05-11-2008, Saat: 05:23 PM
05-11-2008, Saat: 05:30 PM
[INDENT]Öncelikle bu soruyu cevaplamadan önce bilmeyen kişilerin emperyalizmin ne olduğunu bilmesi gerekir
emperyalizm nedir ?
Emperyalizm özellikle 16-20. yüzyıllarda İngiltere ve Fransa'nın ağırlıklı olarak ekonomik gayeleri ön planda tuttuğu bir yayılım politikası olmuş, ve bu ülkelerin dünyanın her köşesinde ekonomik çıkarları doğrultusunda işgallerine vesile olmuştur.
20. yüzyıl ile birlikte, emperyalizm furyasına ABD de katılmış, ancak 18-19. yüzyıl sonrası dünyada gelişen bağımsızlık ve milliyetçilik akımları doğrultusunda, Amerikan emperyalizmi işgalci yayılmacılık yerine çıkarcı siyaset ve dünya liderliği pozisyonu olarak süregelmiştir.
21. yüzyıla girerken, emperyalizmde göze çarpan en önemli etken, Rusya'nın dağılmışlığı ve soğuk savaşın sona ermesiyle, Kapitalizm/Komunizm mücadelesinin yerini Amerika/Avrupa emperyalizmi rekabetine bırakmış olmasıdır. Bu rekabet, öncelikle Avrupa ülkeleri arasında tek vücut hareket etme gereğini doğurarak, AET'den başlayıp AB'ye uzanan birleşme sürecini getirmiş, ve Amerikan Doları'na karşılık ortak para birimi EURO'yu doğurmuştur. Bu rekabette en büyük etkenler ise,
- global pazarlardan siyasi ilişkiler çerçevesinde en büyük payı kapma mücadelesi,
- 21. yüzyılda yaşanması beklenen enerji darboğazı doğrultusunda dünyanın kısıtlı enerji kaynakları arasında hakimiyet sağlama mücadelesi olmuştur.
Zira emperyalizmde sömürülmesi ve hakim olunması gereken olgu, 20. yüzyılda hammadde ile başlamış ve zaman içerisinde yerini hammaddeyi değerlendirmek için gereken enerjiye bırakmıştır.
Dünyada son 20-30 yılda meydana gelen savaşların dağılımlarına baktığınızda bunların çoğunlukla dünyanın önde gelen petrol havzalarının civarında gelişmiş olması bir tesadüf değildir.
Orta Doğu'daki petrol yataklarının kapasiteleri ile ilgili geleceğe yönelik olumsuz göstergeler, emperyalist devletleri yeni petrol havzalarına doğru bir arayışa itmiş, ve bunun sonucunda, Rusya'nın da dağılmış olması nedeniyle son 10 yılda Hazar petrollerinin önemi ön plana çıkmıştır.
Son 10 yıldır, Türkiye ve çevresinde oynanan bir çok siyasi ve askeri oyun ve manevra, aslında temelinde Hazar petrollerinin denetiminin paylaşımına ilişkin olarak ABD ve Avrupa arasında siyasi emperyalist mücadelenin sonucunda oluşmuştur.
Hazar petrollerindeki en önemli sorun, kaynakların derinde olmasının getirdiği yüksek sondaj maliyeti, ve coğrafi açıdan petrolün nakliyesinden doğabilecek diğer maliyetlerdir. Bu maliyetin Orta Doğu petrol fiyatlarından yüksek olması nedeniyle, bu bölge, birçok petrol şirketi tarafından cazip görünmemektedir. Ancak bu petrolün yakın gelecek için taşıdığı stratejik önem doğrultusunda, özellikle ABD son 15 yıldır, OPEC'e uyguladığı baskılarla petrol varil fiyatının 20-25 USD seviyelerinin altına inmemesi için büyük çaba harcamış, ve bu doğrultuda bölgeyi (Hazar Petrollerini) Amerika'lı petrol yatırımcıları için cazip tutmaya çalışmıştır.
Körfez krizi, ve körfez savaşından bu yana ABD'nin çeşitli vesileler öne sürerek Irak'ı bombaladığı tarihleri, dünyadaki petrol fiyatı hareketi tabloları ile karşılaştırdığınızda, gerek körfez krizinin gerekse daha sonradan Irak'a yapılan operasyonların temelinde, Irak'ın petrol varil fiyatını ABD'nin istediği seviyenin altına düşürdüğü zamanlara karşı ABD'nin ortaya koyduğu tepki ve yaptırım olduğunu göreceksiniz.
