09-26-2007, Saat: 04:35 PM
Anıları Eskitmek
Uzun zaman önce yazılması gereken gecikmiş bir yazı bu ve geç kalmış her şey gibi yürek burkuyor!...
Yıllar sonra nereden başlayacağını bilememenin tatlı telaşı ile sıcak bir duygu sağanağının eşliğinde yazıyorum bu satırları...
İlk gençliğimiz "suda zaman çöpü"
gibiydi...Parmak aralarımızdan akıp gitti...
Yaşanan her şey adına mutluluk duymak, her olayda iyimser bir yan aramak yıllar geçtikçe zorlaştı...
Kantinlerdeki çay bardakları yaşadığımız gül kokulu dost meclislerine imrenerek tanıklık yaptılar!.. İstanbul'un bir çok köşesine hoş anı demetlerini serpiştirdiğimiz o günler şimdilerde kolonya kokusu gibi uçup gitti!..
Hala ne çok yol var önümde gideceğim. Ben mi kararsızım yoksa hayat mı sürpriz yapmayı seviyor, kestiremiyorum. Aslında insanlık bu gibi dertleri çoktan halletmiş!.. Ya aklının ve bilimin gösterdiği çepeçevre güllerle bezeli yoldan gideceksin ya da zekanın hınzırca pırıltıları ile ahmaklığın kazanıyorum zannettiği küçük çıkarların loş aydınlığına kanacaksın... Senden önce bir çok insanın yaşadıklarını "buldum" zannedip gri gerçeklere sarılıp sürdüreceksin yaşamını!..
Halbuki kaybetmemek için sarıldığımız gerçeklerin bazıları terk etmedi mi bizi, hatta sıkıca sarıldıklarımızı bile kırmadık mı sarılmanın şiddetiyle? Pişmanlıktan bahsetmiyorum,"keşke"lerden ise hiç bahsetmiyorum; çünkü pişmanlıkları plastik meyvelere benzetirim ben, gerçek gibi görünürler ancak bir işe yaramazlar...
Yıllarca önce bir şiirimin bir dizesinde "Bir değil birkaç ömür çıkarmalı yaşamdan!" diye bir inci döktürmüşüm. Bu dizenin iddialı söylemine bakılırsa, o zamanlar seçme şansımın fazla olduğu bir dönemde böylesine bir savın yanlış olmadığı görülebilir; ancak zaman geçtikçe bir çok şeyin önüme seçeneksiz sunulduğunun farkına vardığımda oldukça sendeleyip sarsıldığımı da itiraf etmek gerekiyor...
Son zamanlarda biraz da isteyerek anılarımı eskitmeye başladığım bir dönemi yaşıyorum... Geçmişime alın teri dökerek, emek vererek nakşettiğim anılarımı eskitiyorum. Az buz bir şey değil bu!.. Yerine yenilerini koyma isteğimi kamçılar belki diyerek kendimi kandırdığımı da içten içe düşünmüyor değilim... Ancak elimde değil işte, anılarımı eskidiğinden dolayı, deforme olduğundan için giyemediğim ancak çok sevdiğim kırmızı hırkama benzetiyorum...Belki de sonbaharın neden olduğu duygulardır bunlar. Sonbahar şiirin egemenlik sürdüğü bir mevsimdir, şiirçekimli mevsim sonbahar;
bir başka öter dalda kuş
her renk biraz siyaha kaçar,
palyaçolar bile
hüngür hüngürağlar
bumevsimde!..
Sonbahar başka mevsimlere benzemez!.. Bıçkın mahalle kabadayılarına benzetirim ben bu mevsimi!.. Rakibini yerle yeksan etmek için sotada erketeye yatar sonbahar! Sonra sonbahar dilsiz gevezeler mevsimidir!.. Ol mevsimde içimdeki kocaman kocaman tellere vurulur ve anlaşılmaz ama büyük güzel şarkılar çalınır benim için...
Bugünlerde yoğun olarak yaşadığım yalnızlık imecesinden dolayı kör bir rehberle buluyorum içimi serinletecek yerleri!..
Sıradanlaşmanın zevkini çıkartıyorum! Sıradanlaşmak güzel bir şey midir ki, zevki olsun diye düşünebilir insan!.. Sıradanlaşmak senin elinde değilse, senin hiçbir şekilde belirleyemediğin koşullar içinde önüne seçeneksiz sunulmuşsa; ne yapabilir ve ne kadar direnebilirsin ki? Bazı duyguların kekremsi, acı tadı damağına değdiği anda geri dönülmez bir noktadasındır. Kekremsi de olsa, acı da olsa bir tattır damağındaki duygu... Tadını çıkarmaya bakacaksın!..
Yalnızlığın kendine has ve dayanılmaz sorumsuz keyfini aramaz mıyız dönem dönem? Hüznü, yalnızlığı, gurbet acısını, vuslatı, özlemi, karasevdayı ve şu an aklıma gelmeyen bir dolu yürek kıpırtısını bu kekremsi ve acı duygulardan saymak çok yanlış olmasa gerek... Bu duyguların en somutu ise ayrılık acısıdır!..
Telefonlardaki °°°°lik sesin insanın doğasına aykırı olduğunu düşünürüm yıllardır, işte bu yüzden yazıların, mektupların apayrı bir yeri vardır benim için... Mektuplar insanları fırtınalardan koruyan limanlara benzerler, hele hele o mektubu açık denizleri seven birinden aldıysan keyif aklının kıyısına oturup uzun süre misafirlikte kalır beyninde... Biraz da eski kır kahvelerinde külde pişirilmiş kahve kıvamında ve tadındadır mektuplar... Höpürdeterek okuması çok zevkli olur... Sonra en az kırk yıl unutulmazlar...
İlk hissettiğiniz yele
bağrınızı açın
ilk gördüğünüz kuşa
kulaklarınızı verin
benden size sıcacık bir
selam getirecekler...
İyi bir gün olsun yarın...