06-07-2008, Saat: 02:57 AM
irritabl kolon spastik kolon kolit irritabl barsak sendromu
İrritabl barsak sendromu (İBS), fonksiyonel gastrointestinal (Gİ) bozukluklar olarak bilinen bir grup çeşitli klinik durumdan biridir. Geleneksel olarak “fonksiyonel” bozukluklar şeklinde sınıflandırılırlar, çünkü ortaya çıkışları altta yatan herhangi bir yapısal ya da biyokimyasal anomali ile açıklanamamaktadır. “Klasik” İBS: konstipasyon ya da diyarenin eşlik edebildiği, karın ağrısı veya rahatsızlığını da içeren bir dizi semptomla karakterize kronik bir durumdur. Semptomların tipi ve şiddeti, hastalar arasında geniş ölçüde değişebilir ve bir hastada, zaman içinde de değişebilir
İBS’nin epidemiyolojisi
İBS, tüm dünyada yaygın olan, tüm ırk ve yaşları ve her iki cinsi de etkileyen bir sorundur. Bu bozukluğa ait epidemiyolojik veriler sınırlıdır ve nedeni de çoğunlukla İBS’nin standart bir tanımının bulunmamasıdır.
İnsidans ve prevalans
İBS’nin kesin insidansı belirsizdir, fakat yılda yaklaşık %1 olduğu tahmin edilmiştir. Batı dünyasında, İBS’nin, herhangi bir belirli zamanda, popülasyonun %20’sini etkilediği görülmektedir.
Kültür, yaşam şekli ve ekonomik etkiler de, İBS’nin bildirilen prevalans oranlarındaki değişkenliğe katkıda bulunabilir. Bu faktörlerin rölatif önemini doğrulamak için, daha ileri çalışmalar gereklidir.
Yaş ve cinsiyetin etkisi
Batı’da, kadınların doktora, erkeklerden daha sık olarak İBS semptomlarıyla başvurma eğiliminin olduğu bilinmektedir. 2.4/1 gibi bir kadın/erkek oranı bildirilmiştir. Kadınlarda, İBS’nin daha yüksek görülen prevalansı tüm yaş gruplarında görülür ve kadınların herhangi bir semptom karşısında, erkeklerden daha yüksek oranda doktora başvurdukları gerçeğini yansıtabilir.
İBS’nin pik prevalansı, 45 ve 65 yaşları arasında görülmektedir ve daha sonra azalmakla birlikte, yaşlılarda yine de yaygın bir sorundur. İBS, çocuklarda ve adolesanlarda, özellikle nükseden karın ağrısı hikayesi olan kızlarda yaygın olarak bildirilmektedir. Toplum tabanlı çalışmalar adolesanların %17’sinde İBS semptomlarının bulunduğunu göstermiştir.
Sosyoekonomik durumun etkisi
Diğer birçok hastalığın aksine, daha yüksek sosyoekonomik sınıfın ve uygar yaşam şartlarının, gerçekte İBS gelişme riskini artırabildiği görülmektedir.
İBS’nin sosyal ve ekonomik etkisi
İBS, yaygın bir fonksiyonel Gİ bozukluktur ve yaşamı tehdit etmemekle birlikte, hastanın yaşam kalitesini (QoL) önemli şekilde bozabilir. İBS, aynı zamanda hasta, sağlık sistemi ve genel toplum için önemli bir ekonomik yüktür.
Fonksiyonel Gİ bozukluklar, en sık olarak gastroenterologların ve pratisyenlerin gördüğü Gİ rahatsızlıklardır. ABD’de gastroenterologlarda yapılan posta yoluyla takipte, doktorlar, hastalarının %41’ine fonksiyonel Gİ bozukluk tanısı konduğunu ve %28’inin İBS olduğunu bildirmişlerdir. İBS’nin, ABD’de her yıl 2.4 ve 3.5 milyon arasında doktor vizitinde ve 2.2 milyon reçetede yer aldığı tahmin edilmektedir.
