02-03-2008, Saat: 10:27 AM
[b]İnönü'ye öyle yakışırdı ki kar.
Çimenler ışıldar, buz tutardı kapalıdaki [/b][b]taraftarlar[/b]...
Kimse davul çalmaz belki ama
Çok davul çalınsın kapalıda
Diye yapılmış
Siyah beyaz davullar...
Alnının ortasında
Ciddi bir holigan asabiyeti.
Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
Bu cefa, bu sevdayla bitmezmiş sevmek.
Bir takımı sevmekse aşk, o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
Ama Tanrım neyi?)
Kazanın önü çatlak mozaik.
Bel kemiğine tehdit.
Tahta masalar üstünde
Çok sigara içen taraftarlar.
Bir daha asla yaşayamayacağı
Günleri teğet geçerken
Hep onu sevmeyen oyuncuları severek
Hep onları sevenlerin gözlerinden
Kalabalıklara kaçarak,
Karışarak holiganizm ruhundan yalnızlıklara,
Soğuk maçlarda çatlamış ellerini
Kanyak şişesine dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
Yaşasın Çarşı’nın sevgililiği!)
Soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan.
Tribünde kartal,
Şehirde çapulcu sayılan,
Kazan'ın büyük Efesleri
Köyiçi’nin sıcak nefesi,
Abbasağa’nın soğuk geceleri,
Hülasa kente hukuk mukuk okumaya
Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
Tribün çocukları.
[b]İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Buz tutardı tribündeki taraftarlar...
(belki locaya kar seyretmeye çıkar diye
Kodamanlar)
Çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
“kar da maça gitme” mevzuu
Ultra Japonlara yeterince ilginç gelmemiştir.
Hiçbir şey kapalı bir stad kadar
Hüzünlü gelmez insana İstanbul’da.
“yoksa bugün bir maç olmayacak mı” duygusu çöker bütün Beşiktaş’a.
Kimse davul çalmaz belki.
Belki bu maç hiçbir zaman o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir köfte ekmekte, o stad yolundaki üçüncü sınıf tezgâhın
Tadını vermeyecek bir daha.
Çok daha iyilerini yedim sonra,
Bizzat restaurantlarda hatta.
Ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya.
İnönü’ye Öyle yakışırdı ki kar.
Çok yabancı bir soluk duyulur bazı
Kendini bilinmez bir kaç beş binin dilinin ıslığından.
Anla ki sıkıldı bizim yönetimdeki lavuklar.
Öyle deme!
Beşiktaş'ı sevmeyene bir zulümdür!
Bu kadar insanın neden Beşiktaş'ı sevdiğini anlamadan,
Beşiktaş’ta yaşamak.
Yollarına hep sevdiğimiz futbolcuların (Pascal Nouma) adlarını vermediler ama biz her duvara
Bilvesile onların adını yazarak yaşadık.
Siyah ve Beyazdan bir dünya.
Yaşadıkça yaşanılası gelen
O tuhaf meşale kokusunda!
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar...
Bir simitten bir sürü karın doyuran,
Maç anında kapalıda bağıran,
Bağırarak karnı doyan, doydukça bağıran.
Rakıyı bol sulu içen!
Dokunmasın diye değil!
Çabuk bitmesin Hasbi’nin tekel rakısı.
Hep çarşaflara bakarak,
Hep çarşaflardan hayata bakarak.
Hem Bob Marley'i hem Erkin Koray'ı
Aynı anda sevmeyi başararak,
Çarşı’nın eski pankartlardan yaptığı pankartları çok beğenmeyerek ama
Yine de bu tasarrufunu takdir ederek.
Boynu hep siyah beyaz bir atkının içinde saklıyken,
Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
Yürüyen...
Taraftarlar.
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Buz tutardı kapalıdaki taraftarlar...
Biz, şimdi sabah erkenden kapalı bir kuruyemişçi
Dükkânının -ki bütün plan Kazan’ın yanında
Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip
Yanı sıra alkol içmektir-
Kötü ışıklandırılmış vitrininden umutsuzca içeri bakan,
Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
Merhabadan çok “çıkar ulan kimliğini” denmiş,
—yani sistem kendi verdiği kimliği
Zırt pırt geri istemektedir-
Oturduğu semt yüzünden
Doğuştan kavgacı zannedilen ama
Pek çoğu kavgadan nefret eden
Kavgacı, esmer, cesur, korkak
Çoğu fanatik çoğu holigan çocuklardık...
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Ha sonra belki Çarşı’da ki ağabeylerinin aklına,
Hiçbir şairin aklına gelmeyecek
—çünkü hiç bir şair Beşiktaş’ı
O'nlar kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
Kar altındadır varoşlar
hasretim, nazlıdır Beşiktaş.....
Ağabeyler! Yine siz bilirsiniz ama
Hangi maçtan sonra bir Beşiktaşlı ölmüşse
İşte o, en netameli aydır bence.
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Taraftarlar...
