05-19-2008, Saat: 11:05 AM
Duydukları bir helikopter sesiydi. Gittikçe yaklaştığını anladıklarında hemen sığınağa giriverdiler. Önce dönen pervanesine takıldı gözler. Sonra ağır ağır tüm cüssesiyle evlerin arkasından ortaya çıkan helikopterlerde bir hareketlilik göze çarpıyordu.
- Nesrin, kızım ne oluyor? dedi ihtiyar kadın.
Nesrin 16 yaşında genç bir kız idi.
- Helikopterdeki insanlar, dedi Nesrin. Kameralarla görüntü alıyor, fotoğraf çekiyorlar anne.
- Ne düşünüyorlar bilmiyorum, dedi annesi. Ama geçen gün de bir helikopter geldi. İçindeki askerler beyaz kağıt parçaları fırlattılar.
- Kağıt parçaları mı... Peki, ne yazılıydı anne?
- Boş kağıtlardı kızım.
- İyi ama niçin atsınlar ki?
- Bilmiyorum. Fakat rüzgarın hızını ve yüzünü ölçüyorlar gibime geldi.
Bulundukları yerin çok yakınında olan helikopter, ansızın uçup kayboldu. Sesi gittikçe uzaklaşıyordu.
Burası Halepçeydi. Tarih 16 Mart 1988...
Helikopterlerin gidişinden bir saat sonraydı. Nesrin, mutfakta yemek hazırlarken bombalama sesleri duydu. Halepçe bombalanıyordu. Kanıksamıştı artık bu sesleri. 8 yıldır süren bir savaşta her gün böylesi sesler, artık olağanlaşmıştı.
Mutfağa girince annesi:
- Anne, dedi genç kız. Bombalama sesleri değişti gibi, sana da öyle gelmiyor mu?
- Sanki, dedi annesi. Eskisi kadar yüksek değil.
- Tuhaf şey! Garip bir sessizlik var. Ses... nasıl söylesem anne. Patlamadan düşen metal parçaları gibi geliyor.
- Neyse kızım. Acele et de yemeği bitirelim.
- Peki anne...
Fakat genç kız elindekini doğrarken aklını bu tuhaf sessilikten alamıyordu. Neler oluyordu? Uzun zamandır Irak askerlerinin saldıracağı konuşulurken, halk korku içindeydi. Saddam yönetimi bu şirin beldeyi/Halepçe'yi yok etme kararı almış, planlar kuruyordu. Son günlerdeki hareketlilik, helikopter, bombalanmalar bir uğursuzluğun habercisiydi.
Vakit ikindiydi. Evlerinin üst katında oturan Nesrin, rahatsız edici bir koku aldı birden... Burun kemikleri kırılmıştı adeta. Annesi ve kardeşlerine baktı. Onlar da aynı durumdaydılar.
- Çok rahatsız edici bir koku, dedi. Her neyse çöp gibi kokuyor.
- Ne olabilir ki, dedi kız kardeşi? Nerden geliyor bu koku?
Ortalık kokuya boğulmuştu. Ansızın bir değişiklik fark edildi.
- Hayret, dedi annesi gülümseyerek. Kızlar benim aldığım kokuyu siz de alıyor musunuz?
- Evet anne. Çok güzel bbir elma kokusu.
Sonra suratlar tekrar değişti.
- Aman Allah'ım! Abla neler oluyor? Şimdi de yumurta kokusu... Üç saat önceki bombalamadan sonra rüzgar, garip kokular taşıyor.
Nesrin'in gözleri besledikleri kuşa takıldı. Kafesinde can çekişiyor gibiydi. Yerinden fırlayıp ona doğru yaklaşması diğerlerinin gözünden kaçmadı. Gayri ihtiyarı pencereye yöneldi. Manzara korkunçtu dışarda. Ürktü adeta. Sokakta boylu boyuna uzanmış koyunlar, keçiler vardı. Şaşırtıcı sessizliğin hikmeti yavaş yavaş anlaşılıyordu...
- Nesrin, kızım ne oluyor? dedi ihtiyar kadın.
Nesrin 16 yaşında genç bir kız idi.
- Helikopterdeki insanlar, dedi Nesrin. Kameralarla görüntü alıyor, fotoğraf çekiyorlar anne.
- Ne düşünüyorlar bilmiyorum, dedi annesi. Ama geçen gün de bir helikopter geldi. İçindeki askerler beyaz kağıt parçaları fırlattılar.
- Kağıt parçaları mı... Peki, ne yazılıydı anne?
- Boş kağıtlardı kızım.
- İyi ama niçin atsınlar ki?
- Bilmiyorum. Fakat rüzgarın hızını ve yüzünü ölçüyorlar gibime geldi.
Bulundukları yerin çok yakınında olan helikopter, ansızın uçup kayboldu. Sesi gittikçe uzaklaşıyordu.
Burası Halepçeydi. Tarih 16 Mart 1988...
Helikopterlerin gidişinden bir saat sonraydı. Nesrin, mutfakta yemek hazırlarken bombalama sesleri duydu. Halepçe bombalanıyordu. Kanıksamıştı artık bu sesleri. 8 yıldır süren bir savaşta her gün böylesi sesler, artık olağanlaşmıştı.
Mutfağa girince annesi:
- Anne, dedi genç kız. Bombalama sesleri değişti gibi, sana da öyle gelmiyor mu?
- Sanki, dedi annesi. Eskisi kadar yüksek değil.
- Tuhaf şey! Garip bir sessizlik var. Ses... nasıl söylesem anne. Patlamadan düşen metal parçaları gibi geliyor.
- Neyse kızım. Acele et de yemeği bitirelim.
- Peki anne...
Fakat genç kız elindekini doğrarken aklını bu tuhaf sessilikten alamıyordu. Neler oluyordu? Uzun zamandır Irak askerlerinin saldıracağı konuşulurken, halk korku içindeydi. Saddam yönetimi bu şirin beldeyi/Halepçe'yi yok etme kararı almış, planlar kuruyordu. Son günlerdeki hareketlilik, helikopter, bombalanmalar bir uğursuzluğun habercisiydi.
Vakit ikindiydi. Evlerinin üst katında oturan Nesrin, rahatsız edici bir koku aldı birden... Burun kemikleri kırılmıştı adeta. Annesi ve kardeşlerine baktı. Onlar da aynı durumdaydılar.
- Çok rahatsız edici bir koku, dedi. Her neyse çöp gibi kokuyor.
- Ne olabilir ki, dedi kız kardeşi? Nerden geliyor bu koku?
Ortalık kokuya boğulmuştu. Ansızın bir değişiklik fark edildi.
- Hayret, dedi annesi gülümseyerek. Kızlar benim aldığım kokuyu siz de alıyor musunuz?
- Evet anne. Çok güzel bbir elma kokusu.
Sonra suratlar tekrar değişti.
- Aman Allah'ım! Abla neler oluyor? Şimdi de yumurta kokusu... Üç saat önceki bombalamadan sonra rüzgar, garip kokular taşıyor.
Nesrin'in gözleri besledikleri kuşa takıldı. Kafesinde can çekişiyor gibiydi. Yerinden fırlayıp ona doğru yaklaşması diğerlerinin gözünden kaçmadı. Gayri ihtiyarı pencereye yöneldi. Manzara korkunçtu dışarda. Ürktü adeta. Sokakta boylu boyuna uzanmış koyunlar, keçiler vardı. Şaşırtıcı sessizliğin hikmeti yavaş yavaş anlaşılıyordu...