:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Şimdi dillerim lâl ve ömür boyu susuyorum...!!!
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3
[b]ciciulenl1.jpg

[b]Koynunda can verecek hasretime son satırlarım...


Sevgilim, son kez yüreğimi parmak uçlarıma bırakıp seni ve kendimi yazıyorum. Gözlerin, Cennetimin ışığıydı.Yüreğin, yüreğimin dile gelen satırlarıydı. Ama sen beni duygularını sömüren olarak bil ne olur. Sana yazdıklarımı, dilsiz şair olma yolunda daha yükseklere çıkmak için bastığım bir merdiven olarak gör. Lakin ben seni sen diye sevdim. Sevgimi adadığım kalbini bir oyuncak kadar değersiz bil. Lakin ben seni gözlerine Cenneti sakladığım, yüreğine yüreğimle dokunduğum nefesim olarak bileceğim..

Seyret sevdiğim beni ; dizlerinde kırıyorum seni sana yazan kalemimi . Hayatımın hiçbir karesinde sevgiye dair bir tek kelimem olmamişti. Hiçbir zaman da olmayacak. Hep dört duvar yalnızlığı olacak yüreğimin sahillerinde. Yusuf' un düştüğü kör kuyularından kova kova hasretini çekeceğim kanlı ellerimle..Bak son kez yazıyorum sana ve hayata dair. Suskunluğun soğuk kurşunlarını öpüp sensizliğin içinde kaybolacağım birazdan. Dilimdeki kelimeleri son kez öldürüp yüreğime suskunluğu öreceğim. Karanlığın içinde gözlerinin aydınlığına serilen yıldızları bekleyeceğim ölümün soğuk gecelerinde..

Artık dudaklarıma sürdüğüm acıyla sesinin ve yüreğinin sessizliğinde karanlıklara kulaç atıyorum.Taş dibeklerde dövüyorum içimdeki ezikliğin kanlı dudaklarını..Yüreğime ektiğim umut tohumlarını ellerimle kanata kanata söküyorum. Biliyorum hiçbir zaman gelmeyeceksin. Ben seni bir gün bana gelmen için sevmedim. Seni, uzakları yakınlaştıran rüzgarların avuçlarındaki sıcak gülüşünü sevdim. Dilinde bir kelime olmak için uğraştım durdum. Bilmiyorum adımı bir yerlerde gördüğünde yüreğinde neler hissediyorsun bilmiyorum lakin sen bende hep söylemediğim kelimem olarak kalacaksın. Sana hiçbir zaman söylemediğim miniğimsin kelimesini ezip duracağım sensizliğin kanayan saatlerinde. Oysa gecenin suskunluğunu yüreğimle bozup bu kelimeyle uyandırmak isterdim uyuyan kirpiklerini. Bir kelebek gibi sessizce gelip yanına saçların arasından kulağına miniğim diye usulca fısıldamak. Ben seni her gece bu hayalle aracağım yüreğimin sen kokan köşelerinde..

Gülüşünü güneşim, gözyaşlarını yağmurum bildiğim yüreğini yüreğimle bir kez bile öpememek..Ne acı, ne ızdırap.. Bir kez bile ellerinin sıcaklığında sevgi kokan nağmelerini sana söylememek. Bir kez bile dizlerinin yumuşaklığına sarılıp bir kütük misali ağlayamamak.Ne acı, ne ızdırap..Şimdi acılarını yükleniyorum giderken. Bu satırları okurken gitmek kelimesini söyleyen sendin diye söylendiğini duyar gibiyim. Gidiyorum lakin senden öteye, yüreğinden öteye gitmiyorum. Sadece ölümsüz sevdanda susuyorum artık. Bastığım her adımda senin izlerin olduğunu düşünüp seni aramak türkülerin kan kokan satırlarında.

Yokluğunu üzerime giyinip yüreğimin duvarlarına hayalden resimlerini koyuyorum şimdi. Gülüşün sıcaklığını seriyorum odamın soğuk duvarlarına. Ve sana yazdığım şiirlerini yatağımın baş ucuna koyup her gece yatmadan önce her satırında seni solumak için.Gecenin dizlerine eğilip gözyaşlarımla senin mutlu olman için dualara sarılmak . Bir nefes kadar uzaktaki sana yapabileceğim tek şeyim; dualara sarılıp sevdiklerinle mutlu olmanı dilemek..Senin mutlu olduğun sürece ben yaşayacağım gülüm.. Sen gülümsedikçe ben nefes alacağım.. Oysa bakıp bakıp sabahlara kadar ağlayabileceğim ne resmin ne de gülüşün var baş ucumda..Lakin hiçbir zaman pes etmedim. Yokluğun katransı gecelerinde karanlık odamın içinde aradığın zamanlardan kalma çağrılarının geçmiş tarihlerinin yetinmeyi bildim. Yolladığın mesajları tekrar tekrar okumak ve senin ellerinden yüreğime yollanmış kelimelerin arasında seni solumak. Adını yazan her kelimeyi gözyaşlarımla yıkayıp bir kez bile gerçek hayatta göremediğim gözlerini hayal etmek. İşte bir yudum sevgin..İşte ben...

