06-05-2007, Saat: 11:58 AM
Susarken Bakıyorum Kendi Çıplaklığıma
Zaman da Geçmiş, Biz de Bitmişiz
Hiç bir cümlenin altına "sığınaklar" inşaa etmeden, konuşuyorum artık.
"Yanlış bir şey söyerim" telaşı yok.
Söylemek istediğimi olduğu gibi söyleyebiliyorum;
Ayıp yalnızlıklarımı, dehşet anlarımı, delice tutkularımı ve aşklarımı...
Biraz daha büyüdüm.
Çıkıverdim "Dolaylı cümleler çağı"ndan.
Su gibi berrak, kokusuz ve tatsız; duru ve yalın!
Pişmanlıklarım var elbet, kutulara doldurup da
taşımaya kalktığım ve dilimde sarfettiğim her cümlem adına...
Ah Eylül!
Zamanın geçeceğine inanmazdım ki...
Ölümlü olduğuma...
Bilseydim haykırmaz mıydım bas bas isyan narasını...
Ense köküne eğilip de, kulaklarına haykırmaz mıydım sevdiğimi seni...
Olmadı. "Saklanması gereken" o lanet duyguları tuterdim içimde...
Zamanın geçeceğini bilseydim, apar topar kaçırmaz mıydım seni o çürük kentten...
Gülüyorum şimdi!
Zaman geçmiş; buna inandım.
Şakaklarıma düşen her beyazın gölgesinde birikmiş hasretim.
Bu gördüğüm ben, aynadan gözüme yansıyan;
konuşamadığım her cümlenin zekatı sanki...
Geç oldu...
Bitti zaman.
Gittin.
Yükleminde "kavuşmak" olsun isterdim. "Umut" olsun isterdim.
Küçük bir ümit taşısın isterdim.
Sana yazdığım bu yazının bir çıkışını bulmak isterdim.
Geri gelemeyeceğini de biliyorum, zamanı tersine çeviremeyeceğimi de...
Güç oldu sevgilim ama;
Hiç bir cümlenin altına "sığınaklar" inşaa etmeden, konuşuyorum artık.
Böylece yaşlanmak istiyorum.
Geçen zamanın ve peşinden koştuğum ölümün tadına varmak...
Kamburlaşan belimle, titreyen elimle, bembeyaz saçlarımla yaşlı bir bunak olarak...
Ama en kötüsü, öyle olduğum halde bile, aklıma seni düşürüp de,
yirmi ikisinde bir gencin heyecanı ile dirilmeye çalışıp,
yenik bir pehlivan edasıyla oturup ağlamak....
Hiç bir cümlenin altına "sığınaklar" inşaa etmeden, konuşuyorum artık...
Ve keşkelerimle başbaşa yeni bir ben yaratıyorum kelimelerden...
Hep bu odada; karanlık ve yalnız
Tüm çıplaklığım kendime...