(Amerikan emperyalizminin, bu anlamda en başarılı olduğu nokta da, eylemini sadece iktisadi alanda değil, aynı zamanda global olarak kültürel emperyalizm alanında da yapmış olmasından kaynaklanmaktadır. Son 20 yıldır, Hollywood her yıl en az bir tane -Amerika'da devlet sübvansüyonlu olduğunu tahmin ettiğim- filmler yaparak -film süresince en az 60 saniye ABD bayrağının gösterimde kaldığıTopGun ve türevleri gibi- ABD'nin ulusal ve askeri şahsiyetine karşı tüm dünya toplumlarında hayranlık besleyen kitleler yaratmış, ve beraberinde yarı ulusçu, yarı ABD'li nesiller oluşturmuştur. Bu nesiller ABD'nin tüm global operasyonları arkasında alkış tutarak ABD'ye global kamuoyu yaratmıştır. Zira körfez savaşını tüm dünyanın CNN canlı yayınlarında futbolu maçı izler gibi izlediğini, ve ABD'nin attığı her bombaya rakip kaleye atılmış bir gol gibi alkış tuttuğunu herhalde herkes hatırlıyordur.)
Tüm bu koşullarda ve yeni dünya düzeninde Türkiye'nin yerine baktığınızda, Türkiye yeni yüzyılda tüm bu global odak noktalarının (Orta Doğu ve Hazar) ortasındaki bir konumda olup; Orta Doğu ile olan dini, Türki Cumhuriyetlerle olan etnik bağı, Türkiye'yi bir çok senaryonun ortasında kalmaya mahkum etmiştir.
1980'li yıllarda; dünyanın enerji alanındaki odak noktasının Orta Doğu olduğu dönemlerde; Türkiye'nin Suriye/Irak sınırında gelişen PKK terörü, ve bu terörün arkasındaki o zamanlarda destek olan tüm emperyalist güçlerin (ABD ve AVRUPA) asıl amacı, böylesine yakın ve dini bağları olan Türkiye'yi buradaki kapışmadan ve paylaşmadan uzak tutmak; ve gerekirse (ileride Suriye ya da Irak'ta oluşabilecek bir dağılma ihtimaline karşı) bölge hakimiyetini Türkiye'ye kaptırmamak için bölgede bir tampon Kürdistan oluşumunun mayalarını hazır tutmak olarak değerlendirilebilir. Böylelikle, her durumda, emperyalist devletler bu bölgenin hakimiyetini garantilemiş konumda idi.
[/INDENT]
emperyalizm nedir ?
Emperyalizm özellikle 16-20. yüzyıllarda İngiltere ve Fransa'nın ağırlıklı olarak ekonomik gayeleri ön planda tuttuğu bir yayılım politikası olmuş, ve bu ülkelerin dünyanın her köşesinde ekonomik çıkarları doğrultusunda işgallerine vesile olmuştur.
20. yüzyıl ile birlikte, emperyalizm furyasına ABD de katılmış, ancak 18-19. yüzyıl sonrası dünyada gelişen bağımsızlık ve milliyetçilik akımları doğrultusunda, Amerikan emperyalizmi işgalci yayılmacılık yerine çıkarcı siyaset ve dünya liderliği pozisyonu olarak süregelmiştir.
21. yüzyıla girerken, emperyalizmde göze çarpan en önemli etken, Rusya'nın dağılmışlığı ve soğuk savaşın sona ermesiyle, Kapitalizm/Komunizm mücadelesinin yerini Amerika/Avrupa emperyalizmi rekabetine bırakmış olmasıdır. Bu rekabet, öncelikle Avrupa ülkeleri arasında tek vücut hareket etme gereğini doğurarak, AET'den başlayıp AB'ye uzanan birleşme sürecini getirmiş, ve Amerikan Doları'na karşılık ortak para birimi EURO'yu doğurmuştur. Bu rekabette en büyük etkenler ise,
- global pazarlardan siyasi ilişkiler çerçevesinde en büyük payı kapma mücadelesi,
- 21. yüzyılda yaşanması beklenen enerji darboğazı doğrultusunda dünyanın kısıtlı enerji kaynakları arasında hakimiyet sağlama mücadelesi olmuştur.
