06-21-2007, Saat: 11:44 AM
Her şeye, herkese yakıştırıyoruz seni.
Gökte özgür uçan kuşa,masum bir çocuğa, sokakta her şeyden habersiz yürüyen adama,
Yaşlı komşu amcaya, nice şahin bakışlıya, nice...
Bir kendimize yakıştıramıyoruz ey ölüm!
Ey ölüm! Ey lezzetleri acılaştıran! Ey dizlerimi soğutan! Ey acziyetin doruğu!
Ey ölüm! Bak her şey değişti, herşey değişiyor.
İklimler değişti, çağlar değişti, insanlar değişti.
Bir sen değişmedin, değişmiyorsun. Başkalaşmıyorsun.
Sen hep aynısın, aynı ses, aynı sima, aynı kararlılık...
Sen hiç değişmiyorsun ölüm!
Ey ölüm! Her şeye alıştık şu fani dünyada; acıya, vefasızlığa, kavgaya,
değişmeye, değişimlere, sabitliğe.
Bir sana alışamadık. Bir sana alıştıramadık yüreklerimizi.
Buz kesildi her adını duyduğumuzda kulaklarımız.
Her kıyından geçişte terler döktük, her yamacımıza uğrayışta ....
Yalan sandık her defasında inanamadık.
Sen hep vardın oysa bizim için.
Bizden daha eskiydin hatta, daha gerçektin.
Her şeyden daha sıradan, daha olağandın.
Yine de alışamadık sana ey ölüm! alışamıyoruz.
Biz kaçtıkça peşimizden geliyorsun.
Umulmadık bir zamanda ve mekanda konuk oluyorsun en içten gülen göz bebeklerimize.
Deli gibi çarpan yüreğimize, ya da hiç kıyamadığımız bir yarenimize.
Sahi söyle, senin de var mı sevdiklerin?
Her gelişin depremlerle, tufanlarla oluyor.
Feryatlar figanlar kopuyor bağrımızdan sen giderken, duymuyorsun.
Ayak seslerin çağlar içinde çınlıyor, fark etmiyorsun.
Alışılmıyorsun ey ölüm! Alışılamıyorsun.
Belki kurtuluşsun bazıları için,
Bazıları için bir nimet.
Zulüm olurdu belki yokluğun
Arkana takıp götürdüklerinden çoğu için
Belki varlığın bir rahmet.
Fakat yine de
Zor seçiliyorsun ey ölüm!
Eninde sonunda bizde karşılaşacağız seninle.
Bilmiyorum, nasıl, nerede?
Varlığın benliğimde
Sabırsızlanıyor ey ölüm!
Sahi sen de ölür müsün bir gün böyle.
Gökte özgür uçan kuşa,masum bir çocuğa, sokakta her şeyden habersiz yürüyen adama,
Yaşlı komşu amcaya, nice şahin bakışlıya, nice...
Bir kendimize yakıştıramıyoruz ey ölüm!
Ey ölüm! Ey lezzetleri acılaştıran! Ey dizlerimi soğutan! Ey acziyetin doruğu!
Ey ölüm! Bak her şey değişti, herşey değişiyor.
İklimler değişti, çağlar değişti, insanlar değişti.
Bir sen değişmedin, değişmiyorsun. Başkalaşmıyorsun.
Sen hep aynısın, aynı ses, aynı sima, aynı kararlılık...
Sen hiç değişmiyorsun ölüm!
Ey ölüm! Her şeye alıştık şu fani dünyada; acıya, vefasızlığa, kavgaya,
değişmeye, değişimlere, sabitliğe.
Bir sana alışamadık. Bir sana alıştıramadık yüreklerimizi.
Buz kesildi her adını duyduğumuzda kulaklarımız.
Her kıyından geçişte terler döktük, her yamacımıza uğrayışta ....
Yalan sandık her defasında inanamadık.
Sen hep vardın oysa bizim için.
Bizden daha eskiydin hatta, daha gerçektin.
Her şeyden daha sıradan, daha olağandın.
Yine de alışamadık sana ey ölüm! alışamıyoruz.
Biz kaçtıkça peşimizden geliyorsun.
Umulmadık bir zamanda ve mekanda konuk oluyorsun en içten gülen göz bebeklerimize.
Deli gibi çarpan yüreğimize, ya da hiç kıyamadığımız bir yarenimize.
Sahi söyle, senin de var mı sevdiklerin?
Her gelişin depremlerle, tufanlarla oluyor.
Feryatlar figanlar kopuyor bağrımızdan sen giderken, duymuyorsun.
Ayak seslerin çağlar içinde çınlıyor, fark etmiyorsun.
Alışılmıyorsun ey ölüm! Alışılamıyorsun.
Belki kurtuluşsun bazıları için,
Bazıları için bir nimet.
Zulüm olurdu belki yokluğun
Arkana takıp götürdüklerinden çoğu için
Belki varlığın bir rahmet.
Fakat yine de
Zor seçiliyorsun ey ölüm!
Eninde sonunda bizde karşılaşacağız seninle.
Bilmiyorum, nasıl, nerede?
Varlığın benliğimde
Sabırsızlanıyor ey ölüm!
Sahi sen de ölür müsün bir gün böyle.