10-06-2007, Saat: 11:55 PM
Plato, “Zaman sabittir...İllüzyon olan hayat!” demiştir.
Galileo zamanın felsefesini boş vermiş, grafikler çizerek fizik kanunlarından yararlanmıştır.
Albert Einstein ise zamanın dördüncü bir boyut olduğunu her gün içinde ileri geri, yukarı aşağıya gidip geldiğimizi iddia etmiştir. Zaman anlayışımızda Einstein, zamanı iletişim kavramına benzetmiştir. “Basitçe, ne kadar hızlı hareket edersen zaman o kadar yavaşlar” demiştir fakat en radikal teorisi geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman kavramlarının hayal ürünlerimizin bir eseri olduğunu söylemesidir. Yani beynimizin inşa ettiği bir sürece hayatımızı yayarak her şeyi bir sıraya sokabilmek için basit bir hayal ürünüydü onun teorisinde zaman.
Elbette ki Einstein’in teorisi grafik üzerinde gerçek halinden daha iyi işliyor gibi çünkü zaman diğer boyutlar gibi değil. Sadece bir tek yolda ilerleyebildiğiniz sonsuz bir patika gibi.
Ontario Waterloo şehrindeki Çevre enstitüsünden Fizikçi Lee Smolin bu konuya başka bir yorum eklemiş; “İhtiyacımız olan zamanın niyetini veya ilişkisini öğrenmek yerine yepyeni bir şeyler keşfetmek olmalı.” diyor.
Diğerleri en başta ünlü astrofizisyen Stephen Hawking, zamanı genişlemeyle açıklıyor. Yani evrenin doğumundan bu yana şu anki yönünde her geçen gün daha da fazla genişlediğini ve dağınıklığın meydana geldiğini, bunun da kaosa sebep olduğunu söylüyor. Zamanın kısaca evrenin dağınık bir ölçüsü olduğu iddia ediliyor.
İnsanoğlunun hayatında zaman yemek, uyumak, işe gitmek, yaşlanmak, çocukları okula götürmek gibi kavramlarla çok ilintili. Oysa zaman kavramı bundan çok daha ötede. Çünkü evrensel zaman ilerlemiyor, genişliyor. Aslında bunu anlamak o kadar kolay da değil. her şeyin bir başı ve sonu varsa arasını ancak geçen zamanla tanımlamamız gerekiyor gibi gözüküyor. Ama evrenin ilerlemediğini ama genişlediğini düşünürsek başka bir varsayım ortaya çıkıyor. Eğer evren genişlemek yerine daralmayı tercih ederse olan her hareket geriye dönüş moduna geçer mi? Yani yere düşen bir bardak evren o anda küçülmeye başlarsa tekrar hiçbir şey olmamış gibi yerine döner mi? Daha da ileri gidersek hayatı tersten yaşamaya başlar mıyız? Veya evrenin genişlemeye son verdiğini düşünelim. Öylece kalırmıyız?
Bazı bilim adamları bizim için hiçbir şeyin değişmeyeceğini, diğerleri ise yukarıda yazılanların olacağını söylüyor.
Aslında bizler çok büyük bir yaratımın içindeyiz. Ara sıra bunu görebilmek gökyüzünü gözlemlemek, karanlığın içinde beliren yıldızların görüntüsünün aslında milyonlarca yıl evvelin kalıntıları olarak bize ulaştığını bilmek korkutucu olsa da heyecan verici. Evren bizim anlayamayacağımız kadar büyük bir dili konuşuyor. Çözemediğimiz bir dili var. Bir gün çözebilecek miyiz bilinmez ama sanki bana keşfettikçe daha da karışıyormuş gibi geliyor teoriler. Açıkçası halen evrenin sadece kapısını çalmış bile değiliz. Yine de her zaman keşfetmeli, araştırmalıyız. Çünkü bilinmeyeni keşfetmekten daha güzel bir duygu olamaz bana kalırsa.