Zira emperyalizmde sömürülmesi ve hakim olunması gereken olgu, 20. yüzyılda hammadde ile başlamış ve zaman içerisinde yerini hammaddeyi değerlendirmek için gereken enerjiye bırakmıştır.
Dünyada son 20-30 yılda meydana gelen savaşların dağılımlarına baktığınızda bunların çoğunlukla dünyanın önde gelen petrol havzalarının civarında gelişmiş olması bir tesadüf değildir.
Orta Doğu'daki petrol yataklarının kapasiteleri ile ilgili geleceğe yönelik olumsuz göstergeler, emperyalist devletleri yeni petrol havzalarına doğru bir arayışa itmiş, ve bunun sonucunda, Rusya'nın da dağılmış olması nedeniyle son 10 yılda Hazar petrollerinin önemi ön plana çıkmıştır.
Son 10 yıldır, Türkiye ve çevresinde oynanan bir çok siyasi ve askeri oyun ve manevra, aslında temelinde Hazar petrollerinin denetiminin paylaşımına ilişkin olarak ABD ve Avrupa arasında siyasi emperyalist mücadelenin sonucunda oluşmuştur.
Hazar petrollerindeki en önemli sorun, kaynakların derinde olmasının getirdiği yüksek sondaj maliyeti, ve coğrafi açıdan petrolün nakliyesinden doğabilecek diğer maliyetlerdir. Bu maliyetin Orta Doğu petrol fiyatlarından yüksek olması nedeniyle, bu bölge, birçok petrol şirketi tarafından cazip görünmemektedir. Ancak bu petrolün yakın gelecek için taşıdığı stratejik önem doğrultusunda, özellikle ABD son 15 yıldır, OPEC'e uyguladığı baskılarla petrol varil fiyatının 20-25 USD seviyelerinin altına inmemesi için büyük çaba harcamış, ve bu doğrultuda bölgeyi (Hazar Petrollerini) Amerika'lı petrol yatırımcıları için cazip tutmaya çalışmıştır.
Körfez krizi, ve körfez savaşından bu yana ABD'nin çeşitli vesileler öne sürerek Irak'ı bombaladığı tarihleri, dünyadaki petrol fiyatı hareketi tabloları ile karşılaştırdığınızda, gerek körfez krizinin gerekse daha sonradan Irak'a yapılan operasyonların temelinde, Irak'ın petrol varil fiyatını ABD'nin istediği seviyenin altına düşürdüğü zamanlara karşı ABD'nin ortaya koyduğu tepki ve yaptırım olduğunu göreceksiniz.
(Amerikan emperyalizminin, bu anlamda en başarılı olduğu nokta da, eylemini sadece iktisadi alanda değil, aynı zamanda global olarak kültürel emperyalizm alanında da yapmış olmasından kaynaklanmaktadır. Son 20 yıldır, Hollywood her yıl en az bir tane -Amerika'da devlet sübvansüyonlu olduğunu tahmin ettiğim- filmler yaparak -film süresince en az 60 saniye ABD bayrağının gösterimde kaldığıTopGun ve türevleri gibi- ABD'nin ulusal ve askeri şahsiyetine karşı tüm dünya toplumlarında hayranlık besleyen kitleler yaratmış, ve beraberinde yarı ulusçu, yarı ABD'li nesiller oluşturmuştur. Bu nesiller ABD'nin tüm global operasyonları arkasında alkış tutarak ABD'ye global kamuoyu yaratmıştır. Zira körfez savaşını tüm dünyanın CNN canlı yayınlarında futbolu maçı izler gibi izlediğini, ve ABD'nin attığı her bombaya rakip kaleye atılmış bir gol gibi alkış tuttuğunu herhalde herkes hatırlıyordur.)
Tüm bu koşullarda ve yeni dünya düzeninde Türkiye'nin yerine baktığınızda, Türkiye yeni yüzyılda tüm bu global odak noktalarının (Orta Doğu ve Hazar) ortasındaki bir konumda olup; Orta Doğu ile olan dini, Türki Cumhuriyetlerle olan etnik bağı, Türkiye'yi bir çok senaryonun ortasında kalmaya mahkum etmiştir.