Seni yıkık bir yüregin en sağlam parçalarıyla sevdim. Geçmişin kanlı izlerini senin yüreğinle silmek için değil; ben senin gülen yüzünü, sıcak gülüşünü sevdim. Duygularım hep yarımdı lakin senin yüreğinle tamamladim içimdeki yarımlığımı. Senin gönül güzelliğiyle örttüm çirkin suretimi..Hiçbir zaman kavuşmayacak olsak da seni sevdim ben..Ellerini bir kez olsun tutmayacak olsam da avuç içlerindeki ter olmayi yeğledim hep. Susuz dudaklarımı düşlerimde ezip bir yudum sevgini kana kana içtim. Dudaklarından süzülen sigara dumanın arasında ben gökyüzünün en güzel bulutları seyrettim. Gülüşlerinde hep sevgi Cennetinin gökyüzüne kanatlanan kelebeklerini gördüm, gözyaşlarında ise kendimi ve ezikliğimi gördüm. Yetimliğimi senin yüreğinde unuttum..Lakin artık susuyorum. Kelimeleri yüreğimde ezip son kez susuyorum. Dilime senli anılarımı yüreğime gömüp varlığının huzuruna gidiyorum.. Bu aşkın sevaplarını sana bırakıp günahlarını sırtıma giydirip seni sensiz yaşamaya gidiyorum.

Zamanı durdurdum gözlerinde.Takvimleri ise senin geldiğin güne döndürüp kırıyorum kalemimi. Ayak uçlarına dağılan parçalarını toplama ne olur. Kırılan her parçada canımdan bir parça olacak. Ne olur dokunma, kanamasın ellerin, incinmesin yüreğin. Bir umuttu gözlerin şimdi kan olup akıyorum gözbebeklerinden toprağa..Gidiyorum seni sensiz sevmenin de olduğu kör uçurumlara. Karanlığın içinde bir gözlerin ışıyla yaşamaya gidiyorum. Senin duygularında doyduğumu, başka tenlerin şehvet yüklü günahlarında başka aşkları solduğumu düşün. Oysa ben seni bir yudum sevginde yaşamaya devam edeceğim. Senden öte, yüreğinde öte hiçbir yere gitmiyorum aslında. Lakin senli kelimeleri yazan yüreğimi kırıp suskunluğumda seni solumaya gidiyorum. Şimdi dillerim lâl ve ömür boyu susuyorum
.......


Seni daha çok sevmek için
Kırıyorum kalemimi.
Her parçasında sevgimi haykırmak için
Kırıyorum kendimi..
Bu aşkın sevaplarını sana bırakıp
Günahlarını sırtıma yüklenip
Suskunluğuna boyun büküyorum..

Beni, başka tenlerin
Terli vücutlarında arama sevgili.
Ya da seni anlatan satırların
Sevda kokulu kelimelerinde..
Beni bulmak istersen;
Ben aldığın nefeste,
Dokunduğun yüreğindeyim sevgili bi gün beni bulacaksın farkedeceksin biliyorum
HAyalimdeki sevgilim
[/b][/b]
Bir gül yaprağı gibi yaşam ayaklar altında
Nereye baksan hüzün konar gözlerine
Yıllardır ki ırmağı yaralı canevinin
Akıp gider sancıyarak mevsimlere
Çekilir bir köşeye seyredersin sessizce
Sessizlik ki, içine gömdüğün o derin çığlık


49aggp4wq3.jpg

Ay küs, kayıp iz sürdüğün samanyolu
Güneş de doğmuyor yüreğine artık
Yüz üstü bırakıp gitti gecelerde yıldızlar
Ah! nereye baksan tül kanaması ince sızılar
Kör karanlıklardasın ey kalbim
Uçurumlar kadar derin ve yalnız


4389vyf4qm7mf7vi9.jpg

Günahkârsın ey kalbim, günahkar
Bütün mevsimleri sevmekten suçlusun
Bütün insanları sevmekten
Sevmelerin ki, kıyametten beter
Anlaki affetmiyor hayat yüreğiyle oynayanı
Bir elinde ölüm fermanı
Bir elinde aşk
Aşk ki, ürktüğün mavi bir kuş
Üşür durur pencerende her sabah


dsmze3by0yc1br4.jpg

Vuruldun, vuruldun işte ey kalbim
Sevda bir yana düştü, hüzün bir yana
Hayatın keyfi kendine, efkârı sana kaldı
Ay kanaması
İnce bir ışığın kavşağında
Üşüyen bir serçe titremesi şimdi
Yaralı yalnızlığın
İncitir durur bakışlarındaki ince hüznü
Öyle kırılgan öyle ürkek


