:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Salat ve Selam Senin İçindir Ey Nebi
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Efendiler Efendisi’ne (Sallallahu aleyhi ve sellem) her fırsatta salât u selam getirmemiz ona karşı vefamızın gereğidir. Çünkü, salâtu selamlarla onu her anışımız, hem onun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir.

Efendiler Efendisi’ne (Sallallahu aleyhi ve sellem) salât u selâm okumakla, ahd-ü peymanımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dahil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz.

“Seni andık, Seni düşündük; ALLAH'a (Celle celaluhu) Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demiş ve “Dahilek ya RasulALLAH / Bizi de nurlu halkana al ey ALLAH’ın Rasulü!..” (Sallallahu aleyhi ve sellem) talebimizi tekrar ederek onun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz.


Salât u selam'a Efendimiz’den (Sallallahu aleyhi ve sellem) daha çok biz muhtaç bulunuyoruz. Ona müracaatımızla mevcudiyetini, büyüklüğünü kabullenmiş ve küçüklüğümüzü, hiçliğimizi ilan etmiş; aczimiz ve fakrımızla beraber, şiddetli ve çok büyük bir günün endişesiyle melce ve mencâ olarak Resul-ü Ekrem’e (Sallallahu aleyhi ve sellem) dehalet etmiş, arz-ı ihtiyaç ve arz-ı halde bulunmuş oluyoruz.


“Salât”, tebrik, dua, istiğfar, rahmet gibi anlamlara gelmektedir. Salât kelimesinin çoğulu “salavât”tır. Kur’ân’da buyurulur ki:


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيم


“ALLAH ve O’nun melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey mü’minler, siz de Ona salât (ve dua) edin ve samimiyetle selam verin.” (Ahzab/56)

Bu âyeti kerimeyle, Peygamberimize salât ve selamlar getirip hürmetlerini arz etmek her müslümanın yapması gerekli olan bir görevdir. Her müslüman en azından “Âllâhümme salli alâ Muhammed - ALLAH'ım (Celle celaluhu) rahmet ve bereketin Efendimiz Hazreti MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem) üzerine olsun” diyerek salât getirmek mecburiyetindedir.


Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem):

“Yanında benim adım anılıp da bana salât getirmeyen kişinin burnu sürtülsün, hakarete uğrasın.” buyurmuştur. Bu hususta; bazı alimler, “Hz. Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) adı ne kadar anılırsa anılsın bir defa salât edilmesi yeterlidir.” derken, alimlerin çoğunluğu ise, “Efendimiz’in(Sallallahu aleyhi ve sellem) adı her anıldığında salât u selam getirilmesi gereklidir.” demiştir. Bazıları, insanın, ömründe bir kere salât u selam getirmesinin vâcib olduğunu söylerken, İmam ŞÃ¢fi (rahmetullahi aleyh) gibi kimseler de nâm-ı celil-i MUHAMMEDî (Sallallahu aleyhi ve sellem) her anıldığında hemen salat u selamla Ona senada bulunmak gerektiği kanaatindedirler.


Salat u selam meselesine vefa borcu nazarıyla bakmak lazım. Efendimiz’e karşı borçluyuz. ALLAH (Celle celaluhu), bazılarımız için ağır gelebilecek şekilde her an o borcu ödüyor olma şuuru içinde bulunmakla bizi mükellef kılmamış.

Her an O’nu hatırlıyor olma, O’na hiç durmadan salât u selam getirme teklifinde bulunmamış. Fakat, biz zaten O’nun getirdiği dinin hükümlerine riayet ettiğimizde bir yönüyle O’na karşı medyuniyetimizi de sürekli dile getirmiş oluyoruz. Günde beş defa minarelerimizden olduğu gibi gönüllerimizden de yükselen ezanımızı düşünelim. Her namaza yürüyüşümüzde,

“Gök nûra gark olur nice yüz bin minareden, Şehbâl açınca rûh-u revân-ı Muhammedî; Ervah cümleten görür “ALLAHu Ekber”i, Aks eyleyince arşa lisân-ı Muhammedî.” (Yahya Kemâl) sözlerinin hakikatini seslendiriyor ve önce ezanla vefamızı ilan ediyoruz.


