12-12-2007, Saat: 08:38 PM
"Param var, malım var, şanım var, mevkim var; ama gel gör ki, iki
> >kaşık bulgur, bulgur pilavı yiyemiyorum" demişti üzüntüyle.
> >Domatesli bulgur pilavının yanında turşu ve soğan çok uzun zaman önce
> >yasak edilmişti ünlü işadamına. "Çok şükür bugünleri de gördüm
> >ama..."diye konuşmasını sürdüren ünlü sanayici "dünyanın en kudretli
> >adamı da olsan fark etmiyor..."diye eklemişti. Bir soğan, bir bulgur
> >bazen nelere bedel oluyor ....
> > Emel Sayın'ın hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta
> >başlayan yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün
> >geldiği nokta konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği
> >güzel, başarılı ve ünlü sanatçı "Bir tek şeye sızlıyor içim...Keşke bir çocuğum olsaydı"
> >derken gözleri dolu doluydu. "Bana hep daha çok gençsin, önce işin,
> >önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler. Ama keşke kimseyi dinlemeseydim.
> >Keşke kimseyi dinlemeseydim. .."
> >
> >Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. "Çok küçüktüm ve
> >babam kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu" diye
> >başladı anlatmaya.
> >"Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir
> >elbise yaptırmış. Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiğ i
> >için. Ama ben elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu
> >çirkin şeyi giymem diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba
> >en fazla altı yedi yaşındaydım.
> >Birden hiç beklemediğim bir şey oldu ve babam bana hayatımdaki ilk
> >ve son kez çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan yıllar geçti.
> >Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde oturabiliyor ve
> >istediğimi alabiliyorum. Babam öldükten sonra bir gün, babamın o
> >bakışı geldi aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle
> >isterdim ki...Babamı mutlu edebilseydim. "
> >
> >Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp
> >yazmamakta.. . Bir cesaret yazıyorum; Yeşim Salkım-Uzan idi o zamanki
> >soyadı-Levent' te yeşil bir villada, görkemli mobilyaların içinde
> >görkemli duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında
> >oturuyordu. Yapmak istediklerini anlatırken, çok çok uzun siyah
> >saçları kollarını, belini, boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam
> >da koyamadığım bir siyah şey vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke?
> >Yorgunluk? Her şey, herşey elinin altındaydı ama mutsuzdu besbelli...Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini sildi.
> >Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni görmedi.
> >Yan yanaydık oysa.
> >Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık saçları, gecenin
> >karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın, kocasının
> >elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu. Yanından geçip kendi
> >yoluma devam ederken düşündüm de...
> >
> >Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak
> >istediklerimiz, özlediklerimiz, pişman olduklarımız, onardıklarımız,
> >onaramadıkları mız...Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça,
> >çözemedikçe, yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi,
> >para,ün,güç...
> >Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne
> >idiyse...Bir çocuk, Sevildiğini bilmek, Bir vicdan rahatlığı, Bir
> >tabak pilav, Bir sağlıklı nefes...
> >Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise...
> >Can DÜNDAR
> >kaşık bulgur, bulgur pilavı yiyemiyorum" demişti üzüntüyle.
> >Domatesli bulgur pilavının yanında turşu ve soğan çok uzun zaman önce
> >yasak edilmişti ünlü işadamına. "Çok şükür bugünleri de gördüm
> >ama..."diye konuşmasını sürdüren ünlü sanayici "dünyanın en kudretli
> >adamı da olsan fark etmiyor..."diye eklemişti. Bir soğan, bir bulgur
> >bazen nelere bedel oluyor ....
> > Emel Sayın'ın hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta
> >başlayan yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün
> >geldiği nokta konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği
> >güzel, başarılı ve ünlü sanatçı "Bir tek şeye sızlıyor içim...Keşke bir çocuğum olsaydı"
> >derken gözleri dolu doluydu. "Bana hep daha çok gençsin, önce işin,
> >önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler. Ama keşke kimseyi dinlemeseydim.
> >Keşke kimseyi dinlemeseydim. .."
> >
> >Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. "Çok küçüktüm ve
> >babam kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu" diye
> >başladı anlatmaya.
> >"Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir
> >elbise yaptırmış. Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiğ i
> >için. Ama ben elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu
> >çirkin şeyi giymem diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba
> >en fazla altı yedi yaşındaydım.
> >Birden hiç beklemediğim bir şey oldu ve babam bana hayatımdaki ilk
> >ve son kez çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan yıllar geçti.
> >Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde oturabiliyor ve
> >istediğimi alabiliyorum. Babam öldükten sonra bir gün, babamın o
> >bakışı geldi aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle
> >isterdim ki...Babamı mutlu edebilseydim. "
> >
> >Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp
> >yazmamakta.. . Bir cesaret yazıyorum; Yeşim Salkım-Uzan idi o zamanki
> >soyadı-Levent' te yeşil bir villada, görkemli mobilyaların içinde
> >görkemli duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında
> >oturuyordu. Yapmak istediklerini anlatırken, çok çok uzun siyah
> >saçları kollarını, belini, boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam
> >da koyamadığım bir siyah şey vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke?
> >Yorgunluk? Her şey, herşey elinin altındaydı ama mutsuzdu besbelli...Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini sildi.
> >Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni görmedi.
> >Yan yanaydık oysa.
> >Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık saçları, gecenin
> >karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın, kocasının
> >elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu. Yanından geçip kendi
> >yoluma devam ederken düşündüm de...
> >
> >Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak
> >istediklerimiz, özlediklerimiz, pişman olduklarımız, onardıklarımız,
> >onaramadıkları mız...Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça,
> >çözemedikçe, yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi,
> >para,ün,güç...
> >Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne
> >idiyse...Bir çocuk, Sevildiğini bilmek, Bir vicdan rahatlığı, Bir
> >tabak pilav, Bir sağlıklı nefes...
> >Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise...
> >Can DÜNDAR