsun, seni görürsem gücüm tükenir yürüyemem. Seni seviyorum ama sen sevgimi hak etmiyorsun ve üzüyorsun beni. Hoşça kal Cem, beni çok üzdün, tek dileğim benim kadar üzmesin kimse seni.

—Lütfen son bir kez göreyim. Hiç konuşmayacağım, bir şeyler anlatmaya çalışmayacağım söz. Hangi otobüse bineceğini söyle sadece uzaktan görüp gideyim seni.

Söyleyerek kapattı Melis bineceği otobüsü. İçi kıpır kıpır olmuştu. Hala seviyordu ve hala unutuyordu yaptığı her şeyi. Elinde değildi, bu yüzden kızsa da kendine. İçinden konuşmalara başlamıştı yine.

—Eğer gelirse, son kez, son bir kez affedeceğim onu. Aptalım ben biliyorum ama onu özledim. Onsuz nefes alamıyorum. Hem gerçekten pişmandır belki de, belki de gerçekten anlamıştır.

Cem gerçekten anlamıştı hatasını. Ve onu geri kazanabilmek için elinden geleni yapacaktı bu sefer. Bu sefer artık sevgiden kaçmak yoktu. Bu sefer korkmayacaktı onu sevmekten. Kaybetmek daha korkunçtu çünkü, çünkü kaybetmek için için öldürüyordu onu.

Melis otobüs peronuna geldiğinde gözleri sevdiğini aradı.
Bekledi.
Bekledi..
Bekledi…
Gelmemişti Cem. Gözleri nemlendi ama söz vermişti kendine. Artık asla onun için ağlamayacaktı. Cep telefonunu yolda gördüğü bir dilenciye bıraktı. Bindi otobüse.

Radyoda çalan şarkıyı dinleyerek gözleri yaşlı gidiyordu şmdi bilmediği geleceğine...

Gücün var mı sevgilim
Derin sularda inci tanesi aramaya
Cesaretin kaldıysa
Hala benle aşktan konuşmaya
Söyle canım sevgilim
Hayat bize oyun oynuyor olabilir mi
Yorgun gibi bir halin var
Duyguların karışık olabilir mi

Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak

Sanki bugün son günmüş gibi
Dolu dolu yaşamak istiyorum ben
Her ne çıkarsa yoluma
Selam verip yürümek istiyorum ben

Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Her şeyi unutmak

Her şeye sil baştan başlayacaktı Melis, artık Cem yoktu ve asla sokmayacaktı onu hayatına. Artık bir şekilde bitirecekti onu. Hiçbir şekilde umursanmadığını anlamıştı. Sevilmediğini ve hep aldatıldığını… Bu ne büyük bir acıydı.

--------------------------------------------------------------

Melis sessiz sedasız oturdu yatağına, sonra yazdığı günlüğü açtı,

Yeni evime yerleştim sonunda. Hala içimi acıtıyor onun yokluğu. Ama ağlamıyorum artık eskisi gibi. O son gün gelmedi ya iyi ki gelmedi, gelseydi yine aynı şeyleri yaşayacaktım ve şu an belki yine daha fazla acı çekiyor olacaktım. Ama onu özledim, onu çok özledim. Keşke sesini duysam. Acaba hiç aramaya yeltendi mi beni? Acaba bir kez olsun çevirdi mi benim telefonumu duymak için sesimi?

Bir sene oldu, evlenmiştir belki kim bilir? Buse’ yi arasam acaba konuşurken bahseder mi ondan? Aramalıyım evet böyle olmayacak, hem unuttum nasıl olsa sadece merak ediyorum aramalıyım onu.

Okurken bir yandan o güne döndü Melis. Kalbi atıyordu, heyecanlıydı. Son anda vazgeçip kapattı telefonu. Gitti bir bardak çay aldı kendine.

—Aramamalısın Melis. Unut gitsin, hazır ulaşamazken sana neden yine yakmak istiyorsun canını...

Tam o sırada çaldı telefonu, Buse arıyordu. Açtı.

—Efendim.

Buse şaşkın bir şekilde konuşmaya başladı.

—Melis?
—Evet.

