01-13-2008, Saat: 05:18 PM
Çok sevdiğim bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim...
Kumsalda ellerinde kürek, kova, kalıplarla kum kaleler yapan çocukları bilirsiniz. Belki sizde yaptınız, ne eğlenceli iştir. Sıcacık güneş,dalga sesleri ve deniz kokusu...
Kale; surlarıyla, kapı pencereleriyle tamamlanırken verilen emek , diğer çocuklara karşı yıkılmasın diye korunur kahramanca...
Ve olan olur ve bir dalga gelip siler süpürür kaleyi. Islak kumdan başka bir şey değildir artık o muhteşem kaleden geriye kalan...
Sanki hiç yapılmamış gibi, eser bile kalmaz o surlardan, köprülerden...
Çocuk üzülür o an, emek verileni yitirmenin sıkıntısını tadar. Belki orda olsak teselli veririz "üzülme yenisini yaparsın" diyerek.
İnsan da aynı böyle emek verir dostluklarına kale yapan çocuklar gibi ve hiç yıkılmayacak bir kale gibi görür başta her sevdiğini,sevgilisini, eşini, arkadaşını, dostunu ...
Ola ki o kale yıkılırsa ,dünyası da yıkılır, acı duyar. Emek ne denli fazlaysa, içindeki acı da o denli yoğun olur. Sevgisini, ilgisini vermiş, çok şeyini paylaşmıştır acı tatlı,gülmüştür ağlamıştır. Yıllarını vermiştir belki ve bitince üzülür, kızar...
Kale gibi O'nun içinden de bir şeyler akıp gider ve belki de hiç geri gelmemek üzere....
Ve sevgilerinde hayal kırıklığı yaşadığında, çoğunlukla kapalı tutar kapılarını, ortada dalga olmasa bile... Bir daha kimseye güvenmeyecek, bir daha sevmeyecek kimseyi, katı olacak ki; yıkılmasın surlu duvarları,kabuğu taş gibi sert olsun ki; çatlaklar olmasın ve o yakıcı acı sızamasın içerlere...
Sonunda teslim olur ve bir daha kale yapmamaya yemin eder... Öyle ya, uzak durursa insanlardan,sevmezse kimseleri, acı ihtimali de bir o kadar yoktur. Ama belki çok daha güzel ,imrenilesi kaleler yapabilecekken pes etmiştir ve yapacağı daha güzel kalelerini görmenin muazzam hazzını tadamayacaktır.
Bunu başaranları içten içe gıpta ederek izleyecektir.
Candan , çıkarsız dostluklar görünce içi sızlayıp izlemektense, yaşamak isteyecektir belki de... Ama o farklı bir yol seçmiştir kendine daha ilk kalesi yıkıldığında... Bunu denemeyecektir.
Oysa kumdan kaleler yapmalı insan; yıkılsa da, şöyle geçip karşısına seyretmeli yok olurken saygıyla ve gülümseyerek, dalgalarla, güneşle, hayatla iç içe olmanın tadına varmalı, dalgaların götürdüğü kale de kendi becerisini görmeli, ne yapıp ,ne yapamayacağını bilmeli, geliştirmeli kendisini en iyi kaleleri yapmak içi. Kaleleri tanımalı, kendisini tanımalı...
Hatta kıyıya yapıp kum kalesini, onun yıkılışından da bir şeyler öğrenmeli olgunca... Ya da hiç olmazsa vazgeçmek yerine biraz daha uzağa kurmalı kalesini yıkılmayacak bir yere... Ama asla vazgeçmemelidir yıkılırsa endişesiyle kurduğu kaleler...
Kumsalda ellerinde kürek, kova, kalıplarla kum kaleler yapan çocukları bilirsiniz. Belki sizde yaptınız, ne eğlenceli iştir. Sıcacık güneş,dalga sesleri ve deniz kokusu...
Kale; surlarıyla, kapı pencereleriyle tamamlanırken verilen emek , diğer çocuklara karşı yıkılmasın diye korunur kahramanca...
Ve olan olur ve bir dalga gelip siler süpürür kaleyi. Islak kumdan başka bir şey değildir artık o muhteşem kaleden geriye kalan...
Sanki hiç yapılmamış gibi, eser bile kalmaz o surlardan, köprülerden...
Çocuk üzülür o an, emek verileni yitirmenin sıkıntısını tadar. Belki orda olsak teselli veririz "üzülme yenisini yaparsın" diyerek.
İnsan da aynı böyle emek verir dostluklarına kale yapan çocuklar gibi ve hiç yıkılmayacak bir kale gibi görür başta her sevdiğini,sevgilisini, eşini, arkadaşını, dostunu ...
Ola ki o kale yıkılırsa ,dünyası da yıkılır, acı duyar. Emek ne denli fazlaysa, içindeki acı da o denli yoğun olur. Sevgisini, ilgisini vermiş, çok şeyini paylaşmıştır acı tatlı,gülmüştür ağlamıştır. Yıllarını vermiştir belki ve bitince üzülür, kızar...
Kale gibi O'nun içinden de bir şeyler akıp gider ve belki de hiç geri gelmemek üzere....
Ve sevgilerinde hayal kırıklığı yaşadığında, çoğunlukla kapalı tutar kapılarını, ortada dalga olmasa bile... Bir daha kimseye güvenmeyecek, bir daha sevmeyecek kimseyi, katı olacak ki; yıkılmasın surlu duvarları,kabuğu taş gibi sert olsun ki; çatlaklar olmasın ve o yakıcı acı sızamasın içerlere...
Sonunda teslim olur ve bir daha kale yapmamaya yemin eder... Öyle ya, uzak durursa insanlardan,sevmezse kimseleri, acı ihtimali de bir o kadar yoktur. Ama belki çok daha güzel ,imrenilesi kaleler yapabilecekken pes etmiştir ve yapacağı daha güzel kalelerini görmenin muazzam hazzını tadamayacaktır.
Bunu başaranları içten içe gıpta ederek izleyecektir.
Candan , çıkarsız dostluklar görünce içi sızlayıp izlemektense, yaşamak isteyecektir belki de... Ama o farklı bir yol seçmiştir kendine daha ilk kalesi yıkıldığında... Bunu denemeyecektir.
Oysa kumdan kaleler yapmalı insan; yıkılsa da, şöyle geçip karşısına seyretmeli yok olurken saygıyla ve gülümseyerek, dalgalarla, güneşle, hayatla iç içe olmanın tadına varmalı, dalgaların götürdüğü kale de kendi becerisini görmeli, ne yapıp ,ne yapamayacağını bilmeli, geliştirmeli kendisini en iyi kaleleri yapmak içi. Kaleleri tanımalı, kendisini tanımalı...
Hatta kıyıya yapıp kum kalesini, onun yıkılışından da bir şeyler öğrenmeli olgunca... Ya da hiç olmazsa vazgeçmek yerine biraz daha uzağa kurmalı kalesini yıkılmayacak bir yere... Ama asla vazgeçmemelidir yıkılırsa endişesiyle kurduğu kaleler...