Şimdi ve sonra ne zaman semtime kar yağsa
Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.[/b]
Çimenler ışıldar, buz tutardı kapalıdaki [/b][b]taraftarlar[/b]...
Kimse davul çalmaz belki ama
Çok davul çalınsın kapalıda
Diye yapılmış
Siyah beyaz davullar...
Alnının ortasında
Ciddi bir holigan asabiyeti.
Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
Bu cefa, bu sevdayla bitmezmiş sevmek.
Bir takımı sevmekse aşk, o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
Ama Tanrım neyi?)
Kazanın önü çatlak mozaik.
Bel kemiğine tehdit.
Tahta masalar üstünde
Çok sigara içen taraftarlar.
Bir daha asla yaşayamayacağı
Günleri teğet geçerken
Hep onu sevmeyen oyuncuları severek
Hep onları sevenlerin gözlerinden
Kalabalıklara kaçarak,
Karışarak holiganizm ruhundan yalnızlıklara,
Soğuk maçlarda çatlamış ellerini
Kanyak şişesine dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
Yaşasın Çarşı’nın sevgililiği!)
Soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan.
Tribünde kartal,
Şehirde çapulcu sayılan,
Kazan'ın büyük Efesleri
Köyiçi’nin sıcak nefesi,
Abbasağa’nın soğuk geceleri,
Hülasa kente hukuk mukuk okumaya
Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
Tribün çocukları.
[b]İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Buz tutardı tribündeki taraftarlar...
(belki locaya kar seyretmeye çıkar diye
Kodamanlar)
Çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
“kar da maça gitme” mevzuu
Ultra Japonlara yeterince ilginç gelmemiştir.
Hiçbir şey kapalı bir stad kadar
Hüzünlü gelmez insana İstanbul’da.
“yoksa bugün bir maç olmayacak mı” duygusu çöker bütün Beşiktaş’a.
Kimse davul çalmaz belki.
Belki bu maç hiçbir zaman o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir köfte ekmekte, o stad yolundaki üçüncü sınıf tezgâhın
Tadını vermeyecek bir daha.
Çok daha iyilerini yedim sonra,
Bizzat restaurantlarda hatta.
Ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya.
İnönü’ye Öyle yakışırdı ki kar.
Çok yabancı bir soluk duyulur bazı
Kendini bilinmez bir kaç beş binin dilinin ıslığından.
Anla ki sıkıldı bizim yönetimdeki lavuklar.
Öyle deme!
Beşiktaş'ı sevmeyene bir zulümdür!
Bu kadar insanın neden Beşiktaş'ı sevdiğini anlamadan,
Beşiktaş’ta yaşamak.
Yollarına hep sevdiğimiz futbolcuların (Pascal Nouma) adlarını vermediler ama biz her duvara
Bilvesile onların adını yazarak yaşadık.
Siyah ve Beyazdan bir dünya.
Yaşadıkça yaşanılası gelen
O tuhaf meşale kokusunda!
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar...
Bir simitten bir sürü karın doyuran,
Maç anında kapalıda bağıran,
Bağırarak karnı doyan, doydukça bağıran.
Rakıyı bol sulu içen!
Dokunmasın diye değil!
Çabuk bitmesin Hasbi’nin tekel rakısı.
Hep çarşaflara bakarak,
Hep çarşaflardan hayata bakarak.
Hem Bob Marley'i hem Erkin Koray'ı
Aynı anda sevmeyi başararak,
Çarşı’nın eski pankartlardan yaptığı pankartları çok beğenmeyerek ama
Yine de bu tasarrufunu takdir ederek.
Boynu hep siyah beyaz bir atkının içinde saklıyken,
Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
Yürüyen...
Taraftarlar.
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Buz tutardı kapalıdaki taraftarlar...
Biz, şimdi sabah erkenden kapalı bir kuruyemişçi
Dükkânının -ki bütün plan Kazan’ın yanında
Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip
Yanı sıra alkol içmektir-
Kötü ışıklandırılmış vitrininden umutsuzca içeri bakan,
Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
Merhabadan çok “çıkar ulan kimliğini” denmiş,
—yani sistem kendi verdiği kimliği
Zırt pırt geri istemektedir-
Oturduğu semt yüzünden
Doğuştan kavgacı zannedilen ama
Pek çoğu kavgadan nefret eden
Kavgacı, esmer, cesur, korkak
Çoğu fanatik çoğu holigan çocuklardık...
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Ha sonra belki Çarşı’da ki ağabeylerinin aklına,
Hiçbir şairin aklına gelmeyecek
—çünkü hiç bir şair Beşiktaş’ı
O'nlar kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
Kar altındadır varoşlar
hasretim, nazlıdır Beşiktaş.....
Ağabeyler! Yine siz bilirsiniz ama
Hangi maçtan sonra bir Beşiktaşlı ölmüşse
İşte o, en netameli aydır bence.
İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar
Çimenler ışıldar,
Taraftarlar...
Şimdi ve sonra ne zaman semtime kar yağsa
Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.[/b]