Yukarıdaki rakamlardan da görüldüğü gibi, İBS’li bireyler, aynı topluluktaki yaş ve cinsiyet açısından uygun kontrol kişilerine göre, önemli şekilde daha fazla medikal masraf ile karşı karşıya kalmaktadır.
İBS hastalarının sadece az bir bölümü, durumları nedeniyle tıbbi yardıma başvurmaktadır; bu durum, hastalığa bağlı doğrudan bakım masraflarının bugün nispeten düşük olduğunu gösterir. Ancak, hastalığın toplam masrafı hesaplanırken, işe gitmemeye bağlı olan dolaylı toplumsal masraflar da düşünülmelidir ve bunlar, önemsiz değildir. İBS hastalarının, diğer çalışanlara göre 3-4 kat daha fazla hastalık izni aldıkları bildirilmiştir. Yakın zamandaki bir takibin bulguları, İBS’li 3 kişiden hemen hemen 1’inin, önceki 4 hafta içerisinde semptomları nedeniyle en az 1 gün izin aldığını göstermiştir. Benzer bir oran da, İBS semptomları nedeniyle işine ve diğer aktivitelerine ara verenler için bildirilmiştir.
İBS’nin fizyopatolojisi
İBS’nin altta yatan nedeni çok iyi anlaşılmamıştır, çünkü hastalığın yapısal ya da biyokimyasal göstergeleri yoktur. Sonuç olarak da, tedaviler geleneksel olarak, ayrı ayrı semptomların iyileştirilmesine odaklanmıştır. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, barsak fonksiyonunun doğrudan incelenmesini sağlamıştır.
İBS ve diğer fonksiyonel Gİ bozuklukların semptomlarını açıklamak için birçok mekanizma öne sürülmüştür. Bunlar arasında, Gİ olayların anormal algılanması, değişmiş barsak motilitesi, azalmış Gİ uyum ve infeksiyona bağlı inflamasyon bulunmaktadır.
Anormal viseral duyarlılık/algılama
İBS’lilerin üçte ikisinde, viseral algılama/nosisepsiyonda artış ya da viseral aşırı duyarlılık olduğu görülmektedir. Yani normal bireylerde fark edilmeden geçecek olan Gİ kanal göğüs, batın ve rektumdaki duyulardan, bu hastaların haberdar oldukları görülmektedir.
Viseral aşırı duyarlığı olan hastaların, sindirim esnasında barsaktan kaynaklanan normal fizyolojik uyaranlara, anormal şekilde duyarlı oldukları düşünülmektedir. Bu uyarıları süzmesi gereken beyindeki mekanizmanın, İBS hastalarında iyi çalışmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, normal kolon kasılmalarında, ağrı ve şişkinlik hissedebilirler. Hastada, anormal olaylara karşı duyarlılık eşiği de azalmış olabilir.
Özellikle başta serotonin (5-hidroksitriptamin, [5-HT]) olmak üzere, enterik nörotransmitterlerin de, viseral aşırı duyarlılık gelişiminde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir
Artmış viseral duyarlılık, İBS’nin açıkça önemli bir özelliğidir. Ancak, İBS hastaları ve normal kişiler arasında, duyu eşiklerinde önemli bir örtüşme vardır ve bu da hastalığın tek komponenti olamayacağını göstermektedir.
Değişmiş barsak motilitesi
Besinlerin, Gİ kanal boyunca normal hareketi, barsak duvarının peristaltik hareketlerinin koordinasyonu ile sağlanır. Gİ kanal boyunca, anormal motilite ve peristaltizmin, İBS gelişiminde merkezi bir rol oynadığı ileri sürülmüştür. Hem hipermotilite (diyare ile sonuçlanır), hem de hipomotilitenin (konstipasyonla sonuçlanır) yer aldığı bildirilmiştir. Kolon motilitesindeki bozukluğun, İBS’nin başlıca nedeni olduğu varsayılmaktadır. Bunun nedeni, ağrının sıklıkla, kolon motilitesi ile ilişkili alanlarda hissedilmesidir.
