06-22-2007, Saat: 03:35 PM
Hayat bir uçurumun kıyısındaydı, ve ben onu yakalamaktan aciz.. geri döndürecek neredeyse hiçbirşey kalmamıştı beni..O kadar çaresiz, yalnız ve zavallı..Ama hiçbirşey adına kendimi kötü hissetmiyordum, ya da hala yapacak birşeylerin olduğunu düşünmüyordum..öyle olsaydı bile, elimden artık birşey gelmezdi..ama sadece birisi, tek bir kişi değiştirebilirdi yönünü hayatın..
Ruhum o kadar delik deşikti ki her gün mutsuz uyanıyor olmamı anlayabiliyordum..öyle yıpranmıştı ki, öyle zordu ki tamiri..hep kalacaktı içinde birşeyler dünden arta kalan..bayatlamış tadında canlılığın..elimle tutsam tutabilirmiydim?? Sevseydim ve hiç bir zaman onu hor görmediğimi söyleseydim..başkalarının bunu yapması gerekmezmiydi ama..onu duvarımın ardında görmüş olanların..ruh görülebilirmiydi gerçekten?? Belki ancak hissedilebilirdi, ya da anlaşılabilirdi..ama ben çok görmüştüm başka insanların ruhunu gözlerinin içine bakarken..çok çocuktular, çok gücenik, asla yorgun değildiler ama asla yalnız..
Yalnızlıktı benimkinin de istediği belki..başkalarının bıktığı ama benim deli gibi aç olduğum yalnızlık.. umursamazlık ve biraz da delilik..yaptığım şeylerden sorumlu tutulmayı istemiyorum belki de ya da en doğrusu başkalarının yapıp edip sorumsuzca geride bıraktığı şeyleri toparlamak istmiyordum artık..çok garipti çünkü insanlar, çok gereksiz, neden Tanrı’nın onca insanı yaratıp başına iş aldığını hiç anlamamıştım zaten..
Yemek yiyip, uyumak ve kendini önemli hissedebilmek için konuşmak zorunda olan bir canlı..acziyetimiz bu kadardı..ve çok luzümsüzdü hayat, en azından bizim yaşadığımız..
İnce bir bulut olmak istiyordum gökyüzünde..gezinip duran ve insancıkları gözleyen ama hissetmeyen, onlara karşı ne nefret ne de kızgınlık..belki aşk olabilirdi..ne de olsa aşk alınıp satılmayan, yeri yurdu, kimde daha çok olduğu bilinmeyen ve o yüzden de güzel olan birşeydi..aynı anda birkaç yerde olabilirdi ve bu onun aşk olmasına engel değildi, tükenmezdi, tükeniyorsa zaten aşk değildi..bulutun aşkını insanın aşkından ayırmak mühim de değildi, az ya da çok hepsi aşktı..ne önemi vardı..Belki de buydu eksik olan, canlılığımızı sonsuz olan birşeyle birleştirme isteği..ve sonsuz olma isteği..ama sevgi değildi, ama cinsellik, sadece hiç bitmeyen bir his..insanı yaşatan diğer şeylerden farklıydı, çünkü o aşktı..o her zamandı..o tanrısaldı..
Birgün ölürsem eğer bu kesinlikle aşksızlıktan olacaktı..parmak uçlarım o tanrısal histen mahrum kaldıkları için artık var olmak istemeyeceklerdi..ve bir gün o capcanlı, neşeli kızın bu kadar yalnız olduğuna kimse inanamayacaktı..Kızın ölüm sebebi beyin kanaması olmayacaktı herkesin sandığı üzere, yürek yarası olacaktı..ruhu parçalanmıştı, tamir etmeye gücü yoktu, tamir edecek kimsesi de yoktu, kimse onun ruhunu görememişti..insanlar zaten elle tutup, gözle gördükleri şeylere inanırlardı, sevgi onlar için maddi şeylerdi.. göründüğü ve işitildiği gibi..anlamak ve hissetmek için vakit kaybetmeye değmezdi..onlar sevgi getirmezdi..sevgi bencildi..somut şeylerle ifade edilebilirdi, kimin daha çok sevdiği anlaşılabilirdi, ve birinin daha çok sevmesi diğerinin sevgisini daha az gösterebilirdi..ama ruhu anlayan kimse ancak aşık olabilirdi..ona aşık kimse yoktu..onun aşık oldukları da kendine benzerdi zaten, kendi ruhuna..ben sana bakınca kendimi gördüm diyebilirdi..ve hayatının sonuna kadar parmak uçlarında hissetmekten çekinmezdi ruhunu, o kendisiydi, onu en çok anlayan..ama o da gitmişti..o kadar üzgündü ki terkedildiği için, o da gitmişti..yalnızdı şimdi, ölesiye yalnız..diğer insanlara benzemesi için ancak duymaması, görmemesi gerekirdi..ve o kadar beceriksizdi ki bunu ancak yaşamayarak yapabilirdi..ama yaşamamaya karar vermesi nedense yeterli değildi..huzurlu bir ruh olacağı ve yeniden doğacağı günü beklemekten başka çaresi yoktu..yoktu işte..hayatın çaresizlikten öte anlamı yoktu..onun için hissedilmeye ve anlaşılmaya değmezdihayatın aşık olunacak bir tarafı yoktu..olsa olsa sevilirdi..ama sevgi ölçülebilir birşeydi ve ruhu anlamazdı..sevgi ile ruh arasında bir aşkın yaşanması sözkonusu değildi..o zaman, ruhu sonsuza kadar var edecek olan sevgi olmazdı, ve hayat da..Ruhu ancak ona benzeyen, onu anlayan ve hisseden başka bir ruh sonsuza kadar var edebilirdi..Başka birşey değil..
