07-11-2007, Saat: 11:46 AM
KARADENİZ ve AŞK
Karadeniz ve aşk
İçimdeki tüm adamları seninle aldattım ve seni hepsiyle sevgilim. Acıyı yok etmeye çalışırken içimdeki bir kavgaya dönüştürdüğümün farkında değildim elbet…
Bir adamı her yüze, her dokunuşa, her ifadeye büründürerek sevebilir misiniz? Bir adamı, alıp olmayan bir dünyaya götürebilir misiniz? Yaparsınız elbet. Ben yaptıysam siz de yaparsınız. Onsuz soluduğunuz her havayı kirletebilirsiniz.
Bir şarkıda ki gibi; “Aşktır onun adı” ve aşk, adını hiç bilmez. O öyle bir şeydir ki; dokunup da kirletemezsiniz, susup da öldüremezsiniz. Aşktır işte; tüm pisliklerin temizleyicisidir.
O, en az boğazın göz alıcı ışıkları kadar büyülüdür, Karadeniz'in dalgaları kadar asidir. Gökyüzüne bakmak gibidir aniden. Gözlerinizi kapadığınızda yanına gidebildiğinizdir. Kalbinize yağan muson yağmurları gibidir, hiç dinmez ki bilesin; nasıl güneş doğar!
Onu nasıl kazanamadığınızı düşünmeye çok vaktiniz olacaktır artık… Üstelik her terk edilişinizde terk edene değil ona ağladığınızı gördüğünüzde daha da çok… Terk edip giden bıraktığı kalbi üzdüğünü sanır. Bu insan egosunun büyük bir parçasıdır. Oysa bilmez ki; insan sadece bir kişiye kendini ağlatma şansını verir. Her ayrılış, tek bir ayrılışın asırlık gözyaşıdır. İşte o zaman daha da çok sevilir unutulmayan adam yada kadın. Çünkü ona, üzebilme şansı bile sorgusuzca verilmiştir.
Onu en çok neden ve ne zaman sevdiğinizi bulamazsınız bir türlü… Hele de seneler onu daha da ulaşılmaz ve büyülü kılmışken… En güzel gülen miydi? En sorgusuzu muydu? En umursamazı mı?... Bulamazsınız… Her geçen sene daha çok doldurur onu içinize sadece. Oysa kitaplarda zamanın en iyi ilaç olduğu yazmaktadır. Sizse, zamanın başka bir kapısını açmışsınızdır. Zaman hakkında tek bildiğiniz; yelkovanla akrebe aldırmadan hızla aktığıdır artık. Üstelik tek görevi de onu kaybettiğiniz tarihe sizi daha da uzak kılmaktır.
Aşk, şimdi ait olmadığı bir sahil kasabasında rüzgarlarını savuruyor. Bense içimdeki çocukla, onun aynı yolda yürümelerine katlanamadığım bir zamanda, o çocuğu sahil kasabasından aldım, koyacak bir yer bulamamışken kaybettim. Çocukluğumun geçtiği Karadeniz sahiline bile söyleyemedim; “benim yerime sen bak ona” diye. Çünkü bilirim Karadeniz bile alıp getiremez şimdi onu bana. Bensiz vurur dalgalarını
kıyılara.Oradaki her şeyimi kaybettim. Karadeniz de küsmüş olmalı ki rüyalarıma girmez oldu; “Sen boğazın sakin ve sinsi salınışına bak her gece ve artık ona benze” dedi bana. Peki ya nasıl oldu da unuttu 24 yıllık öykümüzü… Dolunayın en içli aşık olduğunu… Ama gerçek aşkın sadece kayalıklara duyulabileceğini… Hırçınca kumsallara vurmadan yaşanamayacağını aşkın… Peki ya beni? Deli fırtınalarından korkmamayı öğrettiği küçük kızı?
Karadeniz ve aşk ayrılamaz bir ikilidir benim hayallerimde. Ama her ikisi de uzağımdalar çok uzun zamandır. Şimdi ben, aşklar alır aşklar satarım. 21. Asrın aşk dediği şeylerle seksek oynarım. Gerçek bir aşkı, Karadeniz'in deli dalgalarıyla beraber kalbimdeki büyülü bir odaya kapatırım.Camıma yanaşıp Marmara Denizi’ne; “büyülü ışıklarının bana yettiğini” fısıldarım ve yalnızca terk edildiğim zamanlarda; Karadeniz’e ve aşka el salla ma tutkusuyla dolarım. Bilirim her ikisi de karşılık vermezler. Boğazın dostu olanın gerçeklerle işi olmaz ne de olsa. Çünkü o bilir; zaman hızla akar ve mütahitler her gün yeni bir ev yapar. Teknoloji sonsuzdur ve icatlar hiç bitmez. Eskiyen şarkıların yerine yenileri yazılır. Mektupların bir anlamı kalmamıştır ve sokak çocukları ölmeye mahkumdurlar. Aşka da ağlanması gerektiği kadar ağlanır. Elimi sıkar boğaz her gün, hep aynı fısıltıyla; “Seni unuttular işte! Benim ol” diyerek.
Aynı bu hikayedeki gibi aşk gider ve geriye attığın kulaçların kalır. Kolunda kolluklar olduğunu kimseler görmez. Yalan söylediğin müddetçe, insanlara kalan tek söz; “Ne kadar da güzel yüzüyor” olacaktır. İçimizde ki denizimizi, perili eve girmeye çalışan çocukluğumuzu ve masum inançlarımızı kaybetsek de yaşıyoruz işte. Başkaları ille de büyülü görsün diye.
ALINTI...