12-03-2007, Saat: 05:40 PM
1955’te, Kazablanka’nın biraz dışındaki bir köyde yaşayan Zehra Ebu Talip adlı Fas’li kadın ilk çocuğuna hamile kalır.
Doğuma 48 saat kala büyük bir acı içinde kıvranan Zehra hastaneye kaldırılır. Doktorlar, doğumun ancak sezeryanla gerçekleşebileceğini anne adayına bildirirler. Bu konuşmadan hemen sonra Zehra hastanede baska bir kadının sezeryanla doğum yaparken öldüğüne şahit olur. Aynı durumun kendi başına da geleceği korkusuyla hastaneden kaçar.
Devam eden günlerde, Zehra büyük doğum sancıları çeker ve bebek halen anne karnındadır. Birkaç gün sonra bebek hareket etmeyi keser ve acı diner.
Fas geleneklerine göre, bebek anne karnında sırf annenin onurunu korumak için uyuyabilir. Zehra da bu mistisizme inanır. Bebeğinin uykuya daldığına inanır ve hamileliği aklından silip çıkarır. 3 çocuk evlat edinir, kendisine torunlar bahşedilir.
Aradan çok uzun zaman geçer. Zehra 75 yaşına gelmiş ve acıları yeniden başlamıştır. Evlatlıklarından biri bu durumdan endişelenir ve annesini hemen bir uzmana, Rabat’a götürür. Doktor karın şişkinliğinin yumurtalıktan kaynaklanan bir tümörden dolayı olduğunu düşünerek, Zehra’ya ultrason çekimini uygun görür. Ultrason sonucunda kendisinin de açıklayamadığı bir kütle olduğunu görür ve Zehra’yı bir radyograf uzmanına havale ederek onun da fikrini almak ister. İkinci bir uzman incelemesinden sonra karın bölgesindeki kireçlenmiş kütlenin 46 yıl önce Zehra’nin hamile kaldığı bebeği olduğu anlaşılır.
Yumurtalar anne karnında anormal bir yerde (ektopik) döllenmiştir. Büyüyen cenin karın bölgesindeki plasenta’ya hayati organlarıyla tutunmuş ve bu gelişimi devam ettirmiştir.
Doktorlar ceninin anne karnından alınmasının ne kadar güvenli olacağı konusunda büyük bir sıkıntı yaşarlar. Cenin yaklaşık 4kg ağırlığında ve 42cm boyundadır.
Operasyon sonrasında ise ceninin tamamen taşlaştığı görülür. En şaşırtıcı olan ise ceninin kendi hayati organlarını ve karın duvarını eritip diş bölgenin sert bir cisim halini almasını sağlamasıdır.
Doğuma 48 saat kala büyük bir acı içinde kıvranan Zehra hastaneye kaldırılır. Doktorlar, doğumun ancak sezeryanla gerçekleşebileceğini anne adayına bildirirler. Bu konuşmadan hemen sonra Zehra hastanede baska bir kadının sezeryanla doğum yaparken öldüğüne şahit olur. Aynı durumun kendi başına da geleceği korkusuyla hastaneden kaçar.
Devam eden günlerde, Zehra büyük doğum sancıları çeker ve bebek halen anne karnındadır. Birkaç gün sonra bebek hareket etmeyi keser ve acı diner.
Fas geleneklerine göre, bebek anne karnında sırf annenin onurunu korumak için uyuyabilir. Zehra da bu mistisizme inanır. Bebeğinin uykuya daldığına inanır ve hamileliği aklından silip çıkarır. 3 çocuk evlat edinir, kendisine torunlar bahşedilir.
Aradan çok uzun zaman geçer. Zehra 75 yaşına gelmiş ve acıları yeniden başlamıştır. Evlatlıklarından biri bu durumdan endişelenir ve annesini hemen bir uzmana, Rabat’a götürür. Doktor karın şişkinliğinin yumurtalıktan kaynaklanan bir tümörden dolayı olduğunu düşünerek, Zehra’ya ultrason çekimini uygun görür. Ultrason sonucunda kendisinin de açıklayamadığı bir kütle olduğunu görür ve Zehra’yı bir radyograf uzmanına havale ederek onun da fikrini almak ister. İkinci bir uzman incelemesinden sonra karın bölgesindeki kireçlenmiş kütlenin 46 yıl önce Zehra’nin hamile kaldığı bebeği olduğu anlaşılır.
Yumurtalar anne karnında anormal bir yerde (ektopik) döllenmiştir. Büyüyen cenin karın bölgesindeki plasenta’ya hayati organlarıyla tutunmuş ve bu gelişimi devam ettirmiştir.
Doktorlar ceninin anne karnından alınmasının ne kadar güvenli olacağı konusunda büyük bir sıkıntı yaşarlar. Cenin yaklaşık 4kg ağırlığında ve 42cm boyundadır.
Operasyon sonrasında ise ceninin tamamen taşlaştığı görülür. En şaşırtıcı olan ise ceninin kendi hayati organlarını ve karın duvarını eritip diş bölgenin sert bir cisim halini almasını sağlamasıdır.