07-09-2007, Saat: 12:16 AM
Gidiyorum. . .
Kurtlanmış ve etrafı irin toplamış acılarımı son kez gözlerimde kanatıp gidiyorum . Sevdiğimin gözlerindeki Cennetin çam kokulu yollarını son kez aşındırıp gidiyorum benimde bilmediğim kör uçurumlara. Yüreğime düşen umut cenini doğmadan hayata küstürüp yürüyorum kırgın okyanusların kimsesiz dalgalarına doğru. Cünkü, yüreğimde büyüttüğüm ve ölümün son kıyısında karşılaştığım sevgilimin yüzü ve gülüşü; denizin avuçlarında kirlenmemiş mavi köpükler kadar bembeyazdı .İçimdeki bembeyaz sevdama denizlerin saf sularında ölmek yakışırdı. Bembeyaz bir ölüm. . .
Haketmediklerini gerçeğin aynasında yaşayan, hakettiklerini sadece düşlerinde soluyan bir adam olarak sonsuzluğa gömülüyorum artık. Kefenimi boynuma asıp , sorgularımı dudaklarımda kanatarak gidiyorum. Gidiyorum, sadece anneme evlatlık borcumdan öte kimseye borcumun olmamasının verdiği küçük mutluluğun dudaklarıma bıraktığı bir yudum bir tebessümün güzelliğinde gidiyorum. Ne güzel değil mi ? Maddiyat dünyasında bir dirhem bile borcunun olmaması..Sevineyim mi yoksa güleyim mi onu da sorgulamaktan acizim. Kimseye maddi ve manevi borcum yoktu işte . Oysa alacaklarım ! Oysa kazandıklarım ! Oysa yarınlarım. ! Artık gitme zamanıydı. Hiçbir şeyi düşünmeden feragat ettim tüm alacaklarımdan. Kazandıklarımı ise; sevdaları bir günlük hayatla sınırlandırılmış yetim bir kelebeğin yüreğine bağışlamıştım. Ve yarınlarımı nufüs kaydındaki kütüğümden " öldü " ibaresiyle üzerili çizilip sonsuzluğuna gidiyorum. . .
Gidiyorum. . ; Kârlarımı ve zararlarımı hesaplayacak halim ve geride bıraktıklarımı düşünecek gücüm yok.. Gitmeliydim... Artık zaman, yıl sonu entanverinde gelecek seneye devreldilmiş kâr marjinallerini hesaplamak ve düşünmek değildi. Zaman, ayrılık zamanıydı. Bir an evvel gerçeklerin sahnelendiği dünyaya bir vedayı bile çok görüp sessizce gitmekti. İmzası yüreğimde saklı istifa mektubumu tek mirasım olarak sevenlerime bırakıp gidiyorum. Zemheri umutlarımı son kez avuçlarımdan kanatlandırıp gözlerime karanlığın perdelerini kapatıyorum...Açılmamak üzere ömrümü küflü raflara kaldırıyorum. . .
Üstümde ütüsüz mavi gömleğim, ayaklarımda en son maaşımla aldığım ayakkkabımla yıllarımı geçirdğim kentin ağır ve yorgun sokaklarını son kez aşındırıyorum..Son kez ve bir daha dönmemek üzere...Uzun uzun bakıyorum cocuklugumun geçtigi sokağa. Beyaz badanılı evimize, annemle geçen yaz boyadığımız pencelerimize son kez bakıyordum. Bir an annemin pencerede oldugunu görür gibiydim. Kaçtım, dayanamazdım gözlerine, bakmaya kıyamazdım. Ah annem, son kez ellerini öpüp gitmek son kezh elalleşmek isterdim seninle. Ama kendimde bunu yapacak güç bulamadım. Suçlu olduğumdan değil; gidişime kalbin dayanamaz diye son kez seninle helalleşmekten kaçtım. Şimdi beni pazar günü sınava girecek biliyorsun. Sınavı kazanıp oğlunla bir kez daha gururlanacaktın.. Nerden bilebilirdin ki Kütahya garajında sarıldığın oğluna bir daha kavuşamayacağını..Nerden bilebilirdin ki son kez sarıldığın oğluna bir daha doyasıya sarılamayacağını. . Nerden bilebilirdin ki? . .
