05-05-2008, Saat: 04:25 PM
Üşüdükçe, uzuyor gece...
Sis çöküyor içime! ..
Uzadıkça, üzüyor gece! ..
Mevsimleer, dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı! ..
Topraktan kök... Ve çeneden diş sökülür gibi koptu elin avucumdan;
bir beyaz güvercin gibi oturuyorken parmaklarımın arasında! ..
Böceklere terkedilmiş yuvalar gibi, şimdi boomboş avuçlarım...
Korkuyorum;
İçime bakmaktan!
Sen olsaydın, ne koyardın yokluğunun adını? ..
Üşüdükçe, uzuyor gece...
Üzüyor üşüdükçe ve içimi sis bastıkça,
hatırlıyorum; sen ve ben 'bir' olurduk...
Bir 'bütün'lüktü bu birlik, çokluktu; yokluk değil...
Az değildik bir iken; fazlaydık, ve yoğunduk... Çoğulduk, ve zengindik... Çoktuk bir'ken!
Ya şimdi?..
Topluyorum, topluyorum, toplayıp duruyorum kendimi yalnızlığımla...
Ben, bir... Ve bir de yalnızlığım, asla "iki" etmiyor!..
Lokmamı kırsam bile paylaşmak için; avucumda kalıyor... Sözüm, dudağımda kalıyor ve gözüm; kucağında kapanıyor yine, yalnızlığımın!..
Toplanmaya çalışsam da olmuyor... Doksandokuz parçamın her biri bir köşede; boncuklarım saçılmış bir araya gelmiyor!..
Üşüyorum...
Üşüyor gece...
Üşüdükçe, uzuyor; uzadıkça üzüyor ve sis çöküyor içime!..
Mevsimler dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı, ve savruk sarı bir yel esiyor içimde!..
Fırınlar tutuşmuyor çırasız, kaynamıyor tencereler ocaksız...
Ben, üşüyorum; şöminede kül gibi...
Bilerek, yokluğundan soğuk mevsim olmadığını!..
Adı var da her şeyin; ne deniyor olmadığın mevsime?..
Bilmiyorum...
Yokluğundan daha soğuk bir mevsimi tanımadım ki... Bilmiyorum sensizlikten daha soğuk bir mevsim...
VarLıqımın KıymetiNi BiLmeyeni YoqLuqumLa TerBiye eDerim..!
Sis çöküyor içime! ..
Uzadıkça, üzüyor gece! ..
Mevsimleer, dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı! ..
Topraktan kök... Ve çeneden diş sökülür gibi koptu elin avucumdan;
bir beyaz güvercin gibi oturuyorken parmaklarımın arasında! ..
Böceklere terkedilmiş yuvalar gibi, şimdi boomboş avuçlarım...
Korkuyorum;
İçime bakmaktan!
Sen olsaydın, ne koyardın yokluğunun adını? ..
Üşüdükçe, uzuyor gece...
Üzüyor üşüdükçe ve içimi sis bastıkça,
hatırlıyorum; sen ve ben 'bir' olurduk...
Bir 'bütün'lüktü bu birlik, çokluktu; yokluk değil...
Az değildik bir iken; fazlaydık, ve yoğunduk... Çoğulduk, ve zengindik... Çoktuk bir'ken!
Ya şimdi?..
Topluyorum, topluyorum, toplayıp duruyorum kendimi yalnızlığımla...
Ben, bir... Ve bir de yalnızlığım, asla "iki" etmiyor!..
Lokmamı kırsam bile paylaşmak için; avucumda kalıyor... Sözüm, dudağımda kalıyor ve gözüm; kucağında kapanıyor yine, yalnızlığımın!..
Toplanmaya çalışsam da olmuyor... Doksandokuz parçamın her biri bir köşede; boncuklarım saçılmış bir araya gelmiyor!..
Üşüyorum...
Üşüyor gece...
Üşüdükçe, uzuyor; uzadıkça üzüyor ve sis çöküyor içime!..
Mevsimler dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı, ve savruk sarı bir yel esiyor içimde!..
Fırınlar tutuşmuyor çırasız, kaynamıyor tencereler ocaksız...
Ben, üşüyorum; şöminede kül gibi...
Bilerek, yokluğundan soğuk mevsim olmadığını!..
Adı var da her şeyin; ne deniyor olmadığın mevsime?..
Bilmiyorum...
Yokluğundan daha soğuk bir mevsimi tanımadım ki... Bilmiyorum sensizlikten daha soğuk bir mevsim...
VarLıqımın KıymetiNi BiLmeyeni YoqLuqumLa TerBiye eDerim..!