11-17-2007, Saat: 11:08 PM
Ağlıyordu... Ağlamaktan hiç bıkmadan.
Oldum olası severdi yağmurları. Gökyüzünün ağlamasına özenir, o da ağlardı. Yağmura eşlik eder gibi... Severdi işte ağlamayı.
Gülmezdi pek! Hüzün motifli tebessümündeki burukluk, yağdı yağacak, tutuk gökyüzüne, bulutların ardından göz kırpan güneşi andırıyordu.
Tebessüm, "umutlarımın aksesuarı" derdi.
Gözlerindeki bulutlara inat, tebessüm ederdi ılık ılık. Gözyaşlarının yakamozu, tebessümün büyüsüyle birleşince yüzünde bin bir renkli gökkuşağı açardı.
Büyüdükçe daha iyi anlıyordu; insanın doğar doğmaz bedeb ağladığını. Ne deniz taşıyabilirdi bu hüzünleri ne de okyanus. Son damlayla beraber taşınca gönül, gözler nasıl taşısındı bunca yükü... Sahi ya ağlamak olmasaydı?! Hüzün sarhoşluğundan ayılabilir miydi insan? "İyi ki ağlayabiliyorum" diye şükretti. Gönlü kuraklaşmamıştı ki, gözlerinin yağmurlarıyla yüzünü yıkayabiliyordu.
Bir yağmur damlası düştü yüzüne, gözyaşının sırtına binip kaydı yanağından. İki damlanın birbirine hasret kardeşler gibi kucak kucağa, sarmaş dolaş, toprağa hasret dolu kaybolup gittiklerini gördü.
Bir cevabı vardı artık. "Ağlama, niye ağlıyorsun?" diyenlere: "gözyaşlarım yağmur damlalarıyla kardeş" diyecekti.
"Gözyaşları, yağmur damlalarıyla kardeş, tıpkı tebessümle huzur gibi..."
Oldum olası severdi yağmurları. Gökyüzünün ağlamasına özenir, o da ağlardı. Yağmura eşlik eder gibi... Severdi işte ağlamayı.
Gülmezdi pek! Hüzün motifli tebessümündeki burukluk, yağdı yağacak, tutuk gökyüzüne, bulutların ardından göz kırpan güneşi andırıyordu.
Tebessüm, "umutlarımın aksesuarı" derdi.
Gözlerindeki bulutlara inat, tebessüm ederdi ılık ılık. Gözyaşlarının yakamozu, tebessümün büyüsüyle birleşince yüzünde bin bir renkli gökkuşağı açardı.
Büyüdükçe daha iyi anlıyordu; insanın doğar doğmaz bedeb ağladığını. Ne deniz taşıyabilirdi bu hüzünleri ne de okyanus. Son damlayla beraber taşınca gönül, gözler nasıl taşısındı bunca yükü... Sahi ya ağlamak olmasaydı?! Hüzün sarhoşluğundan ayılabilir miydi insan? "İyi ki ağlayabiliyorum" diye şükretti. Gönlü kuraklaşmamıştı ki, gözlerinin yağmurlarıyla yüzünü yıkayabiliyordu.
Bir yağmur damlası düştü yüzüne, gözyaşının sırtına binip kaydı yanağından. İki damlanın birbirine hasret kardeşler gibi kucak kucağa, sarmaş dolaş, toprağa hasret dolu kaybolup gittiklerini gördü.
Bir cevabı vardı artık. "Ağlama, niye ağlıyorsun?" diyenlere: "gözyaşlarım yağmur damlalarıyla kardeş" diyecekti.
"Gözyaşları, yağmur damlalarıyla kardeş, tıpkı tebessümle huzur gibi..."