08-07-2007, Saat: 01:25 PM
Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri in devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki,
komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı. Mete Hanla savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek
O un çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultayı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:
"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!" At, Çinden gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi. Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cüretini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete
Hanın hizmetinde bulunan ve O un çok önem verdiği kadınlarından birini istediler. Durum Kurultayda görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi: "- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!" Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı.
Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler. Mete Hankonuyu Kurultaya getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Hana mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana
vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler. Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı: "- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz,
kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!" Kurultay üyeleri Mete Hana bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:
"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve
kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.." Bu, Mete Hanın kurduğu dünyanın ilk düzenli
ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Hanın daha önce
Çine gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.
komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı. Mete Hanla savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek
O un çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultayı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:
"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!" At, Çinden gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi. Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cüretini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete
Hanın hizmetinde bulunan ve O un çok önem verdiği kadınlarından birini istediler. Durum Kurultayda görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi: "- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!" Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı.
Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler. Mete Hankonuyu Kurultaya getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Hana mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana
vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler. Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı: "- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz,
kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!" Kurultay üyeleri Mete Hana bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:
"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve
kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.." Bu, Mete Hanın kurduğu dünyanın ilk düzenli
ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Hanın daha önce
Çine gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.