1980'li yıllarda; dünyanın enerji alanındaki odak noktasının Orta Doğu olduğu dönemlerde; Türkiye'nin Suriye/Irak sınırında gelişen PKK terörü, ve bu terörün arkasındaki o zamanlarda destek olan tüm emperyalist güçlerin (ABD ve AVRUPA) asıl amacı, böylesine yakın ve dini bağları olan Türkiye'yi buradaki kapışmadan ve paylaşmadan uzak tutmak; ve gerekirse (ileride Suriye ya da Irak'ta oluşabilecek bir dağılma ihtimaline karşı) bölge hakimiyetini Türkiye'ye kaptırmamak için bölgede bir tampon Kürdistan oluşumunun mayalarını hazır tutmak olarak değerlendirilebilir. Böylelikle, her durumda, emperyalist devletler bu bölgenin hakimiyetini garantilemiş konumda idi.
[/INDENT]
05-11-2008, Saat: 05:35 PM
Evet Kapilmiştir...çünkü:topraklarimizin çoğu Yabanci Firmalara Ve şirketlere Satiliyor Yazik Ya Yazik
05-11-2008, Saat: 06:09 PM
CReATuRE Adlı Kullanıcıdan Alıntı:[INDENT]Öncelikle bu soruyu cevaplamadan önce bilmeyen kişilerin emperyalizmin ne olduğunu bilmesi gerekiraçıklaman için gerçekten çok tşk. ederim bilmeyenlerde öğrenmiş olular sağol...
emperyalizm nedir ?
Emperyalizm özellikle 16-20. yüzyıllarda İngiltere ve Fransa'nın ağırlıklı olarak ekonomik gayeleri ön planda tuttuğu bir yayılım politikası olmuş, ve bu ülkelerin dünyanın her köşesinde ekonomik çıkarları doğrultusunda işgallerine vesile olmuştur.
20. yüzyıl ile birlikte, emperyalizm furyasına ABD de katılmış, ancak 18-19. yüzyıl sonrası dünyada gelişen bağımsızlık ve milliyetçilik akımları doğrultusunda, Amerikan emperyalizmi işgalci yayılmacılık yerine çıkarcı siyaset ve dünya liderliği pozisyonu olarak süregelmiştir.
21. yüzyıla girerken, emperyalizmde göze çarpan en önemli etken, Rusya'nın dağılmışlığı ve soğuk savaşın sona ermesiyle, Kapitalizm/Komunizm mücadelesinin yerini Amerika/Avrupa emperyalizmi rekabetine bırakmış olmasıdır. Bu rekabet, öncelikle Avrupa ülkeleri arasında tek vücut hareket etme gereğini doğurarak, AET'den başlayıp AB'ye uzanan birleşme sürecini getirmiş, ve Amerikan Doları'na karşılık ortak para birimi EURO'yu doğurmuştur. Bu rekabette en büyük etkenler ise,
- global pazarlardan siyasi ilişkiler çerçevesinde en büyük payı kapma mücadelesi,
- 21. yüzyılda yaşanması beklenen enerji darboğazı doğrultusunda dünyanın kısıtlı enerji kaynakları arasında hakimiyet sağlama mücadelesi olmuştur.
Zira emperyalizmde sömürülmesi ve hakim olunması gereken olgu, 20. yüzyılda hammadde ile başlamış ve zaman içerisinde yerini hammaddeyi değerlendirmek için gereken enerjiye bırakmıştır.
Dünyada son 20-30 yılda meydana gelen savaşların dağılımlarına baktığınızda bunların çoğunlukla dünyanın önde gelen petrol havzalarının civarında gelişmiş olması bir tesadüf değildir.
Orta Doğu'daki petrol yataklarının kapasiteleri ile ilgili geleceğe yönelik olumsuz göstergeler, emperyalist devletleri yeni petrol havzalarına doğru bir arayışa itmiş, ve bunun sonucunda, Rusya'nın da dağılmış olması nedeniyle son 10 yılda Hazar petrollerinin önemi ön plana çıkmıştır.
Son 10 yıldır, Türkiye ve çevresinde oynanan bir çok siyasi ve askeri oyun ve manevra, aslında temelinde Hazar petrollerinin denetiminin paylaşımına ilişkin olarak ABD ve Avrupa arasında siyasi emperyalist mücadelenin sonucunda oluşmuştur.
