04-19-2008, Saat: 06:20 PM
Hayat geçiyordu ellerimin arasından. Ben bir evin köşesinde yalnızlığımla başbaşaydım. Yaşanmamış zamanlarım, yaşanmamış öykülerim vardı. Mevsimler hep kayıptı. Sahipsiz gecelerin yorgunuydum ben. Bana eşlik eden duvardaki gölgelerdi, onlar da sadece hayaldi. İçimde gizli kalmış sevinçleri, açığa çıkmamış heyecanları, bir türlü hayata geçirilememiş mutluluk formüllerini taşıyordum. Aşk kapıdan bile uğramıyordu, ya da ben onu görmüyordum. Mavi bile çoktan terk edip gitmişti beni. Oysa ben, sevdiğim her şeyde maviyi aradım. Gözünün rengi ne olursa olsun eğer aşk varsa ben görürdüm o mavi parıltıyı. Aşkın rengi maviydi çünkü. Ve bana tek kelimeyle aşkı anlat deseler “mavi” derdim..
Bir somun ekmekse umut ben onu çoktan yiyip bitirmiştim de, yerdeki kırıntılarını topluyordum artık. Yerimden kalkasım bile gelmiyor. Ne çocuk sesleri, ne filmler, ne kitaplar .. Hiçbiri umurumda değil. Hani yemeyerek yaşamanın yolunu bilsem, yemek de yemeyeceğim. Şarkı dinlemeyi de çoktan bıraktım. Şarkılar içimi acıtıyor. Şarkı “batıyor ama acıtmıyor senin sevdan” diyor, ben tam tersine o acıyı yüreğimin en derin yerlerinde hissediyorum. Uzun sessizliklerin insanı oldum. Kendimle konuşmaya bile korkuyorum. Ağzımdan çıkacak sözcüklerin neler olabileceğini biliyorum da ondan. Bu yüzden konuşmamayı tercih ediyorum. Hiç böyle olmazdım ben. Yaşama böylesine yılgın, böylesine soğuk, böylesine uzaktan bakmazdım. En soğuk kışta bile kimsenin görmediği güneşler ısıtırdı beni. Karda çiçekler açtırırdım ..
Çünkü sen vardın. Sen aşktın, sen maviydin, sen güneştin, sen rengarenk çiçektin, sen yüreğimdeki ateştin. Sen gülüşlerimin adı, sen umutlarımın kaynağı, sen hayatımın anlamıydın. Hayır, hayır, sen hayattın. Ve bir gün gittin .. gitmek istiyordun, gittin. Gidişine izin verdim –ki gidene kal demedim hiçbir zaman– gittin. Senin verdiğin hüzün böyle bir şeymiş demek ki, öğreniyorum. Acı veriyor, zor oluyor ama öğreniyorum.
Yüreğimdeki mavi kayboldu ..!
ALINTIDIR