Katılımcı faktörler (“tetikleyiciler”
İBS’li hastalarda, anormal fonksiyon potansiyeli daima mevcuttur. Ancak, semptomların gelişmesi için, sıklıkla bir “tetikleyici” gerekmektedir. İBS hastalarının barsağı, çok çeşitli faktörlere karşı daha duyarlı ve daha reaktiftir (Tablo 1) ve bu uyarılara verilen abartılı reaksiyon, ağrı ve diğer semptomları tetikler.
Tablo 1. İBS semptomlarını tetiklediği bilinen faktörler
Gıdalar ve diğer besin maddeleri
İnflamasyon ve infeksiyon
Maddeler ve ilaçlar
Hormonlar (menstrüel siklus)
Psikolojik sorunlar / stres
Mevsimsel değişiklikler
Beslenmeye ait faktörler
Birçok İBS hastası, semptomlarının yemek yedikten sonra tetiklendiğini ya da alevlendiğini bildirmektedir. Normalde yemek yeme, kolon kasılmalarına yol açar ve öğünden 30-60 dakika sonra defekasyon ihtiyacı ortaya çıkar. İBS hastalarında, defekasyon zorlaması daha çabuk ortaya çıkabilir ve abdominal kramp ve diyare eşlik edebilir. Ancak bazı besinler, barsak spazmlarını tetikleyerek, gecikmiş defekasyon ve konstipasyona neden olabilir. Bir öğünün etkisi, sıklıkla toplam kalori değeri ile ve özellikle de yağdan türetilen kalori sayısıyla ilişkilidir. Bunun nedeni, bitkisel ya da hayvansal kaynaklı olsun, yağın, kolon kasılmalarının güçlü bir uyaranı olması olabilir.
Bazı İBS hastalarında, spesifik besinlerin tüketimi, semptomları tetikleyebilir. Bu durum, özellikle D-İBS, şişkinlik ve ağrı olan hastalarda yaygındır. Süt ürünleri, çikolata, kafein, alkol, mercimek ve fasulye gibi baklagiller (gaz yapıcı olarak bilinirler) bazı hastalarda sorun yaratabilen spesifik besin örnekleridir. Besin alerjisi ya da duyarlığı, bazen yanlışlıkla İBS şeklinde tanımlanır, çünkü her iki durum da, karın ağrısı ve diyareye yol açabilir. Ancak besin alerjisi, Gİ kanal dışındaki semptomların varlığı ile tanımlanabilir.
Maddeler ve ilaçlar
Belirli reçeteli ve reçetesiz ilaçlar, İBS semptomlarını tetikleyebilir veya alevlendirebilir. Laksatifler, normal barsak fonksiyonunu bozabilirler ve dönüşümlü diyare ve konstipasyon nöbetlerine yol açabilirler; narkotikler ise (örneğin; kodein, folkodin ve dihidrokodein), konstipasyon, şişkinlik ve abdominal kramplara neden olabilir. Kalsiyum kanal blokerleri ve antidepresanlar da, diyare ve konstipasyon gibi Gİ semptomlara neden olabilir.
Hormonal faktörler
Barsak semptomlarının, Gİ fonksiyon bozukluğunun varlığına bakılmaksızın, menstrüel siklus ile değiştiği bilinmektedir. Ancak bu etki, normalde asemptomatik olanlardan ziyade, İBS’li kadınlarda daha sık görülmektedir. Semptomlar, progesterona yanıt olarak ortaya çıktığı saptanan kolon kas tonusundaki bir azalma ile ilişkili olabilir. Bu da cinsiyet hormonlarının, İBS’de etiyolojik bir role sahip olma olasılıklarını artırmaktadır.
