:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: sarıl boynuma sevgilim!!
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7
48099008wy1.gif




O Benim için . . .

24006043dg2.gif




O Benim İçin . . .

69259541kx4.gif




O Benim İçin . . .

97211850sg0.gif




O Benim İçin . . .

34938664rx2.gif




O Benim İçin . . .

15711361qy6.gif



Kısacası O Benim Herşeyim
1.jpg







Her kez bişey çaldı benden..kimisi hayatımı ,kimisi sevdiklerimi....



İnsanlara her güvendigimdee biraz dahaa yenildim hayataa,geç oldasa şunu diyebiliyorum artık kimse ama hiç kimseyee güvenmemeliymişimm insanlara deger verdikçe insanlar senden hayatını zamanı herşeyini çalıyomuş....

Kimse onaa verilen degeri hiç bi zaman anlamıyomuşş.halbuki insanlarr bibirlerinee güven verselerdii yalan dünaynın içinde yalan olmasalardı hayatt daha çekilir olur du??*

Arkama dönüp baktıgımdaa ne çook kaybetmişim diyorum sadece hayatımdan nelerin gittiginin neleri kaybetttigimi şimdi daha iyi anlıyorumm...

Hayatımdan herkezz bişey çalmış bensee göz yumuşum bütün bunlaraa zamanımm hayallerim birer yokolmuşşş...

Burda tek suçlu birisi var oda ben insanlara güvenip onlaraa degerlerinden fazlaa deger vermemm bu hayat benden beni çalmışş herşeyii almışlarr....



c2ne.gifi1qc.gifl4iy.gife9rm.gifk2mr.gif
[b]aşk sana hiç yakışmamıştı zaten..çok geç anladım! [/b]


adszlk9.png


Ellerimi uzattım;tutar gibiydin
Tutmamıştın oysa,ben...yanlış anlamışım
Tüm yanlışları anlatmalıydın...yapmadın



adsz2yv0.png


Bu son gidişimdir,haberin ola...!
''Gel'' deme bana,sakın...
Onca uğraşlarım,çabalarım sonunda,son demindeyim içimdeki hezimetinin.



adsz3bf7.png


belki değiştirebilirdik beraber bu kötü kaderi.Herşey bir anda toz pembe olabilirdi,yada deniz daha mavi ,güneş daha sıcak,hatta yıldızlar bile daha parlak olabilirdi...



adsz4vb8.png



Sen kendini avut artık sahillerde sereserpe...belki gece,yakamozun koynunda,yada sabaha karşı gün doğumunda...


Yolun sonundayız...
Aslında sen o yolda hiç yolcu olmamıştın değil mi?...şimdi anladım
Ama canını sıkma sen;
Aşk sana hiç yakışmamıştı zaten...çok geç anladım!

İnsan Sevdiğini Görmediğinde....

