03-10-2008, Saat: 10:11 PM
Aslında iyi geçmedi günüm...zaten iyinin de adı yok aslında bende...evet gün yaşanıyor,çalışılıyor,koşturuluyor dahası günün içi bir şekilde dolduruluyor sevgili arkadaşım...
Ama biz çıkmazlarımızı devamlı yanımızda taşıdığımız zaman,hüznün kronikliğini kabullendiğimiz zaman asıl ortaya çıkan sade yaşanmışlıklar olduğu...
Ben şuna inanıyorum...bir insan kendine karamsarım diyebiliyorsa tünelin ucundaki ışığı mutlaka görmüş demektir...Herkes hayatı boyunca "ben" kelimesinin peşinde koşar...Ya "ben" olunacaktır ya da bir "ben" uydurulacaktır...Özümüz o kadar ilginç oyunlar oynar ki ebe kıvamında yinelenirken hayatta...Çevrendeki insanları,sevgilini, yakın dostlarını ya da en azından bir şeyler paylaştığın kişileri düşünürsün,kendi bedeninin içindeki özün o ruhlarla nasıl yan yana olabildiklerini mesela...Sanki kocaman bir elek vardır ve zaman geçtikçe en ince ayrıntılarımızdan oluşan ruhlar dökülür bahçene bir bir.. ve adına sevdiklerim dersin...
Ya da öyle bir gölge çıkar karşına ki tüm heyecanlarında kekemelersin...Bir kaç dakikada değişebilir her hayat... İster karamsarlıkla ister tersiyle hiç farketmez...
Mesela ben yıllardır bir rengin hem peşinde hem içinde debelenirken bulurum kendimi...ismi ve kokusu siyahtır bu rengin...rahatlarım içindeyken..ama karamsarında siyahı değildir bu,heyecanlarım bu renkle gebelenmiştir,kendi içinde başka siyahlar doğurmaktadır her gün ve yaşam bu rengin üstünde açık kalmaktadır...Kelimelerim boyalı çıkar dudaklarımın arasından...Hiç bilmediğim ya da tahmin edemediğim zamanlarda...aşk bende siyah bir bilgeliktir...
Bunları sana yazıyorum çünkü özünün bir karşılığı olmalı...İçinde taşıdığın tedirginliğin rengi gibi..ya da kendine karşı acımasızlığının giysileri gibi...Sıkılganlık da sevilebilir, gerçek anlamı öğrenildiğinde...Oysa o da yaşanmışlığın değersiz ya da unutulmuş anları gibidir...Mutluluğun yakın akrabasıdır...Aynı geni taşırlar,aynı uçuculuğu ve onların varolmaları zamanın içindeki anların yer değiştirmesi kadar çabuktur...ama çabuk ürer,çabuk ölürler...
İnan bana yaşamın içinde birazcık kısıtlanmışlık, birazcık
sıkılganlık hissediyorsan bana göre nedeni budur...Sen kendi içindeki yer değişmelerinle,yörünge geçişlerinle bir kalemin üzerindeki yaşanmışlıkları üfleyip,kelimeleri dillendirebilirsin...
İlhan İrem'in bir kitabının arkasında şu satırlar yazıyordu:"ben bu kitabı katastrof sonrası ayakta kalabilenler için yazdım...
"(P.S.: burada katastrof diye geçen kelimeyi -ki bana göre- insanın içinde oluşan en büyük fırtınalardan birisi olarak adlandırmış... gerçekten de bir büyük ve yıkıcı bir fırtına çeşidi anlamında..)
...yıllar önce okumuştum bu kitabı...ve şimdilerde insanı gerçekten ayakta tutanın içindeki fırtınalar olduğunu görüyorum..
Ve şundan da eminim ki bir insanın içinde bulutlar birleşiyorsa dahası bir fırtınanın alt yapıları oluşuyorsa, mutlaka bir şekilde bir yerlere yağacaktır...
içindeki tedirgin tebessümü kaybetmemeyi dene...
-alıntı-