Hala aynı yerdeyim. . ; Kaldırımların ve anıların gözlerimde bu kadar büyüdüğü sokaktayım. Gözlerimde son kez canlanıyor bilyelerin ardında koşuşan cocukluğum. Artık cocuksu düşlerimi gençliğin kanlı vebaline sarıp gidiyorum. Giderken, siyah önlüğüyle okul yolunda karşıma dikiliyor mazim. Off niye sen misin diye sitemler savuruyorum geçmişime. Oysa kızgınlığım kendimeydi...Maziye merdiven dayamaktan korkuyorum işte. Cocuklugumun güzelliklerini görüp şimdinin ağır ve bir o kadar kurtlanmiş yaralarını sarmaktan aciz gençliğimin iç burkucu aynalarında yüzleşmek istemiyordum. Ben cocukluğumla değil; gençliğimin yaralı yüreğiyle gitmek istiyordum. Kelimeler düğümlenmişti. . .
Herşey durdu sanki...Ağlamak istemiştim o an... Boyuma posuma aldırmadan dizlerimin üzerine çökerek delice ağlamaktı istiyordum. Artık ağlayamıyorum bile ! Gözlerimden kaldırımların dudaklarına düşen bir damla bile yok. Gözbebeklerime buzdan sarkıtlar yerleştirmemiştim oysa. Duvarlara yaslanıp kütük misali ağlamak isteyip ağlayamamak. Ağlayamıyordum; oysa kirpiklerimden akmayı bekleyen nice nehirler var o. Dudaklarımın esaretinden kurtulup kuru toprakla kavuşmayı bekleyen nice yangınlar var yüreğimde harelenen. Ağlamak isteyip ağlayamamak..Tek bir kelime. . ; Ağlayamıyorum. . .
Sıcak iklimlerden kuru toprağıma çicekler taşıyan, yetim dudaklarımın üşümüşlüğüne her defasında sıcak nefesini dolduran ve yüreğime " yüreğiyle " dokunan kadınımı yanıma alarak gidiyorum...Kadınım diyorum oysa hiçbir zaman ona " kadınım " diye seslenememiştim.. Yüreğimde ona söyleyemediğim tek bir uhdeydi ona " kadınım " diye seslenememek.. Evet artık kadınımı ve yarınlarımı alıp gidiyorum... Yanımda götürdüğüm bedeni değildi. Yüreğini ve gülüşlerini almıştım giderken. Cennet kokulu yüreğinin " aslı " bende kalmak üzere bir suretini fani bedenine verip sevdiğimin yüreğini kendimle götüyordum. Ben ölsem de biliyorum o bedenen yaşayacaktı ama benimle yüreğinin gittiğini hiçbir zaman farketmeyecek. Gözlerinde soluduğum Cenneti ve mahsun yarım bedenimi toprağa emanet edip gidiyorum. Alnımda hüzünle tamamlanmamış kavgalarım, ılık baharların yandığı dudaklarla hiç kavuşmamış dudaklarımla gidiyorum. Sana ve sevdanda doyamadan gidiyorum. . Doyamadım. . .
Ardımda bu yazıyı bırakıp gidiyorum. Son kez yarınlarımı göğe gelin ediyorum. Bulutla, güneşle son kez göz göze gelip selamlaşıyorum. Umut fakiri düşlerime sarılıp herkesle vedalaşıyorum. Ve son kez satırlarımla helalleşip kendimi ve Cennet kokulu sevdamı alıp gidiyorum. Gidiyorum, benim de bilmediğim karanlıklara.Herkese hatta benim bilmediğim düşmanıma bile hakkımı helal edip son kez kendimi ve yüreğimi yazıyorum hüzün kokan satırlara. . .
Gidiyorum. . . Vedası olmayan bir ayrılığın dallarına son kez sarılıp üzerime serçenin gözlerinde çırpınan hayatımı soğuk taşlara son kez kapatıyorum. . .
Gidiyorum. . . . . !