02-06-2008, Saat: 10:58 PM
Bulutlar birbirlerini kovalarcasına geçiyordu gümüş bir tepsiyi andıran dolunayın sağından, solundan ve de üzerinden. Rüzgar hızlı bir ritimden esmekte idi günden kalma pisliği etrafa savururken ve çıkmaz sokağın çıplak ağacı dallarını hırpalamakta idi bu ritmi yakalamak isterken.
Geceye dair her şey ayakta iken ve ürkütmekteyken müdavimi olmayanları sesleriyle, aceleci bir çift topuklu ayakkabı, yırtılırcasına çınlayan ses telleri ve keskin bir çelik var gücüyle senfoniye katıldı. Biraz sonra, bulutları nihayet kovalayabilen dolunay karo taşlı kaldırımı görmek isterken yerde boylu boyunca uzanmış bir kadın bedeniyle karşılaştı. Kadının kızıl saçları alev alev yakıyordu yeri; yeşil gözleri donup kalmıştı açıldığı yerde ve kaynamış taşıyordu barsakları karnından. Derken, damarlardan fışkıran kan taze ölünün narin bedeninde kıvrıla kıvrıla zemine ulaştı, kaldırımı yaladı. Sonra kaldırım taşlarının arasından yolunu buldu, toprağa sızdı. Böylece taze ölü katillerine takdim edilmiş oldu.
Toprağa sızan kanın kokusu mezar böceklerinin keskin burnunu çok geçmeden şenlendirdi. Aşağı alemi çılgınca bir telaş aldı. Ağızlarının suları akan mezar böcekleri tepinmeye başladılar taze ölünün etine, kanına, iliğine doyacak olmanın heyecanı ile. Her bir mezar böceğinin her bir tepinişi bir kırmızı toprak tanesini yerden havalandırdı. Rüzgar her bir taneyi tek tek tutup dolunaya yapıştırdı. Gece biterken karo taşlı kaldırım gibi dolunay da kanamıştı.
Taze ölü gün ağarınca dehşet dolu bakışlarla selamlandı. Önce plastiğe ardından kefen bezine dolandı. Nihayetinde toprak, taze ölüyü soğuk mermerin şahitliğinde yuttu. Ve böylece taze ölü katillerinin acımasız ellerine bırakılmış oldu.
İşte her ne zaman ayın üzerinde kan varsa, anlayın ki bir can yitmiştir ve doymak bilmez mezar böcekleri iyi bir ziyafet çekmek üzeredir. Üzülün ve de, taze ölü için; onun lezzeti henüz canını unutmadığındandır. Korkun daha önemlisi; mezar böceklerinin ziyafet sofrası hepimizin er ya da geç süsleyeceği yerdir.
Geceye dair her şey ayakta iken ve ürkütmekteyken müdavimi olmayanları sesleriyle, aceleci bir çift topuklu ayakkabı, yırtılırcasına çınlayan ses telleri ve keskin bir çelik var gücüyle senfoniye katıldı. Biraz sonra, bulutları nihayet kovalayabilen dolunay karo taşlı kaldırımı görmek isterken yerde boylu boyunca uzanmış bir kadın bedeniyle karşılaştı. Kadının kızıl saçları alev alev yakıyordu yeri; yeşil gözleri donup kalmıştı açıldığı yerde ve kaynamış taşıyordu barsakları karnından. Derken, damarlardan fışkıran kan taze ölünün narin bedeninde kıvrıla kıvrıla zemine ulaştı, kaldırımı yaladı. Sonra kaldırım taşlarının arasından yolunu buldu, toprağa sızdı. Böylece taze ölü katillerine takdim edilmiş oldu.
Toprağa sızan kanın kokusu mezar böceklerinin keskin burnunu çok geçmeden şenlendirdi. Aşağı alemi çılgınca bir telaş aldı. Ağızlarının suları akan mezar böcekleri tepinmeye başladılar taze ölünün etine, kanına, iliğine doyacak olmanın heyecanı ile. Her bir mezar böceğinin her bir tepinişi bir kırmızı toprak tanesini yerden havalandırdı. Rüzgar her bir taneyi tek tek tutup dolunaya yapıştırdı. Gece biterken karo taşlı kaldırım gibi dolunay da kanamıştı.
Taze ölü gün ağarınca dehşet dolu bakışlarla selamlandı. Önce plastiğe ardından kefen bezine dolandı. Nihayetinde toprak, taze ölüyü soğuk mermerin şahitliğinde yuttu. Ve böylece taze ölü katillerinin acımasız ellerine bırakılmış oldu.
İşte her ne zaman ayın üzerinde kan varsa, anlayın ki bir can yitmiştir ve doymak bilmez mezar böcekleri iyi bir ziyafet çekmek üzeredir. Üzülün ve de, taze ölü için; onun lezzeti henüz canını unutmadığındandır. Korkun daha önemlisi; mezar böceklerinin ziyafet sofrası hepimizin er ya da geç süsleyeceği yerdir.