560186pd0ve5.jpg

Sen ki, kocaman sevdaların büyüsü
Dikbaşlı yamaçların örtüsüydün
Dayan haydi yıkılma
Ömürsüzde olsa bir gelinciğin sevinci
Savrulup gitsede uçurumdan uçuruma
Yine de ısıtabilir yaprağını bir avuç mavi
Bir sarmaşık ısrarıyla tutunup yaşama.
Aldırma yürü,
Kendine sakla gece karası hüznünü
Kendine sakla yaralarını ey kalbim
Kimse bilmesin

23335304yb1.jpg

Sen değiştin,resimlerin hiç değişmedi.
Nasıl seviyorum bilemezsin şu albümü.
Resimler yabancı değil resimler ölmüyor.
Aslında acı olanşey,sevgilerin ölümü.
Sahte renkler yerini gölgelere bırakmış.
Resimlerde siyah beyaz gözlerin dudakların.
İşte bak!ellerin ellerimi arıyor.
Resimlerde besbelli anlatamadıkların.
Şimdi bir çerçevede gülümsüyorsun bana.
Hatırlıyormusun bu resmin çektiği günü.
Bakışların ne kadar duygulu,ne kadar sıcak.
Anlıyorum neler düşündüğünü.
Bir başka resimde biraz kederlisin.
Hüzünlü bir şarkı dökülüyor dudaklarından.
Şimdi senden çok uzak bir şehirde.
Seni seyrediyorum bir albüm yaprağında.
Bu karanlık yoktu bir zamanlar,sen vardın.
Yaşamak cömertçe sunduğun bir ışıktı.
sen değiştin,onlar hiç değişmedi.
inanırmısın resimlerin senden daha vefalı çıktı.

aCıyı Yama Yaptım A$ka !


wol_error.gifBu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 550x550 boyutlarındadır.yoktuncd3ap7.jpg

Sana bağlandığında da gözyaşına paralel oluyor. Yok, mu önümde senden gayri gidecek bir yol? İçim yine aynı mısra´ları tekrarlıyor.Bulamadım yâr. Seni bu kadar ararken kendime bir mutluluğu da bulamadım. Zamandan bir bir çalıp saatleri sızlayan yanlarıma kattım. Ben acıyı aşka yama yaptım. Hafife almadım duyuları



Bitiyor zaman. Tüm saatler kum saatinin içinde birbiri üstüne yığılıyor. Sahte mutluluklar giyiniyor sözcükler. Sen-ben savaşında imtiyazsız yarınlara bugünden açıyorum gözlerimi. Savaşacak kadar bile yakın olmayışımızı bilirim. Bilirim, acı verişindir bu kadar sözcük dizdiren. Ömrümü ömrünün ardında sürüyen… Kapatıyorum gözlerimi. Hadi git yâr, geldiğin gibi. Acıttığın yerden tüm acılarımı da topla git hadi. Anlamadım yâr Sen mi yâr olmadın yoksa ben mi yarenlikten uzaktım? Hangi kıyıya vurmuştu aramızdaki eksik o taş? Hangi şarkıda yarım kalmıştı notamız? Hangi satır içine sığdırabilmişti de seni; sen bulunmazım olmuştun? Ah yâr sana bağlamazsam sözcüklerimi, hep anlamsızlık oluyor yüreğimin dili. Sana bağlandığında da gözyaşına paralel oluyor. Yok, mu önümde senden gayri gidecek bir yol? İçim yine aynı mısra´ları tekrarlıyor.Bulamadım yâr. Seni bu kadar ararken kendime bir mutluluğu da bulamadım. Zamandan bir bir çalıp saatleri sızlayan yanlarıma kattım. Ben acıyı aşka yama yaptım. Hafife almadım duyuları. Kuytu köşelerde ölümüne besledim sevdayı. Acıydı bildiğim aşkın ön adı. Ah yâr gün gün mısralar döktün içime. Yüreğimi sana dair söylenmiş mısralarımla yıkadın. Ben hep sana uzaktım. Yollarda kaybolsam sen önüme çıkan tuzaktın. Ben, her gece gözyaşlarımla yıkadığım masallarımı saçlarına yolladım. Saçlarından kulaklarına musalla taşı gibi bir soğuklukla inip, beni sana anlatır sandım. Yanıldım… Yoruldum yâr Bütün kapılarımı kapatmaya hazırlanıyorum gönlümün. Kimliğimi hediye edip bu şehre, her bir adımımda anıları sürükleyip ardımdan ve rotamı da ekleyip nabzıma gidiyorum… Mutlu günlerin gelmesini bekleyen çehremdeki çizgileri siliyorum. Ceplerimi dolduruyorum yedekteki acılarla. Her sabah yüzümü yıkadığım tavana asıyorum hayallerimi. Ansızın içime düştüğün günden beri ayakları burkuldu ömrümün. Ve ben her gün bir daha ölmek için uyanır oldum uykumdan. Paslandı gözlerim. Sen kendin için kal yâr ben senin için giderim. Bu defa sürgünlere giden yüreğime bedenimi de eklerim. Bağdat olurum yıkılırım kurşunlara. Filistin olurum kalırım duvarlar arasında. Ama yine de İstanbul’u saklarım alınyazımda. Nerede olursam olayım unutma yâr; yarın yeni bir gün ve her yeni günde olduğu gibi senli ölüme hazırlanıyor gönlüm…
[b]1165397746opr0ro9k9d5c9tw8.jpg


