09-28-2007, Saat: 10:32 AM
DİN
* Hutbe demek halka hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin mânası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve mânalar çıkarılmamalıdır.
Halkı, genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın beyni çalışma halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir dilde olması ve onların da bugünkü gerek ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah namını taşıyan müstebitlerin arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç ahalinin aydınlanması ve doğru yolun gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hutbe okuyanların herhalde halkın kullandığı dille görüşmesi gereklidir. Geçen sene Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki: "Minberler, halkın beyinleri, vicdanları için bir verim kaynağı, bir nur kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerden aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, teknik ve ilim gerçeklerine uygun olması gerekir. Hutbe okuyanların siyasi durumu, toplumsal ve medeni durumu hergün takip etmeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış öğretilmiş olur. Bundan ötürü hutbeler tamamen Türkçe ve zamanımızın gereklerine uygun olmalıdır ve olacaktır. ( 1923 )
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II)
* Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı inançsız olmak sanıyorlar. Asıl inançsızlık onların bu inanışıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların inançsızlara esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır. ( 1923 )
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II)
* Bizi yanlış yola sevkeden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. ( 1923 )
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II)
* Halkın temiz, saf duygularından yararlanarak milletin maneviyatına el uzatan kimseler ve onların izleyicileri ve taraftarları elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk Milleti için sorun oluşturacak durumların meydana gelmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında devamlı yol almasına engel olmaya çalışanlar hep bu kurumlar ve bu kurumların mensupları olmuştur. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lâzımdır. Bunların varlığını hoşgörü ile karşılayanlarla Menemen'de Kubilay'ın başı kesilirken kayıtsızlıkla seyretmeye katılanlar ve hatta alkışlamaya cesaret edenler aynıdır. ( 1931 )
(Cumhuriyet Gazetesi, 9.2.1931)
* Ezan ve Kur'an-ı Türklerden başka hiçbir Müslüman milleti bu kadar güzel okuyamaz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkârlarıdır. ( 1933 )
- Alıntı -
* Hutbe demek halka hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin mânası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve mânalar çıkarılmamalıdır.
Halkı, genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın beyni çalışma halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir dilde olması ve onların da bugünkü gerek ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah namını taşıyan müstebitlerin arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç ahalinin aydınlanması ve doğru yolun gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hutbe okuyanların herhalde halkın kullandığı dille görüşmesi gereklidir. Geçen sene Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki: "Minberler, halkın beyinleri, vicdanları için bir verim kaynağı, bir nur kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerden aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, teknik ve ilim gerçeklerine uygun olması gerekir. Hutbe okuyanların siyasi durumu, toplumsal ve medeni durumu hergün takip etmeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış öğretilmiş olur. Bundan ötürü hutbeler tamamen Türkçe ve zamanımızın gereklerine uygun olmalıdır ve olacaktır. ( 1923 )
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II)
* Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı inançsız olmak sanıyorlar. Asıl inançsızlık onların bu inanışıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların inançsızlara esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır. ( 1923 )
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II)
* Bizi yanlış yola sevkeden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. ( 1923 )
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II)
* Halkın temiz, saf duygularından yararlanarak milletin maneviyatına el uzatan kimseler ve onların izleyicileri ve taraftarları elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk Milleti için sorun oluşturacak durumların meydana gelmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında devamlı yol almasına engel olmaya çalışanlar hep bu kurumlar ve bu kurumların mensupları olmuştur. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lâzımdır. Bunların varlığını hoşgörü ile karşılayanlarla Menemen'de Kubilay'ın başı kesilirken kayıtsızlıkla seyretmeye katılanlar ve hatta alkışlamaya cesaret edenler aynıdır. ( 1931 )
(Cumhuriyet Gazetesi, 9.2.1931)
* Ezan ve Kur'an-ı Türklerden başka hiçbir Müslüman milleti bu kadar güzel okuyamaz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkârlarıdır. ( 1933 )
- Alıntı -