08-31-2007, Saat: 09:13 PM
Gönülsüz kelimeler düşer ya bazen dudaklarımızdan işte öyle bir kelime bu da, “ gidiyorum!”
Aslında karşı gönlün en derinine kök salmış olmayı isterken, gözlerimizi indirip yere biraz toz biraz toprak arasından, belki içimizden akan isyanın hızından kuvvetlice dökülen sadece bir tek kelime : Gidiyorum.
Duyan kulaklar kabullenemesin, isyan etsin “gitme” desin diye bekleyen yüreğimizin belki vicdansız çırpınışlarıdır bu ama dil her zaman gönülden konuşmaz maalesef.
Dil; bazen gönlün her istediğinin tersine akar, tersine koşar, aksine eser …. Her şeyi geride bırakıp uzaklaşmak isteyenlerin değil de kalmak istediğini söyleyemeyen aşkların cümlesidir bazen “Ben gidiyorum”. Sevgili, “Kal” desin diye bir yakarıştır aslında veda etmekten öte.
Ancak çocuklar arsızca ağlarlar istedikleri şeylere sahip olmak, paylaşmamak ve bırakmamak için. Büyükler ise hemen yanı başlarında “ayıp, ağlama!”diye azarlamakla meşguldür bu arada. Büyük aşklar da böyledir işte, ayıp diye ağlamazlar, ağlayamazlar kapınızda. İstemediklerinden değil…Öğrendikleri arasında olmadığından bir şekilde.
Gönül, “Sen git ben kalıyorum” diyebilir mi bedene? Bazen demese bile kalıverir, beden ise giderken kansız cansız bir iki adımdan ibarettir o kadar. Ruh takılmıştır, durağın ilerisi ötesi bir sonraki yoktur, olmayacaktır. Beden ne bilebilir ve ne kadar varolabilir ki içi boşalmışken. İlla bir yerlerde kendini gömmeye uğraşıyordur hatıraların altına. Ruh ise, bedeni terk ettiği son durakta; tam olarak yüreğine saplandığı bedenin üst sol ortasında atıp duruyordur bir başına …
Arsız olmak gerek bazen, çocuk rahatlığında. Ağlamak, bağırmak, tepinmek belki. Hatta belki paçalarına yapışıp sürüklenmek…
Karşı tarafı mecbur etmek, gönülden Kal demesini beklemeye gerek duymamak olsa da aslı eylemin, sonucu belki de Kal! kelimesini duyduracaktır kulaklarımıza. . .
Veya sadece “Gidiyorum” demeden önce “ Kalayım mı?” diye sormak.
Veya, sadece “Gidiyorum” demek…