Herkesin aradığı aslında bu muydu, canlılığını anlamlı kılacak bir ruh..Başkaları benim ruhum olabilir miydi, ya da ben onların insanlara bakıp, içlerinde kaybolurken ve korkarken aradığı..? Ben farkındaydım neyi aradığımın ve neyi bulamadığımın, onlarsa başka yerlerinde geziniyordu hayatın, paylaşılan..ama hayat paylaşılmazdı,yalandı yani evlilik yeminleri, onun için ölüyordu aşk..hayat birlikte tüketilirdi, kimin az kimin çok tükettiği önemli olmadan..aşk hayatla ters orantılıydı..hayat azaldıkta aşk güzelleşirdi, aşkı ancak zaman anlardı ve zamanın da bunu yapabilmesi için geçmesi gerekirdi..
Aşk yaramaz bir çocuktu, sinirlenince kırıp dökerdi, incitirdi, ama ben yine de anlardım onu, kızgınlığını..bırakıp gittiğinden beri beni daha baskındı hayatın ağırlığı üzerimde..çok zordu dayanması, mutsuzluğum ondandı..Aşkı bana, bana benzeyen getirecekti, söz vermişti, o da gitti..ama çok zaman geçti, anlar herhalde geri dönmesi gerektiğini..ve benim onsuz ne kadar yalnız olduğumu..Bir gün ölürsem bu aşksızlıktan olacaktı, aşk da gitti, bana benzeyen de.. ama zaman hala bitmedi, ve ben bekliyorum, birlikte hayatı tüketmeye başlayacağımız anı...
Hiçkimse hiçbirşeyden emin olamaz, değil mi??
Ve, ben sadece olmak üzere olduğunu söyleyebilirim..
Henüz görmedim, duymadım, dokunmadım ama hissedebiliyorum..
buralarda, yakınlarda bir yerlerde..
Gelişini engelleyemem, öyle bir olanağım yok,
tıpkı başkaları gibi..
Ruhum o kadar delik deşikti ki her gün mutsuz uyanıyor olmamı anlayabiliyordum..öyle yıpranmıştı ki, öyle zordu ki tamiri..hep kalacaktı içinde birşeyler dünden arta kalan..bayatlamış tadında canlılığın..elimle tutsam tutabilirmiydim?? Sevseydim ve hiç bir zaman onu hor görmediğimi söyleseydim..başkalarının bunu yapması gerekmezmiydi ama..onu duvarımın ardında görmüş olanların..ruh görülebilirmiydi gerçekten?? Belki ancak hissedilebilirdi, ya da anlaşılabilirdi..ama ben çok görmüştüm başka insanların ruhunu gözlerinin içine bakarken..çok çocuktular, çok gücenik, asla yorgun değildiler ama asla yalnız..
Yalnızlıktı benimkinin de istediği belki..başkalarının bıktığı ama benim deli gibi aç olduğum yalnızlık.. umursamazlık ve biraz da delilik..yaptığım şeylerden sorumlu tutulmayı istemiyorum belki de ya da en doğrusu başkalarının yapıp edip sorumsuzca geride bıraktığı şeyleri toparlamak istmiyordum artık..çok garipti çünkü insanlar, çok gereksiz, neden Tanrı’nın onca insanı yaratıp başına iş aldığını hiç anlamamıştım zaten..
Yemek yiyip, uyumak ve kendini önemli hissedebilmek için konuşmak zorunda olan bir canlı..acziyetimiz bu kadardı..ve çok luzümsüzdü hayat, en azından bizim yaşadığımız..
İnce bir bulut olmak istiyordum gökyüzünde..gezinip duran ve insancıkları gözleyen ama hissetmeyen, onlara karşı ne nefret ne de kızgınlık..belki aşk olabilirdi..ne de olsa aşk alınıp satılmayan, yeri yurdu, kimde daha çok olduğu bilinmeyen ve o yüzden de güzel olan birşeydi..aynı anda birkaç yerde olabilirdi ve bu onun aşk olmasına engel değildi, tükenmezdi, tükeniyorsa zaten aşk değildi..bulutun aşkını insanın aşkından ayırmak mühim de değildi, az ya da çok hepsi aşktı..ne önemi vardı..Belki de buydu eksik olan, canlılığımızı sonsuz olan birşeyle birleştirme isteği..ve sonsuz olma isteği..ama sevgi değildi, ama cinsellik, sadece hiç bitmeyen bir his..insanı yaşatan diğer şeylerden farklıydı, çünkü o aşktı..o her zamandı..o tanrısaldı..
