06-27-2007, Saat: 11:02 AM
Serdar Kılıç, çok köklü ve zengin bir şirketin yönetim kurulu başkanıdır.. O gün başka bir şirketten misafirlerini bir yere yemeğe götürmesi gerekmekteydi. Sekreterine güzel kaliteli bir yerden yer ayıtması talimatını verdi. Akşam dört erkek yemeğe gideceklerdi. Gelen misafirler İstanbul'un gece yaşantısını merak ediyorlardı.
Akşam yemekte canı sıkılsa da mecburen sohbet etmek zorundaydı. Aslında böyle yerlerden pek hoşlanmazdı. Bir yandan müşterileriyle iş konuşuyor, bir yandan da vakit geçmiyor diye saatine bakıp duruyordu. İşte o an başını kaldırdığında onu gördü. Yandaki masada garson kızlardan biri sipariş alıyordu. Gözlerini kızdan alamadı. O sadece güzel değil, aynı zamanda sıra dışı görünüyordu. Oval bir yüzü iri badem gözleri vardı. Serdar onu incelerken, kınadığı yaşlı iş adamları gibi davrandığının farkına vardı. Suna' da kendisine bakıldığını anlamıştı. Ama her gözgöze geldiklerinde umursamaz bir tavırla farkında değilmiş gibi davrandı. Müşterilerle samimi olması yasaktı zaten.
İnsanlar artık yavaş yavaş gitmeye başlamışlardı. Çok sıkılan Serdar bey hala kalkmak gibi bir girişimde bulunmuyordu. Ama misafirler artık gitmek istiyorlardı. Hesabı ödedikten sonra, kapıya doğru yürüdüler. O sırada Suna' da üstünü değiştirmiş, gitmeye hazırlanıyordu. Serdar onu gördü. Normal üstü ile sanki çok daha güzeldi. Normal şartlar altında hiç bir kadının peşinden koşmazdı. Zaten müzmin bir bekar olması da bu yüzdendi. Misafirlerini sabırsızca taksiye bindirdikten sonra Suna'nın peşinden gitti. Tam karşı caddeye geçmek üzereyken, Suna'nın kolundan tuttu. Suna hırsla döndü, ona kolunu bırakmasını söyleyerek, yanından uzaklaşmasını istedi. Ama Serdar onun bu saatte tek başına sokaklarda olmasının sakıncalı olduğunu söyleyerek, arabasıyla onu evine bırakabileceğini ima etti. Ama Suna onu dinlemiyor hızla metroya doğru yürüyordu. Serdar ise onun peşine bırakamıyor onu takip ediyordu. Beraber metroya bindiler. Suna gözünün ucuyla Serdar'a baktığında onun ne kadar yakışıklı olduğunu gördü. Neden böyle bir adamın peşinden geldiğini kestiremiyordu. Çok zengin ve yakışıklıydı. Neden basit bir garson kızın peşine düşmüştü ki. Birden içine bir hoş duygu girdi. Birazcık gururlanmıştı sanki. Metrodan indikten sonra Levent samtinin biraz ilersinde evine doğru yürüdü Suna. Tabi Serdar'da onun peşinden. Girdiği apartmanı görmüştü.
Sabah daha ortalık aydınlamadan, Sedar Suna'nın apartmanının önündeydi. Sabısızlıkla onun çıkmasını bekliyordu. Suna onu görünce çok da şaşırmadı aslında. O da bekliyordu sanki gelmesini. Hiç bir şey demeden Serdar'ın arabasına bindi. Serdar'da sesini çıkarmadan arabayı boğaza doğru sürdü. Sabah sabah bir kaç tane çay bahçesi açıktı sadece. Bir yere girip oturdular. Serdar için böyle yerler çok banaldi aslında. Ama Suna'nın yanında o kadar huzur doluydu ki, onun için bulunduğu mekanın hiç bir önemi yoktu. Birbirleriyle tanıştılar. Suna ona buzamana kadar neden evlenmediğini sordu. Kadınların onu rahat bırakmıyacağını biliyordu.