Kıskançlıklarla, kuşkularla, hesaplaşmalarla süren sancılı bir aşkın orta yerindeki bir sevişmeden sonra adam seviştikleri odadan çıktığında başlayan bir hava bombardımanında ev isabet alıyor ve adamın biraz önce geçtiği bölüm çöküyor.
Daha iki dakika önce koynunuzda olan birinin yok olduğunu görüyorsunuz.
O korkunç anda kadın yaşadığı çaresizlik karşısında, aslında pek de inanmadığı Tanrı’ ya sığınıyor.
Dizlerinin üstüne çöküp yalvarıyor.
“İnandır beni” diyor, “o yaşarsa sana inanacağım. Ona bir fırsat tanı. Bırak mutluluğuna sahip olsun. Bunu yap, inanacağım sana.”
Ve Tanrı’yla bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında Tanrı’ya en çok sevdiğini vermeyi öneriyor.
Eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse, o erkeği bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor Tanrı’ya.
“İNSANLAR BİRBİRLERİNİ GÖRMEDEN DE SEVEBİLİRLER, değil mi” diyor, “seni hayatlarında bir kere bile görmeden seviyorlar.”
Graham Greene, “Zor Tercih” isimli romanında, erkeğin dönüşünü gören kadının duygularını yalın bir dille anlatıyor.
“O anda Maurice girdi içeri. Yaşıyordu. İşte şimdi onsuz olmanın ıstırabı başlıyor diye düşündüm ve yine kapının ardında ölmüş yatıyor olmasını istedim.'
Kadın, sevdiği erkeğe kavuşmuş ve onu kaybetmişti.
Ve onun yaşadığını gördüğü anda, biraz önceki pazarlığın ağırlığını fark edip, “keşke ölseydi” diyordu.
Bundan sonra, bir insanı görmeden de sevmenin mümkün olup olmadığını öğrenecekti.
Romandan yapılan filmde, “Tanrı’ yı görmeden seven insanların” birbirlerini de görmeden sevip sevemeyeceklerini, iki sevgili unutulması zor cümlelerle tartışıyordu.
- İNSAN SEVDİÄžİNİ GÖRMEDİÄžİNDE AŞK BİTER Mİ?
- Düşünsene, Tanrı’ yı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz.
- Ama benimki o tür bir sevgi değil, Sarah.
- Belki de başka bir tür sevgi yok, Maurice.
Aşk, bir insanı Tanrı’ yı sever gibi sevmek mi, onu görmeden ama onu hissederek onun varlığına bağlı kalmak mı?
Bir dokunuşa, bir bakışa, bir sese, bir işarete muhtaç olmadan, onu besleyecek bir bedene, bir vaade, bir ümide ihtiyaç duymadan, tek başına da sürebilecek kadar güçlü bir sevgi mi aşk?
‘Sevmeye devam edebilmek için onu görmeliyim’ demeyecek kadar büyük bir iman, büyük bir bağlanma mı?
Bir ruhun bir başka ruha sarılması ve bu sarılışı bir bedene gerek duymadan da sürdürebilme mi?
‘Tanrı’yı sevdiğim kadar severim seni’ diyebilmek, böylesine korkunç bir bağlılığa rıza göstermek mi aşk?
Peygamberler bile Tanrı’ ya bir kere yüzünü göstermesi için yalvarırken, hiç görmeden de ruhunu bir başka ruha adamak mı?
Hayatın içinde, insanların sevmek için görmeye ihtiyaç duyduğuna şahit oluyoruz; kaybedişler unutuşları da getiriyor; bir bedenin aracılığı olmadan bir ruha bağlılığımızı da çok sürdüremiyoruz. ’Tanrı’ mız’ olmuyor sevdiğimiz; imanımızı çabuk kaybetmeye, bütün inançsızlar gibi sevgimizin sürmesi için bir kanıt görmek istemeye çok yatkınız.
‘Belki de sevmenin başka türü yoktur’ diyen birilerinin romanların, filmlerin arasında dolaşması ve bizim o insanları hayatta da bulacağımıza dair ümidimiz, bizi aşka doğru çeken.
Böyle bir ümidimiz olduğu için şiirler, romanlar yazıyor, böyle bir ümidimiz olduğu için şiirler, romanlar okuyoruz.
Neredeyse bütün hayatını kendi inancıyla dövüşerek geçiren Graham Greene’in ‘Tanrı’ yı görmeden seviyorlar, ben de onu görmeden severim’ diyen bir satırı yazması, bize aşkın çekiciliğini yaşatan.
Bu satırı okumak, bunun gerçek olabileceğine inanmak, bu hayali benimsemek, bizim sıradan hayatımızı, bizim yaşadığımızdan daha renkli, daha çekici, daha heyecanlı kılan.
Hiç rastlamasanız da ‘bir insanı sevmenin bir Tanrı’ yı sevmek gibi bir şey olduğunu’ yazan birinin varlığı, sizi, bunu söyleyebilecek birinin varlığına da inandırır ve o inançtır ki, bence, sizin hayatınıza mana katan.
Aynen, ‘Tanrı’ yı görmeden sevmek’ gibi siz de bir insanın başka bir insanı hiç görmeden sevebileceğine, o insana hiç rastlamadan inandığınızda, romanların size itaat ettiği o kutsal topraklara girmek için, o toprakların sınırlarında içiniz ürpererek dolaşmaya başlarsınız.
Birisi tarafından öyle sevilmek istersiniz.
Ve birisini öyle sevmek.
Ancak o zaman, gerçek bir mümin gibi, çekilecek olan acıları değil, bir tanrısı olan bir kainatta yaşamanın mucizesinin fark edersiniz.
Acı dolu, isyan dolu bir mucize.
‘Keşke inanmasaydım’ dedirtecek, ‘keşke onu böyle sevmeseydim’ dedirtecek bir mucize.
Ama bütün acısına, bütün kederine, bütün yalnızlığına rağmen vazgeçilmeyecek bir mucize.
O mucizeyi görenlerin ondan kolay kolay kopabileceklerini sanmam.
İnsanların bütün nankörlüklerine, alaylarına, hor görmelerine, inanmamalarına karşın tek başına kendi inancıyla yaşayan, kendi inancının yüceliğinde diğer insanların zavallılığını, yetersizliğini, aşksızlığını görüp, onlar için üzülen ve kendi sevgisine sıkı sıkıya tutunan bir ahir zaman peygamberi gibi, başkalarına bomboş gözüken bir çölde, o çölün boş olmadığını hissederek yürürsünüz.
Sizin bu yürüyüşünüz, bir gün bir romanda ya da bir yazıda bir satıra dönüştüğünde, sizinle alay eden nice insanın çorak ve loş hayatına sizin hayatınızdan bir ümit ve ışık sızar.
Büyük bir ödülün ve büyük bir cezanın sahibisinizdir.
Bir insanı bir tanrıyı sever gibi sevebilecek bir güçle ödüllendirilmiş.....
Bir insanı bir tanrıyı sever gibi sevebilecek kadar güçlü olduğunuz için de cezalandırılmışsınızdır.
İnsanlar Tanrı’ yı görmeden seviyorlar.
Ama Tanrı’ ya inananların çoğu, bir insanın bir başka insanı hiç görmeden sevmeyi sürdürebileceğine inanmıyor.
Ben, Tanrı’ yı inanan Graham Greene’ e inanıyorum, ‘bir insan başka bir insanı hiç görmeden de sevmeyi’ sürdürür.
Benim inancımı paylaşanlar, bir gün öyle sevmeyi ve öyle sevilmeyi bekleyecekler, bu inanç, onların içinde kapatıldıkları küçük hayatların sınırlarını yıkıp onları vaat edilmiş hayallere taşıyacak.
Bir gün biri onlara diyecek ki:
- Belki de başka tür bir sevgi yok, Maurice.