Hazar petrollerindeki en önemli sorun, kaynakların derinde olmasının getirdiği yüksek sondaj maliyeti, ve coğrafi açıdan petrolün nakliyesinden doğabilecek diğer maliyetlerdir. Bu maliyetin Orta Doğu petrol fiyatlarından yüksek olması nedeniyle, bu bölge, birçok petrol şirketi tarafından cazip görünmemektedir. Ancak bu petrolün yakın gelecek için taşıdığı stratejik önem doğrultusunda, özellikle ABD son 15 yıldır, OPEC'e uyguladığı baskılarla petrol varil fiyatının 20-25 USD seviyelerinin altına inmemesi için büyük çaba harcamış, ve bu doğrultuda bölgeyi (Hazar Petrollerini) Amerika'lı petrol yatırımcıları için cazip tutmaya çalışmıştır.
Körfez krizi, ve körfez savaşından bu yana ABD'nin çeşitli vesileler öne sürerek Irak'ı bombaladığı tarihleri, dünyadaki petrol fiyatı hareketi tabloları ile karşılaştırdığınızda, gerek körfez krizinin gerekse daha sonradan Irak'a yapılan operasyonların temelinde, Irak'ın petrol varil fiyatını ABD'nin istediği seviyenin altına düşürdüğü zamanlara karşı ABD'nin ortaya koyduğu tepki ve yaptırım olduğunu göreceksiniz.
(Amerikan emperyalizminin, bu anlamda en başarılı olduğu nokta da, eylemini sadece iktisadi alanda değil, aynı zamanda global olarak kültürel emperyalizm alanında da yapmış olmasından kaynaklanmaktadır. Son 20 yıldır, Hollywood her yıl en az bir tane -Amerika'da devlet sübvansüyonlu olduğunu tahmin ettiğim- filmler yaparak -film süresince en az 60 saniye ABD bayrağının gösterimde kaldığıTopGun ve türevleri gibi- ABD'nin ulusal ve askeri şahsiyetine karşı tüm dünya toplumlarında hayranlık besleyen kitleler yaratmış, ve beraberinde yarı ulusçu, yarı ABD'li nesiller oluşturmuştur. Bu nesiller ABD'nin tüm global operasyonları arkasında alkış tutarak ABD'ye global kamuoyu yaratmıştır. Zira körfez savaşını tüm dünyanın CNN canlı yayınlarında futbolu maçı izler gibi izlediğini, ve ABD'nin attığı her bombaya rakip kaleye atılmış bir gol gibi alkış tuttuğunu herhalde herkes hatırlıyordur.)
Tüm bu koşullarda ve yeni dünya düzeninde Türkiye'nin yerine baktığınızda, Türkiye yeni yüzyılda tüm bu global odak noktalarının (Orta Doğu ve Hazar) ortasındaki bir konumda olup; Orta Doğu ile olan dini, Türki Cumhuriyetlerle olan etnik bağı, Türkiye'yi bir çok senaryonun ortasında kalmaya mahkum etmiştir.
1980'li yıllarda; dünyanın enerji alanındaki odak noktasının Orta Doğu olduğu dönemlerde; Türkiye'nin Suriye/Irak sınırında gelişen PKK terörü, ve bu terörün arkasındaki o zamanlarda destek olan tüm emperyalist güçlerin (ABD ve AVRUPA) asıl amacı, böylesine yakın ve dini bağları olan Türkiye'yi buradaki kapışmadan ve paylaşmadan uzak tutmak; ve gerekirse (ileride Suriye ya da Irak'ta oluşabilecek bir dağılma ihtimaline karşı) bölge hakimiyetini Türkiye'ye kaptırmamak için bölgede bir tampon Kürdistan oluşumunun mayalarını hazır tutmak olarak değerlendirilebilir. Böylelikle, her durumda, emperyalist devletler bu bölgenin hakimiyetini garantilemiş konumda idi.
[/INDENT]
05-14-2008, Saat: 08:14 PM
bana göre siyasi anlam taşıyan bir anket cvp wermiyorum.
Çünkü cvpladığım zaman şucu bucu olmaktan sıkıldım ayrım yapmayın artık
Çünkü cvpladığım zaman şucu bucu olmaktan sıkıldım ayrım yapmayın artık