Serdar çok yoğun ve yönlü bir iş adamıydı. Sık sık iş seyahatlerine çıktığını, bu yüzden kadınlarla ilgilenmek için pek vaktinin olmadığını söyledi. Suna ona peki benim peşimden niye geldin diye sorunda, Serdar sadece ona seni gördüm ve inanılmaz bir arzuyla seni istiyorum diyebildi.
İkisi de çok daha evel sonu acı biten bir ilişki yaşamışlardı. Eski ilişkilerinden canı yanan bu iki insan, farkında olmadan birbirlerine yakınlaşmışlardı. Akşam buluşmak üzere ayrıldılar. Serdar onu iş çıkışı çalıştığı lokandanın kapsından aldı. Gece açık olan otellerden birinin lobisine gittiler. Yemekler yendi içkiler içildi. İkiside sarhoştu. Sabah uyandıklarında otel odasında birbirlerine sarılmış bir vaziyette buldular kendilerini. Suna Bu yaptıklarından dolayı kendini suçlu buluyordu. Daha yeni tanıdığı bir adamla beraber olmasını kendine yakıştıramıyordu.
Aradan aylar geçti. Ne Serdar Suna'yı arıyor ne de Suna Serdar'ı. Suna fena halde kullanıldığını zannediyordu. O kadar üzgündü ki, aylarca ne yiyor ne içiyordu. Adeta kabuğuna çekilmişti. İşten de ayrılmıştı. Bir gün sabah kalktığında kapının zili çaldı. Kapıyı açtı. Kapıda çiçeklerden yapılmış çok büyük bir buket duruyordu. İçinde de bir not. Sei Seviyorum. Benimle evlenmeni istiyorum. Bu altı ay süresince anladım ki benim gerçekten sevdiğim aşık olduğum kadın sensin. Akşama nikahımız var hazırlan.
Suna ne yapacağını şaşırdı. Hemen banyoya girerek duşunu aldı. Kendine gelmeliydi. Bu bir şaka olmamalıydı. Ama gerçekler ortadaydı. Akşam gerçekten de nikahı vardı. Serdar'ı karşısında görünce gözyaşlarını tutumadı. Birbirlerine o kadar sıkı sarılmışlardı ki, adeta ikiside donmuştu sanki.
İşte böyle ... Her aşk her ilişki böyle bitmeyebilir. Ama onların aşkı gerçekten de peri masallarındaki aşk gibiydi.
Akşam yemekte canı sıkılsa da mecburen sohbet etmek zorundaydı. Aslında böyle yerlerden pek hoşlanmazdı. Bir yandan müşterileriyle iş konuşuyor, bir yandan da vakit geçmiyor diye saatine bakıp duruyordu. İşte o an başını kaldırdığında onu gördü. Yandaki masada garson kızlardan biri sipariş alıyordu. Gözlerini kızdan alamadı. O sadece güzel değil, aynı zamanda sıra dışı görünüyordu. Oval bir yüzü iri badem gözleri vardı. Serdar onu incelerken, kınadığı yaşlı iş adamları gibi davrandığının farkına vardı. Suna' da kendisine bakıldığını anlamıştı. Ama her gözgöze geldiklerinde umursamaz bir tavırla farkında değilmiş gibi davrandı. Müşterilerle samimi olması yasaktı zaten.
İnsanlar artık yavaş yavaş gitmeye başlamışlardı. Çok sıkılan Serdar bey hala kalkmak gibi bir girişimde bulunmuyordu. Ama misafirler artık gitmek istiyorlardı. Hesabı ödedikten sonra, kapıya doğru yürüdüler. O sırada Suna' da üstünü değiştirmiş, gitmeye hazırlanıyordu. Serdar onu gördü. Normal üstü ile sanki çok daha güzeldi. Normal şartlar altında hiç bir kadının peşinden koşmazdı. Zaten müzmin bir bekar olması da bu yüzdendi. Misafirlerini sabırsızca taksiye bindirdikten sonra Suna'nın peşinden gitti. Tam karşı caddeye geçmek üzereyken, Suna'nın kolundan tuttu. Suna hırsla döndü, ona kolunu bırakmasını söyleyerek, yanından uzaklaşmasını istedi. Ama Serdar onun bu saatte tek başına sokaklarda olmasının sakıncalı olduğunu söyleyerek, arabasıyla onu evine bırakabileceğini ima etti. Ama Suna onu dinlemiyor hızla metroya doğru yürüyordu. Serdar ise onun peşine bırakamıyor onu takip ediyordu. Beraber metroya bindiler. Suna gözünün ucuyla Serdar'a baktığında onun ne kadar yakışıklı olduğunu gördü. Neden böyle bir adamın peşinden geldiğini kestiremiyordu. Çok zengin ve yakışıklıydı. Neden basit bir garson kızın peşine düşmüştü ki. Birden içine bir hoş duygu girdi. Birazcık gururlanmıştı sanki. Metrodan indikten sonra Levent samtinin biraz ilersinde evine doğru yürüdü Suna. Tabi Serdar'da onun peşinden. Girdiği apartmanı görmüştü.