Zât-ı Uluhiyet’in yanında Efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) nâm-ı celîlini de anıyoruz. “Lâ ilahe illALLAH”ın, “MUHAMMEDün rasûlullah “tan ayrılamayacağını, şehadetin ancak ikisini beraber söylemekle gerçekleşmiş olacağını gösteriyoruz.

Üstad Hazretleri’nin de Mektubât’da belirttiği gibi, kelime-i şehadetin iki kelâmının birbirinden ayrılamayacağını, onların birbirini tazammun ve isbat ettiğini, biri birisiz olmayacağını ifade ediyoruz. Evet, madem Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) Hâtemü’l-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette O, bütün vusûl yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler: “Ey Sâdî! MUHAMMED’i (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek almadan bir kimsenin selâmet ve safâ yolunu bulması imkânsızdır.”


Gözümüz Seninle aydın Ya ResulALLAH


Cenabı Hakk’ın isminin yanında Efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) de adının bulunmasıyla alakalı Endülüslü büyük alim Kadı Iyaz, Şifa-i Şerif’inde şunu nakleder:

Hazreti Âdem (aleyhi's- selam), kendisine yasaklanan meyveden yedikten sonra Cenâbı ALLAH’a (Celle celaluhu) Efendimiz’i (Sallallahu aleyhi ve sellem) şefaatçi ederek yalvarmış;

“MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem) hürmetine beni affet!” demiştir. ALLAH'ın (Celle celaluhu), “Sen MUHAMMED’i (Sallallahu aleyhi ve sellem) nereden biliyorsun?” sorusuna karşılık da, “Ben, Cennet’in kapısında ‘Lâ ilâhe illALLAH, MUHAMMEDun rasûlullah’ yazısını gördüm. İsmi, Senin İsm-i Şerifi’nin yanında anılan biri, Sen’in yanında en kıymetli olsa gerek!” şeklinde cevap vermiştir.

Bazı kitaplarda rivayet edildiğine göre, ezanı işiten kimse, birinci “Eşhedü enne MUHAMMEDen Rasûlullah” denilince: “Sallallahu aleyke ya RasûlALLAH = ALLAH (Celle celaluhu) sana salât etsin, ey ALLAH’ın (Celle celaluhu) Peygamberi!” der.

İkinci defa, “Eşhedü enne MUHAMMEDen Resûlullah” denilirken de “Karret aynî bike, ya RasûlALLAH = Gözüm seninle aydın oldu/olsun, ey ALLAH’ın (Celle celaluhu) peygamberi!” der. Bunları söylerken de, baş parmaklarının uçlarını öperek gözlerine sürer ki, bunun müstahab olduğu ifade edilir.

Gözüm seninle aydın oldu... ne güzel bir söz. Hani, Türkçemizde “göz aydınlığı” tabirini kullanırız.. çocuğu doğana, oğlu askerden gelene, evladını evlendirene... hep “gözünüz aydın olsun” deriz ya!. İşte “Karret aynî bike ya RasûlALLAH” sözünün karşılığı da aynı manadır. Yani, onun nam-ı celilinin her ilan edilişinde âdetâ yeni bir viladete, yeni bir vuslata ve bambaşka bir şeb-i arûsa şahit oluyor gibi

“Ya Rasûlullah, Seninle gözümüz aydın oldu” deriz: Sen geldin her şey karanlıktan kurtuldu, her varlık ışığa gark oldu. Sen geldin, gözlerimizin içi aydınlandı, kalbimiz aydınlandı, dünya aydınlandı, ukbaya giden yollar aydınlandı. Sen geldin, yürüdüğümüz yollar nurlandı, adımımızı atacağımız, ayağımızı basacağımız yerler aydınlandı.
__________________
Allah(c.c.) razı olsun.Rabbim zatına hayırlı kul,Resulüne hayırlı ümmet eylesin bizleri inşallah. Dua ile vesselam...