10-20-2007, Saat: 01:56 AM
Hiçbir kelime senin adın kadar yer tutmadı dudaklarımda
Hiçbir erkek senin kadar yakışmadı alın yazgıma
Ama başaramadık bu sevdayı yaşatmayı... Başaramadık işte..!
Biz seninle hiçbir zaman aynı cümlenin içinde bile anılmadık.
Ne ben acılarını sırtlamış cümlenin yüklemi olabildim ne de sen mutluluklarımın gizli öznesi olabildin.
Biz sadece hasrete prangalı iki yürek olduk...
Biz ayak uçlarındaki karlara aldırmadan güneşli sabahlara doğmayı özenen iki deli gelinciktik.
Zamansız açtık baharlara.
Zamansız uyandık kış uykularından.
Birbirimizin yüzünde gördüğümüz gülüşleri bahar sandık.
Oysa biz kökleri toprakta kalacak bir gelinciğin bir kış sabahı güneşe gülümsemesi kadar imkansızdık...
Hayat yolculuğunda sırt sırta verdik zannederken sırtlarımızın arasına örülü hasret duvarlarını göremedik.
Belki de görmek istemedik...
Ne zaman duvarları aşmak istedik işte o an esir düştük imkansızlığa...
İşte o zaman yenik düştük zamana.
Senle ben, hiçbir zaman "biz" olmayı başaramadık… Başaramadık işte...
Belki de seninle biz ayrı cephelerde savaşan iki kılıç ustasıydık...
Kendimizi hep aramıza örülmüş hasrete kılıç sallar bilirken meğer biz kendi yüreklerimize kılıç sallamışız...
Şimdi git...
Unut ismimi...
Unut yeminlerini...
Seni hiç sevmediğimi farz et...
Bu sevdayı hiç yaşanmamış kabul et...
Demir kapımı "ölüme" arala ve sessice git...
Git diyorum...
Sadece git...
Ardından ölüm gelsin ayak uçlarıma...
Sana kavuşmayı bilmese de,
Seni severken "ölmenin gururunu" yaşasın bu yürek...
Çünkü; sen benim,
Ölüm ile hayat arasına çizebildiğim tek mutluluğumdun...
Hiçbir erkek senin kadar yakışmadı alın yazgıma
Ama başaramadık bu sevdayı yaşatmayı... Başaramadık işte..!
Biz seninle hiçbir zaman aynı cümlenin içinde bile anılmadık.
Ne ben acılarını sırtlamış cümlenin yüklemi olabildim ne de sen mutluluklarımın gizli öznesi olabildin.
Biz sadece hasrete prangalı iki yürek olduk...
Biz ayak uçlarındaki karlara aldırmadan güneşli sabahlara doğmayı özenen iki deli gelinciktik.
Zamansız açtık baharlara.
Zamansız uyandık kış uykularından.
Birbirimizin yüzünde gördüğümüz gülüşleri bahar sandık.
Oysa biz kökleri toprakta kalacak bir gelinciğin bir kış sabahı güneşe gülümsemesi kadar imkansızdık...
Hayat yolculuğunda sırt sırta verdik zannederken sırtlarımızın arasına örülü hasret duvarlarını göremedik.
Belki de görmek istemedik...
Ne zaman duvarları aşmak istedik işte o an esir düştük imkansızlığa...
İşte o zaman yenik düştük zamana.
Senle ben, hiçbir zaman "biz" olmayı başaramadık… Başaramadık işte...
Belki de seninle biz ayrı cephelerde savaşan iki kılıç ustasıydık...
Kendimizi hep aramıza örülmüş hasrete kılıç sallar bilirken meğer biz kendi yüreklerimize kılıç sallamışız...
Şimdi git...
Unut ismimi...
Unut yeminlerini...
Seni hiç sevmediğimi farz et...
Bu sevdayı hiç yaşanmamış kabul et...
Demir kapımı "ölüme" arala ve sessice git...
Git diyorum...
Sadece git...
Ardından ölüm gelsin ayak uçlarıma...
Sana kavuşmayı bilmese de,
Seni severken "ölmenin gururunu" yaşasın bu yürek...
Çünkü; sen benim,
Ölüm ile hayat arasına çizebildiğim tek mutluluğumdun...