Birgün ölürsem eğer bu kesinlikle aşksızlıktan olacaktı..parmak uçlarım o tanrısal histen mahrum kaldıkları için artık var olmak istemeyeceklerdi..ve bir gün o capcanlı, neşeli kızın bu kadar yalnız olduğuna kimse inanamayacaktı..Kızın ölüm sebebi beyin kanaması olmayacaktı herkesin sandığı üzere, yürek yarası olacaktı..ruhu parçalanmıştı, tamir etmeye gücü yoktu, tamir edecek kimsesi de yoktu, kimse onun ruhunu görememişti..insanlar zaten elle tutup, gözle gördükleri şeylere inanırlardı, sevgi onlar için maddi şeylerdi.. göründüğü ve işitildiği gibi..anlamak ve hissetmek için vakit kaybetmeye değmezdi..onlar sevgi getirmezdi..sevgi bencildi..somut şeylerle ifade edilebilirdi, kimin daha çok sevdiği anlaşılabilirdi, ve birinin daha çok sevmesi diğerinin sevgisini daha az gösterebilirdi..ama ruhu anlayan kimse ancak aşık olabilirdi..ona aşık kimse yoktu..onun aşık oldukları da kendine benzerdi zaten, kendi ruhuna..ben sana bakınca kendimi gördüm diyebilirdi..ve hayatının sonuna kadar parmak uçlarında hissetmekten çekinmezdi ruhunu, o kendisiydi, onu en çok anlayan..ama o da gitmişti..o kadar üzgündü ki terkedildiği için, o da gitmişti..yalnızdı şimdi, ölesiye yalnız..diğer insanlara benzemesi için ancak duymaması, görmemesi gerekirdi..ve o kadar beceriksizdi ki bunu ancak yaşamayarak yapabilirdi..ama yaşamamaya karar vermesi nedense yeterli değildi..huzurlu bir ruh olacağı ve yeniden doğacağı günü beklemekten başka çaresi yoktu..yoktu işte..hayatın çaresizlikten öte anlamı yoktu..onun için hissedilmeye ve anlaşılmaya değmezdihayatın aşık olunacak bir tarafı yoktu..olsa olsa sevilirdi..ama sevgi ölçülebilir birşeydi ve ruhu anlamazdı..sevgi ile ruh arasında bir aşkın yaşanması sözkonusu değildi..o zaman, ruhu sonsuza kadar var edecek olan sevgi olmazdı, ve hayat da..Ruhu ancak ona benzeyen, onu anlayan ve hisseden başka bir ruh sonsuza kadar var edebilirdi..Başka birşey değil..
Herkesin aradığı aslında bu muydu, canlılığını anlamlı kılacak bir ruh..Başkaları benim ruhum olabilir miydi, ya da ben onların insanlara bakıp, içlerinde kaybolurken ve korkarken aradığı..? Ben farkındaydım neyi aradığımın ve neyi bulamadığımın, onlarsa başka yerlerinde geziniyordu hayatın, paylaşılan..ama hayat paylaşılmazdı,yalandı yani evlilik yeminleri, onun için ölüyordu aşk..hayat birlikte tüketilirdi, kimin az kimin çok tükettiği önemli olmadan..aşk hayatla ters orantılıydı..hayat azaldıkta aşk güzelleşirdi, aşkı ancak zaman anlardı ve zamanın da bunu yapabilmesi için geçmesi gerekirdi..
Aşk yaramaz bir çocuktu, sinirlenince kırıp dökerdi, incitirdi, ama ben yine de anlardım onu, kızgınlığını..bırakıp gittiğinden beri beni daha baskındı hayatın ağırlığı üzerimde..çok zordu dayanması, mutsuzluğum ondandı..Aşkı bana, bana benzeyen getirecekti, söz vermişti, o da gitti..ama çok zaman geçti, anlar herhalde geri dönmesi gerektiğini..ve benim onsuz ne kadar yalnız olduğumu..Bir gün ölürsem bu aşksızlıktan olacaktı, aşk da gitti, bana benzeyen de.. ama zaman hala bitmedi, ve ben bekliyorum, birlikte hayatı tüketmeye başlayacağımız anı...
Hiçkimse hiçbirşeyden emin olamaz, değil mi??
Ve, ben sadece olmak üzere olduğunu söyleyebilirim..
Henüz görmedim, duymadım, dokunmadım ama hissedebiliyorum..
buralarda, yakınlarda bir yerlerde..
Gelişini engelleyemem, öyle bir olanağım yok,
tıpkı başkaları gibi..