01-13-2008, Saat: 12:52 PM
Keşke daha önce tanısaydım seni...Elimi kimse tutmadan, gözüme kimse bakmadan.... Kimse girmeden ruhuma...
Yaptığım en büyük hata da bu ya zaten; hiç mi hiç haketmeyenlere kalbimin kapılarını açmak.İçeri girmelerine nasıl izin verdiysem, çekip gitmelerine de ses çıkartmamak... Fakat sen onlardan değilsin; farkındayım.
Başta demiştim ya işte “keşke”....
Keşke ilk sen tutsaydın elimi, ilk sen keşfetseydin gözlerimin derinliğini ve ruhum sadece seninle bir bütün olabilseydi...
Ayrıldığımızda öleceğimizi bilecek kadar, çok sevseydik birbirimizi.
Her anımızı birlikte yaşayıp,bir dünya yaratsaydık kendimizce...
Sigara içiyorum diye kızsaydın bana,sonra tartışıp sırt sırta dönseydik.Yanağıma kondurduğun ufak bir buseye karşılık, tebessüm etseydim sana.
Sımsıkı sarılıp gülseydik halimize...
İstanbul’u yaşasaydık birlikte. Bu koskoca kent küçük gelseydi bize. Karnımız acıkınca dürüm yiyip Bostancı’da, Ortaköy’de kahvelerimizi içseydik boğaza karşı. Martılara simit atıp, kanat çırpışlarında can bulsaydık yeniden. Çamlıca’ya çıkıp gün batımında; yeşil ışığı görmeye çalışsaydık güneşin kızıl tonları içinde... Göremesekte yemin verseydik birbirimize “ömrümüzün sonuna dek ayrılmamak için”. Kız kulesini seyrederken Üsküdar sahilinde, üşüseydik gecenin bir yarısı...
Yanında yatarken bile özleseydim seni. Saçlarımı okşarken şiirler okusaydın bana Ümit Yaşar Oğuzcan’dan. Her yeni doğan güneş, dahada büyütseydi aşkımızı...
Diyorum ya hep “keşke” diye...
Şimdi yanımda olmasanda, sana dokunamasamda; bir parçamın sen olduğunu, sensizliğin ölüm olduğunu ve seni delice sevdiğimi yazarak, kalbimin şişesine koyuyorum bu mektubu.
Sana yolluyorum ve gidiyorum...