Kapıyı vurup gidişinin ardından, bende "gitmelerin" üzerine kapadım tüm kapıları…
Benden gittiğini sandın ya hani, kitledim umutlarımı sanmaların üzerine…
Gitmemişsin gibi, hiç bitmemişsin gibi uyudum sana dün…
Uykumda içim ürperdi…
Rüyamda bile sen yoktun…
Gerçekliğini yaşattığın her ne varsa alıp, düşlerime kattın ve öylece gittin…
Beni karmaşıklığının içine hapsedip, ellerini çektin…
Şimdi bir sen yoksun birde sendeki ben yok…

Ve yine benim, yine sensiz yine bomboş yine darmadağın…

Düşündüm de "yok" olan çok şey var artık…
Önce sen yoksun…
Sonra senin bana kattıkların yok…
Her şey senden öncesi…Senden sonrası hiç yok !
Bir hiçlik bana kalan !
Sorma yok olanları, dokunuyor !

Var olanların zamanı şimdi !
Sensiz bir "ben" var…
Hüzüne karışmış umutlar var…
Beni içime küstüren, sende tükenen bende bitmeyen sevgim var !
Dinmeyen yağmurlarım var…
Anlattırma var olanları, canım yanıyor !

Kalemimin her darbesi gözyaşı misali…

Kalbimde sayısız cam parçaları…
Kırılmışım, dökülmüşüm…
Kendi kendime kalmışım başı boş sokaklarda…
Yok olanlara var olanları karıştırıp, susmuşum aynada ki halime…

Ve yine;
Sessiz bir köşede, kendimden düşmüşüm…
Ve yine;
Yüreğimde biryerlerde kaybolmuşum…
[/b]
justbelievebynaesseeh4mj0.jpg


‘Gece’ bile fazla bu akşam bana…Öyle siyah, öyle alacalı ki karanlık..Uyumak istiyorum, alabildiğine..Kapatıyorum gözlerimi, sen oluyorsun uykularım..Açıyorum gözlerimi, yalnızlığa kapılıyor düşüncelerim…Anlamsızlığımla eş değer oluyorsun aniden…

Gidişini seyrediyorum, anılarımın arasından…Tozlanmış duyguları temizliyorum, kelime kelime..İçim acıyor, derinden…Gülüşünü anımsıyorum…İçim burkuluyor…
Sensizliğe alıştırırken günlerimi, şimdi ne gerek vardı ki sana ? Düşüncene bile tahammülü yok yüreğimin.. Silebilsem yüzünü, gözlerimden…

Ne acı…Seni hiç unut(a)mamışım ki ben…Eskiyen eşyalarım arasına saklamışım yaşanmışlıkları…Ertelemişim sensizliği bile bile…

Şimdi…Ne şarkılar, ne satırlar dolusu cümleler..Hiçbiri iyi gelmiyor sensizliğime..Belki, çığlıklarımı susturmasam, ağlasam yağmur misali damla damla…Kimbilir, unutulursun belki ozaman…

O an, duygularıma baş kaldırıyorum…Bakıyorum gökyüzüne, bırakıyorum çığlıklarımı yıldızlara doğru…
Atıyorum seni özleyen her bir parçamı…Yüreğimi arındırıyorum fazlalıklardan…
Bu kadar kolay olmamalı…İçimdeki ses, seni çağırıyor her darbemde…

Durmuyorum…Parçalıyorum seni…Kanıyor her bir yanım...

Ya ‘o’ susacak, ya ‘ben’ …
57411220jo8wu6.jpg
Hayat bir uçurumun kıyısındaydı, ve ben onu yakalamaktan aciz.. geri döndürecek neredeyse hiçbirşey kalmamıştı beni..O kadar çaresiz, yalnız ve zavallı..Ama hiçbirşey adına kendimi kötü hissetmiyordum, ya da hala yapacak birşeylerin olduğunu düşünmüyordum..öyle olsaydı bile, elimden artık birşey gelmezdi..ama sadece birisi, tek bir kişi değiştirebilirdi yönünü hayatın..