Ahmet Altan
SEVGİLERİM


Sevgilerim var sonsuz, bu gün başlar kıyamete dek sürer.
Sevgilerim var zamansız, her gün, her saat, her dakika ve saniye devam eder.
Bir kez olsun duraksamaz, bir nehir gibi hep akar hep akar.
Sevgilerim var yağmursuz, bulutsuz, fırtınasız gün gibi aydın güneş gibi parlak.
Sevgilerim var, sevgilerim var, sevgilerim var...

DUYGULARIM

Duygularım var, gözlerimde filizlenir, dudaklarımda beslenir, yüreğimde yaşarlar.
Duygularım var, bir cümle de bin güzelliği barınrır, bir sözcüğe bin anlam yüklerler.
Duygularım var, sade, yalın, berrak, tüm kirliliklerden uzak, tertemiz ve saf...
Duygularım var, bazen bir şarkı, bazen bir şiir, bazen de bir aşk yazısı olurlar.
Duygularım sevgiliyedir, yaredir, canımda can olanadır, günlümdeki sultanadır.
Duygularım var, duygularım var, duygularım var...

UMUTLARIM

Umutlarım var, sisli bulutları dağıtacak, buzulları eritecek, hasret yağmurlarını dindirecek
Umutlarım var, aşk şelalelerinde su olup akacak, gül dalında bülbül olup ötecek
Umutlarım var, sevda dağlarını yar için delip geçecek, göğsünü kör kurşunlara gerecek
En büyük sevinçlere, en daimi mutluluklara, yarınlara, en anlamlı kavuşmalara gebe...
Umutlarım var, umutlarım var, umutlarım var...
birboluktusanabraktmch0ug5.jpg
0cb4252b1ea10a24aedfb63ea4.jpg






475cr6.jpg
Sözde aşklar sarmışken şu bedenimi, sen sarılma ne olur. Korkarım kendimden seni de onlardan sanıp, duygusuzca sararım diye. Biliyorum aslında bir daha kokunu duyamayacağımı ve kahkahanı. Ama özlüyorum, seni ve o günlerdeki beni. Senden sonra, seni kaybettiğim yetmiyormuş gibi içimi de kaybettim. Artık boş bakışlarım ve soğuk ellerim var. Hatırlar mısın? O soğuk gecelerde bile soğumazdı ellerim ve asla boş bakmazdı gözlerim hayata. Senden sonra o bebeksi kokumu da kaybettim yada en azından artık kimse almıyor o kokuyu. Keşke kaybettiklerim seninle gelebilecek kadar yakınımda olsalar. O zaman belki... Ama değil ve artık olamaz. O kadar kirlendim ki yüzümü bile tanıyamazsın. Sesime kadar kirletti hayat beni.