Psikolojik faktörler
Psikolojik veya emosyonel stres, normal sağlıklı bireylerde bile Gİ fonksiyonu bozup ağrı ve diyare gibi semptomlara yol açabilir. “Düğümlenmiş mide” veya “midede kelebekler” gibi, yaygın olarak kullanılan ifadeler, stresli durumlarda karşılaşılabilen duyu türlerini tanımlamaktadır. Stres, farklı kişileri farklı yollardan etkiler ve bir bireyde, Gİ kanalın strese verdiği yanıt, zihnin durumuna göre günden güne değişebilir
Stres, İBS semptomlarını tetikleyebilir ve alevlendirebilir. İBS’li hastalarda, stres sırasında, sık ve ciddi Gİ semptomların ortaya çıkması, normal kişilerdekinden daha olasıdır. Strese karşı artan bu duyarlılıktan sorumlu mekanizmalar tam olarak anlaşılmamıştır, fakat barsağın nöronal kontrolü ile ilgili olduğuna inanılmaktadır. Nöronal ileti, çift yönlüdür; yani barsak beyni etkiler ve beyin de barsağı etkiler (“beyin-barsak ekseni”de denir).
Belirli psikolojik bozukluklar, Gİ semptomlara yatkınlığın gelişimiyle sonuçlanabilir ve kişinin bu semptomlarla mücadele etmesini etkileyebilir (Tablo 2). İBS’nin önemli bir özelliği olan viseral aşırı duyarlığın, bazı psikolojik bozukluklarda da görülmesi ilginçtir.
Tablo 2. Gİ fonksiyonu etkileyebilen psikolojik bozukluklar
Anksiyete, panik, depresyon
Somatoform bozukluklar (açıklanamayan vücut semptomları)
Fiziksel, cinsel veya emosyonel suistimal
Alkol ya da madde suistimali
Yeme bozuklukları
Hepsinde olmasa da, bazı çalışmalarda, psikiyatrik hastalık ve anormal hastalık davranışının, İBS olmayan kişi ve hastalara göre, İBS hastalarında daha sık ortaya çıktığı görülmüştür. İBS semptomları nedeniyle doktora başvuran hastalarda, psikolojik sorunların sıklığı özellikle yüksektir; doktora başvurmayan İBS hastalarının ise, psikolojik olarak normal kontrollere benzer oldukları görülmektedir. İBS hastalarındaki depresyon ve anksiyetenin, en azından kısmen, bu kronik hastalığın yaşam kaliteleri üzerindeki olumsuz etkisine bağlı olması mümkündür.
Böylelikle, semptomların psikolojik sorunlar veya stresle kötüleşebilmesine rağmen, İBS, bugün primer olarak viseral aşırı duyarlılık ve anormal barsak motilitesi bozukluğu şeklinde değerlendirilmektedir.
İBS’NİN KLİNİK GÖRÜNÜMÜ
İBS, “abdominal rahatsızlık veya ağrının, defekasyon veya barsak fonksiyonundaki bir değişiklikle ve bozulmuş defekasyon özellikleri ile ilişkili olduğu”, bir sendrom olarak tanımlanır. Klinik bir bozukluktur ve semptomlar, hastalar arasında ve zaman içinde, aynı hastada farklı olabilir.
Karın ağrısı veya rahatsızlığı
Karın ağrısı, İBS’nin tanımlayıcı bir özelliğidir ve hastada önemli sıkıntılara neden olabilir. Ağrı, sıklıkla spazmodik veya “kolik” şeklinde tanımlanır ve batında, herhangi bir yerde hissedilebilirken, sıklıkla sol alt tarafta duyulur. Hastalar, sıklıkla konstipe olduklarında ağrının kötüleştiğini ve defekasyon veya gaz çıkışından sonra iyileşebildiğini bildirirler. İBS’li bazı kadınlarda, karın ağrısı ve barsak fonksiyonunda, mensturasyon öncesinde ve esnasında semptomlarda kötüleşmeyle birlikte, dönemsel bir düzen bildirilmiştir.
Kolik tarzı karın ağrısına ek olarak, İBS’li hastalarda, rektumun iç tarafında, aşağı doğru keskin bir ağrı hissi de bildirilmiştir.