Ruhum o kadar delik deşikti ki her gün mutsuz uyanıyor olmamı anlayabiliyordum..öyle yıpranmıştı ki, öyle zordu ki tamiri..hep kalacaktı içinde birşeyler dünden arta kalan..bayatlamış tadında canlılığın..elimle tutsam tutabilirmiydim?? Sevseydim ve hiç bir zaman onu hor görmediğimi söyleseydim..başkalarının bunu yapması gerekmezmiydi ama..onu duvarımın ardında görmüş olanların..ruh görülebilirmiydi gerçekten?? Belki ancak hissedilebilirdi, ya da anlaşılabilirdi..ama ben çok görmüştüm başka insanların ruhunu gözlerinin içine bakarken..çok çocuktular, çok gücenik, asla yorgun değildiler ama asla yalnız..

Yalnızlıktı benimkinin de istediği belki..başkalarının bıktığı ama benim deli gibi aç olduğum yalnızlık.. umursamazlık ve biraz da delilik..yaptığım şeylerden sorumlu tutulmayı istemiyorum belki de ya da en doğrusu başkalarının yapıp edip sorumsuzca geride bıraktığı şeyleri toparlamak istmiyordum artık..çok garipti çünkü insanlar, çok gereksiz, neden Tanrı’nın onca insanı yaratıp başına iş aldığını hiç anlamamıştım zaten..

Yemek yiyip, uyumak ve kendini önemli hissedebilmek için konuşmak zorunda olan bir canlı..acziyetimiz bu kadardı..ve çok luzümsüzdü hayat, en azından bizim yaşadığımız..
İnce bir bulut olmak istiyordum gökyüzünde..gezinip duran ve insancıkları gözleyen ama hissetmeyen, onlara karşı ne nefret ne de kızgınlık..belki aşk olabilirdi..ne de olsa aşk alınıp satılmayan, yeri yurdu, kimde daha çok olduğu bilinmeyen ve o yüzden de güzel olan birşeydi..aynı anda birkaç yerde olabilirdi ve bu onun aşk olmasına engel değildi, tükenmezdi, tükeniyorsa zaten aşk değildi..bulutun aşkını insanın aşkından ayırmak mühim de değildi, az ya da çok hepsi aşktı..ne önemi vardı..Belki de buydu eksik olan, canlılığımızı sonsuz olan birşeyle birleştirme isteği..ve sonsuz olma isteği..ama sevgi değildi, ama cinsellik, sadece hiç bitmeyen bir his..insanı yaşatan diğer şeylerden farklıydı, çünkü o aşktı..o her zamandı..o tanrısaldı..
Birgün ölürsem eğer bu kesinlikle aşksızlıktan olacaktı..parmak uçlarım o tanrısal histen mahrum kaldıkları için artık var olmak istemeyeceklerdi..ve bir gün o capcanlı, neşeli kızın bu kadar yalnız olduğuna kimse inanamayacaktı..Kızın ölüm sebebi beyin kanaması olmayacaktı herkesin sandığı üzere, yürek yarası olacaktı..ruhu parçalanmıştı, tamir etmeye gücü yoktu, tamir edecek kimsesi de yoktu, kimse onun ruhunu görememişti..insanlar zaten elle tutup, gözle gördükleri şeylere inanırlardı, sevgi onlar için maddi şeylerdi.. göründüğü ve işitildiği gibi..anlamak ve hissetmek için vakit kaybetmeye değmezdi..onlar sevgi getirmezdi..sevgi bencildi..somut şeylerle ifade edilebilirdi, kimin daha çok sevdiği anlaşılabilirdi, ve birinin daha çok sevmesi diğerinin sevgisini daha az gösterebilirdi..ama ruhu anlayan kimse ancak aşık olabilirdi..ona aşık kimse yoktu..onun aşık oldukları da kendine benzerdi zaten, kendi ruhuna..ben sana bakınca kendimi gördüm diyebilirdi..ve hayatının sonuna kadar parmak uçlarında hissetmekten çekinmezdi ruhunu, o kendisiydi, onu en çok anlayan..ama o da gitmişti..o kadar üzgündü ki terkedildiği için, o da gitmişti..yalnızdı şimdi, ölesiye yalnız..diğer insanlara benzemesi için ancak duymaması, görmemesi gerekirdi..ve o kadar beceriksizdi ki bunu ancak yaşamayarak yapabilirdi..ama yaşamamaya karar vermesi nedense yeterli değildi..huzurlu bir ruh olacağı ve yeniden doğacağı günü beklemekten başka çaresi yoktu..yoktu işte..hayatın çaresizlikten öte anlamı yoktu..onun için hissedilmeye ve anlaşılmaya değmezdihayatın aşık olunacak bir tarafı yoktu..olsa olsa sevilirdi..ama sevgi ölçülebilir birşeydi ve ruhu anlamazdı..sevgi ile ruh arasında bir aşkın yaşanması sözkonusu değildi..o zaman, ruhu sonsuza kadar var edecek olan sevgi olmazdı, ve hayat da..Ruhu ancak ona benzeyen, onu anlayan ve hisseden başka bir ruh sonsuza kadar var edebilirdi..Başka birşey değil..