Buse’nin sesi ağlamaklı olmaya başlamıştı, Melis’i çok özlemiş olmasından mıydı bu, yok canım dedi kendi kendine düşünürken genç kız.

—Melis nerelerdesin sen, aylarca aradım seni. Telefonunu birisine vermişsin seni tanımıyor. Neden böyle bir şey yaptın?

—Gücüm tükenmişti Buse. Abinin sevgisizliği, ihaneti. Her şey tüketiyordu beni…

—Abim…

Ağlamaya başladı telefonda Buse.

—Abim seni seviyordu Melis, sana ulaşmak için ne çok çaba sarf ettik bilemezsin?

—Çaba mı? Cem hangi otobüsle gittiğimi bildiği halde gelmedi Buse.

—Melis…

—Gitme demesi için dünyaları verecekken o son kez göreceğini bildiği halde gelmedi yanıma. Gitme demesinden vazgeçtim son kez görmek bile istemedi beni.

— Melis dinle bi …

—Bu muydu sevgisi?

Buse sonunda bağırmaya başladı telefonda..

—Melis abim öldü.

Bu sözün ardından kaynar sular döküldü Melis’in başından aşağıya…

—O gün senin yanına geliyordu. Gitme demek için, bir ömür yanımda kal demeye ama gelemedi.

—…

Kekeledi Melis telefonun ucunda…

—O gün gelirken bir kaza geçirmiş Melis, ben de telefonda öğrenip koşarak gittim. Abimi hastaneye kaldırırlarken kaybetmişiz. Ve biliyor musun Melis, yanında olan hemşireye, ona gitme diyin, gitmesin… Ona gelemediğimi söyleyin ama gitmesin…

Telefonu elinden düşürdü Melis. Buse anladı ve kapattı.

……….
……….
……….

Aradan birkaç gün geçmişti. Buse Melis’i gördüğünde şaşırmadı. Sevindi genç kız.

—Abim seni görünce çok sevinecek, en azından sana geldiğini bilmeni çok istiyordu.

Hiçbir şey söylemedi Melis. Buse’yi takip etti. Mezarlıkların arasından geçtiler. Ve bir mezar başında durdular. Bir süre bakıştılar, derken Buse yalnız bırakması gerektiğini düşünerek, önce mezarın hemen yanına toprak altına elini soktu ve bir kutu çıkarıp uzattı Melis’e…

—Bunu bize o hemşire verdi. Açtığında ne olduğunu anlayacaksın.

Sonra gözyaşları içinde uzaklaştı. Yüreği yorgundu Melis’in. Sessiz sessiz ama derinden, çok derinden ağlıyordu. Damarları çatlıyordu içinden, bir şeyler yüreğini söküyor ama o engel olamıyordu. Ağır ağır parçalanıyordu mezarın başında. Kutuyu açtı yavaşça, bir yüzük çıkmıştı içinden. Küçük bir not.

—Gitme… Son kez affet yalvarırım ve gitme.

Dizlerinin üzerine çöktü, gücü gitmişti artık…

—Kaçmaya çalışsam da hiç gidemedim senden. Kanıma işlemiştin oysa, oysa her şeyim olmuştun. Eşim, sevdiğim, babam, çocuğum… Canım, canım olmuştun ve ben gidememiştim senden. İhanetin hep gözlerimin önünden geçse de ben geçememiştim asla gözlerinden. Tek istediğim şeydi senin sevgin, seni paylaşmak acıtmıştı yüreğimi. Gideceğim dediğimde bile senden gitmediğimi biliyordum. Bak geldim işte, sende gördün gitmediğimi…

Ağlıyordu şimdi hıçkıra hıçkıra. Hem ağlıyor hem de bağıra çağıra hesap soruyordu Cem’e…

—Sen neden gittin peki? Hadi kalk, kalk da hesap ver neden bıraktın beni? Hani yalnız bırakmak yoktu, hani hep yanımda olacaktın. Aldattığında bile hiç düşünmeden affederken seni, sen neden bir gidişimle bıraktın, öyle cezalandırdın beni? Kalk Allah aşkına kalk, n’olur kalk. Tek başıma kaldıramam bu kadar ağır bir dünyayı.Kalkk….Hadi kalk dedim sana kalk…

Yağmur yağmaya başlamıştı, genç kız bir yandan kalk diye bağırıyor ,diğer yandan da deli gibi toprağı kazıyordu yüreğinin acısını hafifletmek ve sanki çıkarabilmek için Cem’i toprağın altından umutsuzca.Deli gibi yağmur yağıyordu ve kendi kendine kızıyordu Melis.

