07-09-2007, Saat: 03:46 PM
ÖyLesine Yuttum Ki SesLi HarfLerimi. .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya. Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz. Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan. Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan. Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan. . .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece. Geceler yokmuş artık, gündüzler de… Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana. Kala kala bir rüya kalmış geceleri buluştuğum. Bir zamanlar bir romantiğin sarhoş eden gitar sesini dinlediğimiz yer de silinmiş gitmiş haritalardan. Ne çok şey kalmamış, ne çok hiçbir şey var olmuş yaşanıp bitmişlerden. . .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) En çok da isminin içinde geçenleri. Bir pusula ömründe ilk kez yanlış yönü göstermiş. Gururuyla intiharı seçmiş, düşüp kırılmış yanlış yönü gösterdi diye. Güney de yokmuş artık, kuzey de… Sabahları yaşadığımız doğu silinip gitmiş, batıysa hiç olmamış ki daha önceden zaten. . .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) Kala kala sadece ve sadece o kelimeler arasına yerleştirilen birkaç küçük nokta kalmış. Sadece üç nokta… Apostroflar yokmuş artık, virgüller de çoktan yitip gitmiş geldikleri masallar alemine. Ne bir ünleme rastlayabilirmişiz artık bu ucunu göremediğimiz sokağın ortasında, ne de kendini sorgulayıp duran tek bir soru işaretine. . .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) Yok olmuş dakikalar, saatler, saniyeler. Ve sen biraz da. Sahi biz hiç var olduk mu dersin? Belki olduk, belki olmadık. Aslında ne kadar yanıldık, ne kadar aldandık. Biz koskoca birer yalandık. Odanda dağınıklığını toplayan bir gölge vardı ya hani, o da yok artık. Dağınıklığın da yok, serzenişlerin, boşvermişliklerin de. Artık biz yokuz ki. . .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) Ancak, bana aldırmadan geçip giden zaman kalabilirdi ardımdan. Devam etti takvim yaprakları ardı ardınca koparılıp atılmaya. Aylar yıllara dönüp gitti. Artık ay yok, yıldızları da kaybettim ne zamandır. Sahi gökyüzü var mıydı seni sevdiğim zamanlar? Bilmiyorum ama, banyonda her sabah baktığın aynada gördüğün benim siluetim yok artık. Ya da telefonlarda duyduğun sesim. Yoklar ne zaman var oldu? Veda etmeyi mi unuttuk artık olmayanlara yoksa? . .
(Öylesine yuttum ki sesli harflerimi. . .) [SIZE=3]İki şehir, bir köprü vardı bir zamanlar. Eskiden izlediğimiz filmler yok artık, ilk kez gittiğimiz bale de oynanmadı bir daha hiç. Belki bir tiyatro oyununun ta kendisi bizdik. Tanrım, sen ve ben ne çok şey yitirdik. Birdik, bizdik, “en”dik, tektik… Sahi biz ne zaman bittik? Ne kadar zaman geçtiyse üzerinden, bu gece o kadar yutuyorum sesli harflerimi… “Ah”larımı yutuyorum artık. Avaz avaz susuyorum, sessiz sessiz çığlıklar atıyorum bu gece kendi kendime. Bitenlere gülüp başlamak isteyenlere ağlıyorum. Hüzünler mutlu ediyor beni, mutluluklara ağlıyorum. Her şey ters dönüyor ama ben yırtıp atıyorum bir kağıda yazdığım seni, yutuyorum bütün sesli harflerimi. . . Elveda sevgili. . . [/SIZE]