Herkesin aradığı aslında bu muydu, canlılığını anlamlı kılacak bir ruh..Başkaları benim ruhum olabilir miydi, ya da ben onların insanlara bakıp, içlerinde kaybolurken ve korkarken aradığı..? Ben farkındaydım neyi aradığımın ve neyi bulamadığımın, onlarsa başka yerlerinde geziniyordu hayatın, paylaşılan..ama hayat paylaşılmazdı,yalandı yani evlilik yeminleri, onun için ölüyordu aşk..hayat birlikte tüketilirdi, kimin az kimin çok tükettiği önemli olmadan..aşk hayatla ters orantılıydı..hayat azaldıkta aşk güzelleşirdi, aşkı ancak zaman anlardı ve zamanın da bunu yapabilmesi için geçmesi gerekirdi..

Aşk yaramaz bir çocuktu, sinirlenince kırıp dökerdi, incitirdi, ama ben yine de anlardım onu, kızgınlığını..bırakıp gittiğinden beri beni daha baskındı hayatın ağırlığı üzerimde..çok zordu dayanması, mutsuzluğum ondandı..Aşkı bana, bana benzeyen getirecekti, söz vermişti, o da gitti..ama çok zaman geçti, anlar herhalde geri dönmesi gerektiğini..ve benim onsuz ne kadar yalnız olduğumu..Bir gün ölürsem bu aşksızlıktan olacaktı, aşk da gitti, bana benzeyen de.. ama zaman hala bitmedi, ve ben bekliyorum, birlikte hayatı tüketmeye başlayacağımız anı...

Hiçkimse hiçbirşeyden emin olamaz, değil mi??
Ve, ben sadece olmak üzere olduğunu söyleyebilirim..
Henüz görmedim, duymadım, dokunmadım ama hissedebiliyorum..
buralarda, yakınlarda bir yerlerde..
Gelişini engelleyemem, öyle bir olanağım yok,
tıpkı başkaları gibi..
85033716eg5xc21copyle71dw6.jpg

Şu an avuçlarımın arasına alıp güneşi, daha soğmadan sıcaklığı, koşar adım sana geliyorum. Yıldızlardan, aydan veya herhangi bir gök ciSminden izin almadan sana geliyorum...

Öyle ya,
Ellerinle yetiştirdiğin çiçeklere getirmeliyim en can verici ve besleyici ışınları. Terkedilmeli belkide yalnızlığım. Uğruna feda edebileceğim şeyleri düşünmeliyim. Yada seni düşünmeliyim. Kirpiklerini, gözlerinin kıvrımını,güldüğün anda yüz kaslarının gevşeyişini... Sahi sen nasıl gülersin? Hani dudaklarının kenarı hafif açılırda yanağınla birleşir ya; öylemi? Gözlerinde güzelleşiyor mu? Dudağının kırımıyla beraber.

Bütün eşitliklerimin karşısında; senin, çözülmeye değer ve bir hayli rahatlatıcı denklemlerini düşündüm. Öyle yüksek çıkıyorki değerin, benide yüceltiyorsun...

Şimdi de avuçlarımı toprağa çeviriyorum. Usulca bırakıyorum magmanın tam üstüne güneşi... Bir patlama oluşuyor aniden. Yıldırımlar düşüyor rasgele denizlerin göğüslerine. Ne varsa emiyor bulutlara suyu. Ve yağmurlar boşalıyor tane tane. Öyle güzel yağıyor ki, insanın ağlayası geliyor. Utanmadan...
Ve avuçlarımı açmak istiyorum .Bulutların gözyaşından kopan yağmurları toplamak için. Bu sefer zorlanabilirim. Ama koşuyorum arkama bakmadan...