Artık seni seviyorum derken titremiyor o senin çok sevdiğin La minör sesim. O kadar katılaştı ki kalbim, hani seni gördüğümde kuş kanadı gibi olurdu ya, artık atmıyor bile en mutlu olduğum sanılan zamanlarda. Saçlarım beyazladı mesela, hala uzunlar ama yarısını döktüm senden uzaklaşan yolda.

Ve hala tahmin bile edemeyeceğin kadar inatçıyım dünyaya. Ve senden sonra daha bir kızgınım dökülen yapraklara. Ve senden sonra... Hala burkuyor içimi biliyor musun şu yağmur denen baş belam. Belki de eski benden tek kalan duygusal miras bu, yağmurun anlamsız ve yıpratıcı etkisi. Hala var yani içimde, bir parça dahi olsa romantizm. Bakma! Artık yapmıyorsam o küçük, mum ışığı muhabbetlerini, çalmıyorsam kalbimle gitarımı, senden sonrayı yaşadığım içindir. Bıraksalar da bir dönebilsem siyah beyaz olan, o adadaki günlere. Bak nasıl okurum aşk şiirlerini ilk ağızdan. Yok ama. Yapamaya bilirim. O kadar çok düştüm ve koştum ki, nefesim yetmeye bilir.

Ne yaptığın ve hatta yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum. Ama bildiğim ve emin olduğum tek bir şey var; eski seni ben bile bulamam artık. Çünkü ben ki, hep yere yakındım, bu hale geldim. Sen ki, ne yapmışsındır o yükseklikten düşünce sahteliğin tam içine. Yalan dokunuşlar yumruk etkisi yapmıştır ve kanatmıştır tenini, yardım içinmiş gibi uzanan ellerin sahteliği hele, kavurmuştur beyaz kalbini.

Beraberken çoktuk, ikiydik ama tam bir iki. Tek olduk, çok bizi eritti yavaş yavaş. Ama mecburduk yalnızlığa. Ya çok geç kalsaydık, kopamasaydık, sevgimizden kaynaklanan yalnızlığa dalıp sonra da nefes almak için birbirimizden izin koparmaya çalışsaydık. Ya kirletseydik sevdamızı. Bak, o zaman hiç yaşayamamış olacaktık tam bir sevdayı...
Seni özlüyorum.............
Bir anda girdin hayatıma. Nerden geldin nasıl geldin bilmiyorum ama bir anda doluverdin tüm benliğime. Oysa kapalıydı yaralı yüreğim o zamanlar sevmelere. İçimde kapanmamış yaralarımı sarmaya uğraşıyordum. Yarım kalmış cevaplanmamış sorularımla boğuşuyordum. Yer yoktu gönlümde sevmelere. Aşk çok uzak bir limandı ve ben okyanusun ortasında tek küreği kalmış bir sandalın içerisindeydim adeta. Yalnız kimsesiz ve çaresiz.
Uzanan elleri geri çevirirdim hep güvenmezdim sahte gülüşlere.
Aldanmışlıklardan yanılmışlıklardan oluşan bir duvar örmüştüm yüreğime kimseler görmesin diye yaralarımı.
Utanıyordum aşka yeniktim ve bir daha yüzüme gülmeyeceğini düşünürdüm.
Kimselere göstermezdim göz yaşlarımı utanırdım erkekler ağlamazdı çünkü!
Oysa ben gizli gizli ağlardım kimseler bilmezdi.
Ne vakit ağlamaklı olsa gözlerim sahte gülümseme maskesini takar öyle çıkardım insan içine.
Gerçek gülüşler çok uzak diyarlardaydı ve ben yolu bilmiyordum.
Hep kaçtım insanlardan hep sakladım kendimi ta ki bir gün sen çıkıpta mühür gözlerini çakana dek yüreğime…
Bir anda geldin. Nerden geldin kimdin hikâyen neydi bilmiyordum. Korkuyordum aslında.
Kaçmak istiyordum sendende ama beceremedim.
Geri çeviremedim uzattığın eli.
Sokuldum yavaştan sıcağına yalnızlıktan buz kesmiş yüreğim ısınmaya başladı.
Yıktın ördüğüm tüm duvarlarımı bir bakışınla.
Bana sarılınca anladım seni bekliyormuş oysa ruhum sen gelmeden yarımmış yüreğim…
Sen geldin hoş geldin iyi ki geldin, neden bu kadar beklettin… gitmeyeceksin dimi…

Benim olmayan sevdiğime…
keske1rd5.jpg
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7