12-12-2007, Saat: 01:48 PM
Şimdi Herşey Bir Yana, Sen Sanki Gitmiş Gibi DeğiLsin. . . "Gittin. . !"
Gözlerim uyandığında hava kapalıydı. Rüzgar penceremde uğulduyordu. Bir süre boş boş oturdum yatağın içinde. Dün akşam ki konuşma geldi aklıma. Önce hala rüyadayım sanmıştım ama biraz kendime gelip gerçeklerin acı tokadını suratımda hissedince anladım artık olmadığını.Kalkıp kendime devam etmek için bir şeyler aradım, gövdemi aradım ve aradığım anda, aradığımdan fazlasını kaybettim. Sendin aradığım, bizi aradım. Sonrası bir karabasan gibiydi. Kısa bir an kendime gelemedim. Belki de sana en gereksinim duyduğum bu anda yaşamamana üzüldüm. Benimle yaşamamana, devam etmeyecek oluşuna. . .
Saatler sonrasında bir akşam üzeri sana etiğim " Dön bana " telefonlarının faturası geldi ama sen gelmedin. Bir son daha, yine yine gelmedin. Yorgun belleğim başıboş gezinirken faturada hatırladım, gitmiştin. Sustum. Ahizede kalan son kelimene kırıldım. Ardından bir yap-boz misalı dağıldı aklım. O son kelimeler. . ; çık git hayatımdan, unutulsun herşey dedin! . . Biz o herşeyi unutulmamak üstüne yaşamamışmıydık? Neden olmasın dedim ve sustum. Ah bir bilebilseydin ne sağnaklardan sonra sana kuruduğumu ve benim her ayrılıktan sonra seni daha çok sevmek gibi bir sabıkam olduğunu, unutmuştun. Bir şey hatırladım birden, birlikte öğrendiğimiz bir şey kalmıştı beynimin ücra bir köşesinde. Öğrendiğimiz, en yoğun olduğumuz anda bile duygularımızı, nasıl 160 karaktere sığdırabildiğimizdi. Oluyormuş demek demiştik sonra. Hatırladım. Ayrılık da oluyormuş demek dedim içimden, sustum. Sen hayatımdan çıkalı bir ağlama yanaklarımda, bana ait değil. . Doğru...vurulan düşer, ya vuran? . .
Bu sana ağladığım son gecem değil, ne de son günüm, ne de yılım olacak belki de. Düşündüm de senin ardından giden günlerin üstünden aylar geçti. Cevapsız kalan bir soru gibi anlamsız ve yüklemsiz aylar. Sen gideli... Sen gideli hergün, bugün son dedim, inleyeceğim dedim. Her adımımda sana ait farklı bir yaşam tükettim... Tükendim. Silmek istedim seni artık. Ama olmadı uğraştıkça, silik bir benliği hissettim bedenimde varolan, varolmaya çalışan. Ve karar verdim seni sensiz yaşatmaya, ben daha fazla yokolmadan. . .
Sen gideli bıkmadım, hergün havalandırdım hatıralarını, taze tuttum seni. Bir kuru defterdi sırdaşım. Seni anlatmıştım, sana ağlamıştım, sana yazmıştım tüm sevinçlerimi, sevgilerimi, hüzünlerimi ve ümitsizliklerimi. Ve sen gideli hep baştan başladım sana o defterle. Sayfaları teker teker çevirdim, sindire sindire okudum herşeyi en baştan, seni yeniden keşfetmek istedim, belki seni unutabilmek için ufak bir bahane dahi olsa bulurum umuduyla. Olmadı, yine olmadı. Bir bütün gibi düşünemedim seni. Bir tarafta birlikte geçirdiğimiz toz pembe anlarımız, bir yanda ayrılık rüzgarlarının esmeye başladığı kara zamanlarımız. Olmadı yine yapamadım. Kim farkeder? Ben, bir de sen gideli, denizin içine girer ağlarım. Oysa sen gitmeden önce deli ediyordu beni öleceğim. . .