Bige Dalkılıç
Galileo zamanın felsefesini boş vermiş, grafikler çizerek fizik kanunlarından yararlanmıştır.
Albert Einstein ise zamanın dördüncü bir boyut olduğunu her gün içinde ileri geri, yukarı aşağıya gidip geldiğimizi iddia etmiştir. Zaman anlayışımızda Einstein, zamanı iletişim kavramına benzetmiştir. “Basitçe, ne kadar hızlı hareket edersen zaman o kadar yavaşlar” demiştir fakat en radikal teorisi geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman kavramlarının hayal ürünlerimizin bir eseri olduğunu söylemesidir. Yani beynimizin inşa ettiği bir sürece hayatımızı yayarak her şeyi bir sıraya sokabilmek için basit bir hayal ürünüydü onun teorisinde zaman.
Elbette ki Einstein’in teorisi grafik üzerinde gerçek halinden daha iyi işliyor gibi çünkü zaman diğer boyutlar gibi değil. Sadece bir tek yolda ilerleyebildiğiniz sonsuz bir patika gibi.
Ontario Waterloo şehrindeki Çevre enstitüsünden Fizikçi Lee Smolin bu konuya başka bir yorum eklemiş; “İhtiyacımız olan zamanın niyetini veya ilişkisini öğrenmek yerine yepyeni bir şeyler keşfetmek olmalı.” diyor.
Diğerleri en başta ünlü astrofizisyen Stephen Hawking, zamanı genişlemeyle açıklıyor. Yani evrenin doğumundan bu yana şu anki yönünde her geçen gün daha da fazla genişlediğini ve dağınıklığın meydana geldiğini, bunun da kaosa sebep olduğunu söylüyor. Zamanın kısaca evrenin dağınık bir ölçüsü olduğu iddia ediliyor.
İnsanoğlunun hayatında zaman yemek, uyumak, işe gitmek, yaşlanmak, çocukları okula götürmek gibi kavramlarla çok ilintili. Oysa zaman kavramı bundan çok daha ötede. Çünkü evrensel zaman ilerlemiyor, genişliyor. Aslında bunu anlamak o kadar kolay da değil. her şeyin bir başı ve sonu varsa arasını ancak geçen zamanla tanımlamamız gerekiyor gibi gözüküyor. Ama evrenin ilerlemediğini ama genişlediğini düşünürsek başka bir varsayım ortaya çıkıyor. Eğer evren genişlemek yerine daralmayı tercih ederse olan her hareket geriye dönüş moduna geçer mi? Yani yere düşen bir bardak evren o anda küçülmeye başlarsa tekrar hiçbir şey olmamış gibi yerine döner mi? Daha da ileri gidersek hayatı tersten yaşamaya başlar mıyız? Veya evrenin genişlemeye son verdiğini düşünelim. Öylece kalırmıyız?
Bazı bilim adamları bizim için hiçbir şeyin değişmeyeceğini, diğerleri ise yukarıda yazılanların olacağını söylüyor.
Aslında bizler çok büyük bir yaratımın içindeyiz. Ara sıra bunu görebilmek gökyüzünü gözlemlemek, karanlığın içinde beliren yıldızların görüntüsünün aslında milyonlarca yıl evvelin kalıntıları olarak bize ulaştığını bilmek korkutucu olsa da heyecan verici. Evren bizim anlayamayacağımız kadar büyük bir dili konuşuyor. Çözemediğimiz bir dili var. Bir gün çözebilecek miyiz bilinmez ama sanki bana keşfettikçe daha da karışıyormuş gibi geliyor teoriler. Açıkçası halen evrenin sadece kapısını çalmış bile değiliz. Yine de her zaman keşfetmeli, araştırmalıyız. Çünkü bilinmeyeni keşfetmekten daha güzel bir duygu olamaz bana kalırsa.
Bige Dalkılıç