Öyle ya,
Sana sunmalıyım berrak ve net görüntünü. Hiç bir karşılığı yada eşi olmayan güzelliğini yansıtmalıyım dalgaların gözlerinden. Avuçlarım yetmiyor susuzluguna. Bedenimin ıslanışıyla büyüyen sevgi çiçeğim , senin sunduğun özle birleşip büyüyor. Bütün yapraklarımı açarak, avuçlarımla beraber topladığım damlaları, koşarak sana ulaştırmalıyım. Uğruna canını feda edebileceğin bir sebebinin olması beni gururlandırıyor. En verimli ve besleyici zerreleri bırakmalıyım kalbine... Yağmurdan izin almazdım, çaldığım için damlalarını...
Senin için saatleri geri almalıyım, güzellik salonlarında gülümsemeliyim insanlara. Kahramanca savaşmalıyım gözlerin için aynalarla. Seni bulmalıyım büyüttüğün çiçekte... Bir öz dilimin ucunda , öpmeliyim dudağının ince kıvrımından.
Güneş, bulut ,ay veya herhangi bir gök cismi selamlıyor saatlerce çiçeklerimizi... Düşünebileceklerim bunlar.
İzinsizde olsa seviyorlar seni.
Talihimi senin için değiştiriyorum, artık kader ikimiz için akıyor.

Öyle ya,
Seni Seviyorum...

Kesin öyle!..
SEN..Gönlümün Yüküsün...Omuzumun Değil..


gamzewb6.jpg



Sen ‘gönlümün’ yüküsün, omzumun değil! ..
Sen canıma yarasın tenime değil! ..

Yürekte taşınan sırta ağır gelir mi? ..

Sen; çeşmibülbül duruşlum, ışık yüzlüm…
Sen; nefesimin rüzgarı…
Sen; akarsuyum, durugölüm! ..
Sen;
Ceylan kaçışlım…

Harman sıcaklarımda, terlemiş bir cam bardak gibi gülsene bana…
Saklandığın fidanların ardından çıkıp, yine gelsene bana…
Ve yapışıp en susuz yerime, susuzluğunu kandırsana;
zaten kandırılmayı umduğun, sanki hayalî bir çeşme başında! ..

Avuçlarıma konsana yine, ürkütmekten ürktüğüm bir mavi kuş gibi…
Derin bir soluk alsana sonra;
kaşlarının ve kirpiklerinin üstünde dolaşırken parmağım…

Kelebeğim;
Sarsana kanatlarının hepsini üstümüze!
Veya, ikisini ödünç verip kanatlarından; uçursana beni de peşin sıra, gözlerinin derinlerinde!..

Sen gönlümün yüküsün, sırtımın değil…
Yani, tenimde görünmeyen bir yarasın;
İçimde büyüyen!..

Yani bir “bülbül gözü” gibi güzel, ama bir kristal gibi kesici;
Bakışlarımdan aldığın her ışığı binbir renge çeviriyorsun sanki bir renk skalası gibi… Sonra da incecik ve uzuun ipek iplikleri gibi başında savuruyorsun “saçlarım” diye!..
Yani sana değen her ışık, bin renge dönüp yansıyor bana!..

Yani, içimde savruluyorsun.
Ve savruldukça saçların, içimde rengârenk kanıyor; canımın kesikleri!..

Sırtımın değil; canımın yüküsün benim…
Motorumsun; içimdeki sesini ninni gibi dinlediğim…
Veya çalmanı beklerken, tik-taklarınla hayallere daldığım, saatimsin!..

Vaktimiz, ne zaman gelecek?..
klexk5gb0js8.jpg

Soğuk odanın karanlığında titreşen bir gölge...
Donuk, buğulu gözleriyle onu izleyen bir kadın, ruhu sarsıntılarla çalkalanan...
Zaman ilerlemiyor, karanlığın içine hapsolmuş...
Ve rüzgar uğulduyor, geçmişin izlerini taşıyor onlara...”

Neden yeniliyoruz?
İnsanlar, en mutlu oldukları, hayatı en çok sevdikleri, tüm engelleri aştıkları, etraflarına örülen tüm duvarları yıktıkları, en ateşli günahları tatmaya başladıkları zamanlarda alırlar genellikle en yıkıcı olan, ruhlarını parçalayan darbeyi...
Ne olduğunu anlamamıza izin vermez hayat, zaman tanımaz bize... İçimizde yankılanan çığlıklara kimse kulak asmaz, kimse umursamaz bizi, anısızın yıkıldığımız o anlarda. Kendimizle baş başa kalırız...
Peki ya...
Kaçımız, yalnızlığın pençelerindeyken, yarının daha mutlu olabileceğini hayal ediyoruz? Kaçımız, üstümüze gelen taş duvarlara baş kaldırarak “daha iyi olacak...” diye karşılık veriyoruz? Kaçımız mücadele ediyoruz?
Ve kaçımız yeniliyoruz?

“Ayın loş ışığı süzülüyor pencereden...
Kadın gözyaşlarıyla baş başa... umutsuz, hiç olmadığı kadar yalnız...
İçerde ölüm sessizliği var, kendi soluklarını bile duyamıyorlar...
Ve korku... İkisi de korkuyorlar...
Ayrılığın cehennemindeler, alevler yükselmeye başlıyor...
Ve ruhlarının çatlamaya başladığını hissediyorlar...”