Canım sıkılıyor sen gideli canım, ama çekmiyor da canım senin kadar kimseyi. Sen gideli senden ayrı ruhum, azrail seferinde avuç avuç üşüyor. . .
Derken sıcak bildiğim gözlerini yumuyorum gözlerimde, yanıyorum, kül oluyorum. Unutmuşum. Seni çok seviyordum. Öyle ki ardından koynunda bana ait biri yaşar, bende ise sana ait bir ömür, can misali seni bekler. Yoksa sanır mısın ölmek zordur? . .
Şimdi bomboş bir kişiyim. Bugün anladım, düşünmüyorum sen gideli. Sen gideli haber alınamadı aşktan; içimde anlatılmaz bir sıkıntı, kimbilir nerde ve ne zaman takıldı gözlerin başka birine ki dönmedin ve ben kendime gelemedim. Bir ağlama yanaklarımda, bana ait değil. Bu ağlama vardı ya; ömrümün elinde kalan süresi. Sen gideli bu cehenneme ağlıyor heryerim... Artık kar etmiyor acılar büyümeme. İnancımı yitirdiğim umutlarında kalıyor hayatım. Sen gideli ben tüm bu sensizlikler kadar yaşadım. . .
Sen gideli gidenler gitti. . Bir ben kaldım. . Bir adını aldım astım duvarıma. . Ağladım, Sustum. . Ve sen gideli başlayan birşey vardı. . Unuttum. . .
Neden böyleyim hala dersin neden? Seni her unutmaya çalışışımda sana yeniden başlıyorum işte olmuyor, yapamıyorum. Peki ya sen unutabildin mi beni? Kolayca fırlatabildin mi yüreğine çivilediğim yüreğimi. Ben yüreğimde hatıralarımızı saklamıştım, tebessümlerimizi, göz yaşlarımızı. Bir ömrü saklamıştım. Anılar yakanı bırakmaz kolay kolay..Nefretin de anısı olmalı. Nefret etmelisin benden ki ahım tutmalı. . .
Neden böyleyim hala dersin neden? Seni her unutmaya çalışışımda sana yeniden başlıyorum işte olmuyor, yapamıyorum. Peki ya sen unutabildin mi beni? Kolayca fırlatabildin mi yüreğine çivilediğim yüreğimi. Ben yüreğimde hatıralarımızı saklamıştım, tebessümlerimizi, göz yaşlarımızı. Bir ömrü saklamıştım. Anılar yakanı bırakmaz kolay kolay..Nefretin de anısı olmalı. Nefret etmelisin benden ki ahım tutmalı. . .
Sen gideli kimsenin, yerini tutamayacağını sanıyordum hep. Kimse görünmüyordu gözüme, yanımdan geçen her insan ince bir siluet gibi. Hayatımdaki en güzel şeyin sen olduğun zamanları özlüyorum, şu anda hayatımdaki en berbat şey olduğun için... Ve zaman... Yine kullanıyor o bir ucu acı, bir ucu umut veren mızrağını. Korkma, acılar yine bana dönüyor, ama her acıyla birlikte daha da kopuyorum senden. Uzaklaşıyorum bu yüreğime bir bıçak gibi saplanan yaranın failinden. Sana ağlamak basit geliyor artık, anılara ve... Hatırlamıyorum artık. Hatırlamak istemiyorum, hatırlamayacağım da. Ama unuttum da demeyeceğim asla, çünkü biliyorum unuttum demek bile hatırlamaktır. Sevgim belki zamana yenik düşecek ama tüm anılarım senin saklı olduğun, bizim saklı olduğumuz o defterde yeniden hayat bulacak. . .
Şimdi son bir sahne kaldı seninle yaşamamız gereken. Suç olan sevmekti, cezasıyla ayrılık. Seni sevmek bir ilkti, seninle yaşamak bir ilkti ve seni özlemek... İşte bir ilk daha; seninle ölmek. Ver elini, bir son daha, darağacındayım. Korkma! Bu iki kişilik öykünün sonunda, önce asılacak olan benim... Çünkü en çok ben sevdim. . .
BEN SEVDİM! . .
BEN SEVDİM! . .