07-15-2007, Saat: 01:22 PM
Dün gece yazmadım, saatlerce susarak dinledim kendimi. Dünü, yarını, hatta bu zamanı yaşamadan sadece kendime baktım. Hüznün ortasına çöreklenmiş, etrafımdaki duvarları büyütmeyi yeğlemişim bunca vakit. Dibi tutmuş düşler bir de... Soğuk ve tuhaf bir gecede nefesimle ısıtmaya çalışıyorum ellerimi, bahar henüz gelmedi bana, utangaç ve korkak yanımı alıp da götürmedi içimden. Ne zor ne kolay, vurdum duymaz bir kahpelik var dilimde. Anlatsam neye yararki, benim yanımda olmadıktan sonra, neye yarar hep yanındayım demeler, sırtı dönünce unutulacak değil mi bunca kelime, ne yaşadıkki herhangi biriyle, boş, hayal, saçmalık... Kırılan yanlarımı yapıştırmaya çalışıyorum ama olmuyor yine de, olmuyor, zaman bana inat benden önce davranıyor yine...
ne tuhaf...
Bugün eski defterleri karıştırırken eski fotoğraflarımı gördüm, mutlu yüzle bana bakan gözleri... Çok değil, bir kaç yıl oldu neredeyse intihara meyilli teşhisi konulduğum gün. Hem o gün bu gündür deyip, her fırsatta ölüme yürüyorum, alışkanlık olmuş, bir anda dayanıyor bıçak boğazıma, bir anda buluyorum kendini apartmanın en son katında, bir an onlarca hap geçiyor, sanki şeytan boşaltıyor kinini benim ellerime, zor, hâlâ yaşıyorum... Hâlâ yaşamak için anlamlar buluyorum. Resimlerin kenarlarını yakıp tarihleri silmek ve yeniden gülebilmek için onları saklamayı istemek kimin işine gelecekki. Bak işte bu benim gülen yüzüm, ben bir zamanlar mutluydum, desem, hadi dedim, kime ne? Kime ne benim karman çorman hayatımdan, kime ne aşka sürgün bir imla hatası olduğumdan, kime ne?
Olsun, kızgınlığımı gölgeleyen güneş var tepemde, bana bakan gök var, ve yağmurlar hâlâ... Mutluyum be, ben böyle de mutluyum. Eski hayatlar kalmış hayatımın içinde, farketmez artık, bana ne, ölen ölmüş, ne bu ızdırap, ne bu keder, varsın bir penceresi açık kalsın yüzümün dünyaya, soğukmuş, sıcakmış, umrumda olmasın, ne güzel işte, doğumunu bilmediğim bir çocuğun kollarına asılıp yeni bir dünya kuracağım kendime, papatya kokulu yatağımında kar taneli sabahlar olacak havada, ama olsun, aşkın bin türlü zamanında benli senli değil; bizli sevişmeler bulacağım... Ne çok seveceğim yeniden, ne çok, adına cümleler kurup adıyla anılacağım.
Derken sustum bu gece..
koynuma ilişen bir hüzün düştü yere. Sessizce, korktum, ben ve ben bir olup sindim köşeye, sustum. Mutlumuyum, ki düşer hüzün böyle korkakça yere, binlerce parçası batmaz mı rüyalarında yürürken, düşünmez misin, ben varım, seninim derken senin de yokuşunu almışım heybeme, anlamaz mısın saçlarının perçeminde intihar ettiğimi, görmez misin gözlerinde senin için bir ömre değer biçtiğimin, diline geleni söylemez misin kulağıma eğilip de, hani bir laf etsen dinmez mi sanırsın bu ızdırap, bu hüzün... Ne olur düşürme beni ellerinden desem, sesim gelir mi sıcaklığına benden önce, varsın uzak olsun mesafeler, varsın pencerenden sokaklara yayılan hasret olsun, damla olsun yüzüme nur veren, varsın sesimsiz olsun her şey, gözlerim olmasın baktığın yerde beni görmeyen...
Hüzün parçalıyor beni bu gece. Gidenlerin türküsü sızıyor içime, uzaklığın sanrısız gerçeği. Ki bir demet papatyayla düştüm yollarına, yol aldım, çıkan karanlıklara bile aldırmadım, günler sana bulandı, sen bana, ben hasrete bulandım hasretse hüzne. Kemiriyor şimdi senden yoksunluğum ellerimi, sıvasız göğüm dalgalanıyor sana dergah bildiğim bulutlar üstünde, bir fırtına, bir dehşet, deprem gibi çöküyor her sesim, boşluğuna... Yoksun diye... Yokum diye değil... Yokluğum hece hece yokluğunla diye...
Görüyor musun, benden uzaktayken, bu gece de bitti hasretinle. Adım adım sana doluyorum, dinle, bir sabah uyandığında kapında sesimin ahengiyle raks edecek bir gülüş, hâlâ saklı içimde...