11-20-2007, Saat: 02:09 AM
Sık olmazdı gelişlerin; ama ne zaman çıkıp gelsen, yepyeni ve masum öykülerin olurdu. Heyecanlarına yenilirken, hücum ederdi kanın yanaklarına, bir çırpıda anlatmak isterdin her şeyi ve sözcükler bunun için savaşırdı dudaklarından dökülürken.
Her dem masum kalabilmeyi başarıyordun bir yolunu bularak. Her zaman masumdu utangaç bakışların, ruhundaki fırtınalar masumdu. Dokunuşların masum, sarılmaların hep o ilk günkü gibi olurdu.
‘’Selaaammm’’larında da aynı masumiyetin ta kendisi olurdu ve ardından da yüreğinden kopup gelen yine o masumiyeti taşıyan gülüşün.
Bu dünyaya ait olmadığını düşünürdüm çoğu kez, insanların sana yapacaklarını düşündükçe korkardım.
Anlayamazdın, anlam veremezdin insanın içinde taşıdığı zehirli potansiyeli, kötülüğün sırrına eremezdin. Böyle olduğun için sık sık incinir; ama yine de saklayamazdın içindeki çocuksu güzellikleri.
Yenilirdin, ezilirdin, üzülürdün, acı çekerdin; ama sevginin masumiyetine sığınmaktan alamadın kendini.
Küçücük mekanlarda, küçük mutluluklarını, kitaplarınla, çiçeklerinle ve şiirlerinle yaşardın. Ama küçük mekanlarında bile kendine bir büyük dünya kurmayı başarırdın yine de.
Omuzlarında hayal kırıklıklarının ağır yükünü taşırken bile, hayatı götürmeyi başarıyordun gittiğin yerlere de. Sıcak bir gülüş, içten bir merhaba ya da bir çiçek yetiyordu sana, bırakıldığı yerden başlatmak için hayatı.
Herkesi anlamaya çalışırken unuturdun kendini anlatmayı, belki de bunun için insanlar hiç olmadığın yerlerde arayıp durdu seni.
Asla gerçekleşemeyeceğini bildiğin; ama hep sadık kaldığın hayallerin vardı senin. Ne zaman birini anlatmaya kalksan gülümserdim ve sen o yumuşacık ses tonunla aynı şeyi söylerdin:
‘’Hayat böyle daha güzel, sen de denesene.’’
Sen de bir gezgindin aslında benim gibi, limandan limana sürüklenen iki gezgindik biz.
Hayattan payımıza düşen buydu ve çok geçmeden bir kez daha kanıtlandı ki, anıları yolculuklarla dolu olanlar için, kısacık mola yerlerinden başka bir şey değildi limanlar.
Gece yarısına bir saat vardı, dışarıda martılar çığlıkları ile karanlığa meydan okuyordu ve ay bir kez daha koca apartmanların ardına saklanmayı tercih etmişti.
Son kez gidiyordun artık, kırık hayatıma bıraktığın öykülerin yerine yenilerini koymak üzere.
Ve sabahı karşılamaktan başka çarem yoktu masumiyetini sonsuza kadar kaybettiğimi anladığım o gece, uykusuzluğumu yoldaş yaparak güneşi bekleyecektim
Her dem masum kalabilmeyi başarıyordun bir yolunu bularak. Her zaman masumdu utangaç bakışların, ruhundaki fırtınalar masumdu. Dokunuşların masum, sarılmaların hep o ilk günkü gibi olurdu.
‘’Selaaammm’’larında da aynı masumiyetin ta kendisi olurdu ve ardından da yüreğinden kopup gelen yine o masumiyeti taşıyan gülüşün.
Bu dünyaya ait olmadığını düşünürdüm çoğu kez, insanların sana yapacaklarını düşündükçe korkardım.
Anlayamazdın, anlam veremezdin insanın içinde taşıdığı zehirli potansiyeli, kötülüğün sırrına eremezdin. Böyle olduğun için sık sık incinir; ama yine de saklayamazdın içindeki çocuksu güzellikleri.
Yenilirdin, ezilirdin, üzülürdün, acı çekerdin; ama sevginin masumiyetine sığınmaktan alamadın kendini.
Küçücük mekanlarda, küçük mutluluklarını, kitaplarınla, çiçeklerinle ve şiirlerinle yaşardın. Ama küçük mekanlarında bile kendine bir büyük dünya kurmayı başarırdın yine de.
Omuzlarında hayal kırıklıklarının ağır yükünü taşırken bile, hayatı götürmeyi başarıyordun gittiğin yerlere de. Sıcak bir gülüş, içten bir merhaba ya da bir çiçek yetiyordu sana, bırakıldığı yerden başlatmak için hayatı.
Herkesi anlamaya çalışırken unuturdun kendini anlatmayı, belki de bunun için insanlar hiç olmadığın yerlerde arayıp durdu seni.
Asla gerçekleşemeyeceğini bildiğin; ama hep sadık kaldığın hayallerin vardı senin. Ne zaman birini anlatmaya kalksan gülümserdim ve sen o yumuşacık ses tonunla aynı şeyi söylerdin:
‘’Hayat böyle daha güzel, sen de denesene.’’
Sen de bir gezgindin aslında benim gibi, limandan limana sürüklenen iki gezgindik biz.
Hayattan payımıza düşen buydu ve çok geçmeden bir kez daha kanıtlandı ki, anıları yolculuklarla dolu olanlar için, kısacık mola yerlerinden başka bir şey değildi limanlar.
Gece yarısına bir saat vardı, dışarıda martılar çığlıkları ile karanlığa meydan okuyordu ve ay bir kez daha koca apartmanların ardına saklanmayı tercih etmişti.
Son kez gidiyordun artık, kırık hayatıma bıraktığın öykülerin yerine yenilerini koymak üzere.
Ve sabahı karşılamaktan başka çarem yoktu masumiyetini sonsuza kadar kaybettiğimi anladığım o gece, uykusuzluğumu yoldaş yaparak güneşi bekleyecektim