Sabah daha ortalık aydınlamadan, Sedar Suna'nın apartmanının önündeydi. Sabısızlıkla onun çıkmasını bekliyordu. Suna onu görünce çok da şaşırmadı aslında. O da bekliyordu sanki gelmesini. Hiç bir şey demeden Serdar'ın arabasına bindi. Serdar'da sesini çıkarmadan arabayı boğaza doğru sürdü. Sabah sabah bir kaç tane çay bahçesi açıktı sadece. Bir yere girip oturdular. Serdar için böyle yerler çok banaldi aslında. Ama Suna'nın yanında o kadar huzur doluydu ki, onun için bulunduğu mekanın hiç bir önemi yoktu. Birbirleriyle tanıştılar. Suna ona buzamana kadar neden evlenmediğini sordu. Kadınların onu rahat bırakmıyacağını biliyordu.
Serdar çok yoğun ve yönlü bir iş adamıydı. Sık sık iş seyahatlerine çıktığını, bu yüzden kadınlarla ilgilenmek için pek vaktinin olmadığını söyledi. Suna ona peki benim peşimden niye geldin diye sorunda, Serdar sadece ona seni gördüm ve inanılmaz bir arzuyla seni istiyorum diyebildi.
İkisi de çok daha evel sonu acı biten bir ilişki yaşamışlardı. Eski ilişkilerinden canı yanan bu iki insan, farkında olmadan birbirlerine yakınlaşmışlardı. Akşam buluşmak üzere ayrıldılar. Serdar onu iş çıkışı çalıştığı lokandanın kapsından aldı. Gece açık olan otellerden birinin lobisine gittiler. Yemekler yendi içkiler içildi. İkiside sarhoştu. Sabah uyandıklarında otel odasında birbirlerine sarılmış bir vaziyette buldular kendilerini. Suna Bu yaptıklarından dolayı kendini suçlu buluyordu. Daha yeni tanıdığı bir adamla beraber olmasını kendine yakıştıramıyordu.
Aradan aylar geçti. Ne Serdar Suna'yı arıyor ne de Suna Serdar'ı. Suna fena halde kullanıldığını zannediyordu. O kadar üzgündü ki, aylarca ne yiyor ne içiyordu. Adeta kabuğuna çekilmişti. İşten de ayrılmıştı. Bir gün sabah kalktığında kapının zili çaldı. Kapıyı açtı. Kapıda çiçeklerden yapılmış çok büyük bir buket duruyordu. İçinde de bir not. Sei Seviyorum. Benimle evlenmeni istiyorum. Bu altı ay süresince anladım ki benim gerçekten sevdiğim aşık olduğum kadın sensin. Akşama nikahımız var hazırlan.
Suna ne yapacağını şaşırdı. Hemen banyoya girerek duşunu aldı. Kendine gelmeliydi. Bu bir şaka olmamalıydı. Ama gerçekler ortadaydı. Akşam gerçekten de nikahı vardı. Serdar'ı karşısında görünce gözyaşlarını tutumadı. Birbirlerine o kadar sıkı sarılmışlardı ki, adeta ikiside donmuştu sanki.
İşte böyle ... Her aşk her ilişki böyle bitmeyebilir. Ama onların aşkı gerçekten de peri masallarındaki aşk gibiydi.