—Keşke gitmeseydim, keşke içim acısaydı da ben gitmeseydim bu lanet kentten. En azından aynı şehirde nefes alıyoruz derdim, en azından sen yaşıyorsun derdim. En azından ne biliyim… Sen neden bıraktın beni Cem? Neden ufacık bir gidişimde tamamen gittin? Bu nasıl bir ceza Allah’ım?… Bu nasıl bir ceza…

-------------------------------------------

Gözlerindeki yaşı sildi Melis. Önündeki günlüğü kapattı ve çıktı evden dışarı. Parmağında Cem’in aldığı ama hiç veremediği yüzük duruyordu.

Hiçbir zaman tam yaşayamadıkları sevgilerini, şimdi tek başına yaşatmaya çalışırken bulmuştu kendini Melis ve hiç affetmemişti gidişini. Hiç affetmemişti son dakikalarında yanında olamadığı için Cem’i.

……………
……………….
…………………….

Gecenin içinden gelen sessizliğin sesiydi onu mahveden. Yalnızlık değildi canını acıtan, yüreğinin ona yaşattığı sızı yakıyordu dört bir tarafını. Günleri karışmıştı birbirine. Her gece bir anı akıyordu gözlerinden yanaklarına. Pencere buğusunda bir resim çizmeye başladı bilinçsiz.

—Kimsenin göremediği ünlemler çiziyorum titrek yüreğimle gecenin karanlığına, pencerenin bulanık tarafından umarsızca. Kirpiklerim ıslanıyor durup dururken; ağzımda eskiden kalma tuzlu bir tat, deniz kokusu geliyor burnuma. Deniz seni hatırlatıyor oysa oysa seni her hatırlayışımda iğneler batıyor yüreğimin her bir yanına.

Gözündeki yaşları sildi sonra, camın buğusuna çizdiği resimden geçti, dar sokakları izlemeye koyuldu.

O gece ansızın bir çığlık sesiyle irkildi tüm sokak. Kan kırmızısı yollarda yatıyordu şimdi cansız bedeni ve yağmur yeni başlamıştı her zamanki gibi. Bütün sokak toplandığında her şey için çok geçti. Yüzünde tatlı bir gülümseme veda etmişti Melis’de sonunda savaşamadığı dünyaya. Melis’de sonunda yağmurlarda yok olmayı seçmiş; bu kentin soğuk tarafını bırakıp ölümün sıcak yüzüne dönmüştü tüm bedenini, içinde bir umut vardı belliydi ve yüzük hala parmağındaydı…

Martılar çığlık çığlığa bağırmaya başladı gecenin içinde… Asla birleşemeyen iki ruhu birleştirmek istercesine dolaştılar siyahımsı gökyüzünde… Deniz çalkantılıydı o gece ve kimseyi yaklaştırmadı sahile. Bu gece sadece onlara özel olmalıydı çünkü… Çünkü deniz onların en mutlu olduğu yerdi…

Buse haberi aldığında koşarak gitti Melis’in evine. Onu çoktan kaldırmış ve hastaneye götürmüşlerdi oysa. Eve girdi hemen, tam hastanede ihtiyacı olur düşüncesiyle kıyafet almak isterken göz göze geldi genç kızın günlüğüyle.

Son sayfada bir resim çiziliydi. İki mezar vardı yan yana ve tam ortalarında bir yüzük. Sonra camın buğusuna takıldı gözleri. Anladı ki yapacağı hiçbir şey yoktu Buse’nin. Kapıyı çekti ve çıktı evden. Melis’in son vasiyetini kazıdı aklına ve gecenin içinde, yağmurla birlikte ağladı dar sokakların karanlık yollarında…