İntiharın kıyısına gelmiş yaşamlara sarılıyoruz, son bir kez daha mutluluğu hissedebilmek, son bir kez daha aşkı tadabilmek için. Uçurumun kenarına gelmişken haykırıyoruz, önümüzde uzanan sonsuz boşluğa;
“Yeniden...”
yüzümüzü yalayan alaycı rüzgarlara aldırış etmeden...

Yalnızlığı; uzuvlarıma kadar hissettiğim, umutlarımı çaresizce tükettiğim, gözlerimi karanlığa diktiğim ve ruhumun yıkımını beklediğim gecelere inat haykırıyorum. Sesimi herkes duyuyor, herkesin söylediği şeyi tekrarlıyorum...
“Yeniden...” Ne olursa olsun yeniden...


“Korku çemberi daralıyor...karanlıktaki gölge titreşiyor...
Cehennem, ani çıkan bir fırtınanın, kum tanelerini havaya savurduğu gibi, kalkıyor ayaklarının altından...
Yükseliyor...
Ateş suratlarına çarpıyor, sıcaklığını hissetmiyorlar...
Son bir titremenin ardından gölge silikleşiyor... Ve kayboluyor...
Kadının ruhu ayrılık cehenneminin ateşine dayanamıyor, çatlıyor...
Ve parçalanıyor...”

Umudun bittiği anlarda, son bir çığlık yankılanır içimizde... Yüreğimizde hissedebileceğimiz, duyamayacağımız ama, hiçbir zaman unutmayacağımız kadar keskin bir çığlık... Bıçak gibi saplanır sancılar yüreğimize, ağlamak bile kafi değildir o saatten sonra, kendimizle baş başa kalmışızdır. Gözyaşları damlar yüreğimize... Her birinin ateşi izler bırakır içimizde, telafisi olmayan...
Ruhumuz parçalanmıştır artık...
Gökteki yıldızlar silikleşir, dalga seslerini işitemeyiz, rüzgar fısıldamaz kulaklarımıza, güneş parlaklığını yitirir, umutlar yitip gider... hayatı dünkü haliyle göremeyiz artık, gece çökmüştür ruhumuza... İçimizdeki çığlıklarla baş başa kalmışızdır, sadece onlar ortak olur yalnızlığımıza...

Yalnızlığımıza, dertleri ortak ederiz...
Gölgelerin arasına saklanırız...
Ruhumuz parçalanmıştır artık...
Gece karanlığında, yapayalnız kalmışızdır...

Ölüm; fısıldar kulağımıza, bir tutku haline dönüşür... Arzuladığımız tek şey “O” dur...
Yaşamak için bir neden yoktur artık, içimizdeki inancı kaybetmişizdir...

Neden, “Yeniden...” diyemeyiz o anda?
Neden, başımızı çevirerek, geriye bakmak için son bir şans daha vermeyiz kendimize?
Neden, yaşamdan kaçarız? Neden, pes ederiz?
Neden, ölüm yaşamdan daha çekici gelir bize?
Neden, yıkılan ruhumuzun heykelini, “yeniden” inşa etmek yerine, daha çok parçalamayı seçeriz?

Ben, her yenilginin ardından ruhumu yeniden onarıyorum. Sırf, aynı zevkleri yeniden duyumsayabilmek ve zamanı geldiğinde ruhumu parçalayan dayanılmaz darbeyi yediğim anda hissettiğim, o vazgeçilmez acıyı tekrar tadabilmek için yapıyorum bunu...
Ruhumu onarıyorum, çünkü acı çekmeyi seviyorum...
Her yıkılışın ardından biraz daha güçleniyorum...

“Yeniden...” demek bu kadar kolayken, neden insanlar ruhlarını bu kadar çabuk satarlar şeytana? Neden kandırırlar kendilerini, neden pes ederler? Korktukları için mi, yoksa yaşadıkları acıyı taşıyamadıkları için mi yapıyorlar bunu?
Ben pes etmiyorum... Etmeyeceğim...
Sırf acı çekmek için, sırf ağlamak için ve sırf yeniden ruhumu inşa edebilmek için yapıyorum bunu... Anlamsız gelebilir, ama yapıyorum. Çünkü; ben güçsüz değilim...

“Umut yoktur artık kadın için...
Cehennemin sıcak rüzgarlarında savrulmaktadır ruhunun parçaları...
Gözlerinden akan yaşlar bile dindirmez acılarını, hıçkırarak ağlamaktadır...
“Yeniden” demek için dönmez arkasına...bakmaz geriye...
Etrafı karanlıktır, bedenini yakan ateş bile aydınlatamaz odasını...
Artık oyun bitmiştir...
Hayat, boş bir içki şişesinden fazlası değildir onun için...”
Sayfalar: 1 2 3