Abdominal şişkinlik
İBS’li hastalar, rahatsızlık, gaz ve guruldama ile ilişkili olabilen, karında dolgunluk ve şişkinlik hissi bildirmektedir.
Değişmiş barsak fonksiyonu
“Normal” barsak fonksiyonu, kişiden kişiye geniş ölçüde değişmektedir ve dolayısıyla, bildirilen herhangi bir değişiklik, mutlak bir değerden ziyade, bireyin olağan düzeniyle ilişkili olarak düşünülmelidir.
İBS ile ilişkili barsak fonksiyonu değişiklikleri, aşağıdakileri kapsayabilir:
Barsak hareketi sıklığında değişiklik (artabilir veya azalabilir)
Acil defekasyon ihtiyacı
Dışkı kıvamında değişiklikler (dışkı, sulu ve gevşek veya katı ve yumru olabilir)
Barsakların açılmasında rahatsızlık veya güçlük Tamamlanmamış barsak hareketi hissi
Dışkı geçişinde zorluk (tenesmus)
Mukus pasajı
Fekal inkontinans
Üst Gİ kanal semptomları
İBS’li hastalar, bulantı, disfaji ve globus hissi, gastro özofageal reflü ve mide yanması ve non-kardiyak göğüs ağrısı gibi üst Gİ semptomların ortaya çıkışında bir artış bildirmektedir. Alt özofagus sfinkter basıncının, kontrollere kıyasla İBS’li hastalarda subnormal olduğu bulunmuştur. İBS’li hastalarda gözlenen gastroözofageal reflü ve özofageal semptomların başlıca nedeni budur.
Gİ kanala ait olmayan semptomlar
İBS hastalarında, yorgunluk, ağızda hoş olmayan tat hissi, ürolojik disfonksiyon (noktüri, sık ve zor idrar yapma ve tam olmayan mesane boşalması) ve jinekoloik semptomlar (örneğin; disparoni gibi) Gİ kanal dışı semptomlar da görülebilir.
Anksiyete, fobi, somatizasyon ve paranoya gibi psikolojik semptomlar, kliniklere başvuran İBS hastalarında sıklıkla gözlenir. Yayınlanmış birkaç klinik çalışmanın incelenmesinde, İBS ya da diğer fonksiyonel barsak bozukluğu olan hastaların, yaklaşık %50’sinin, psikiyatrik tanılardan DSM III kriterlerine uyduğu gösterilmiştir. Organik Gİ hastalığı olanlarda ise, bu oran %20 civarındadır.
Psikolojik rahatsızlık semptomlarının, İBS ile ilişkili olmadığı, fakat bunların, hastanın doktora başvurma kararını etkileyeceği ileri sürülmüştür. İBS hastalarındaki depresyon veya anksiyetenin, nedensel bir faktörden ziyade, hastalığın bir sonucu olması da mümkündür.
İBS TANISI
Gİ fonksiyon bozukluklarının semptomları, kronik ya da tekrarlayıcı olabilir ve tipi ve şiddeti, hastalar arasında değişebilir. Ayrıca hastalarda birden fazla bozukluk bulunabilir ve farklı bozuklukların semptom profilleri arasında, önemli örtüşmeler vardır. Gİ fonksiyon bozuklukları, biyokimyasal ya da yapısal anomalilerle açıklanamaz ve dolayısıyla, radyolojik, endoskopik veya laboratuar çalışmalarına dayanarak tanı konamaz. Tanı, önemli semptomların varlığına dayanarak konmalıdır ve bozukluklar arasında, semptomlardaki örtüşmeler nedeniyle, yanlış tanı ve uygunsuz tedaviden kaçınmak için çok dikkat edilmesi gerekmektedir.
Pozitif İBS tanısı, hastanın tıbbi anamnezinden elde edilebilen semptomlara ve ilgili bulgulara dayanarak konabilir. Bu dönemde, baskın olan semptom alt grubu tanımlanabilir (örneğin; konstipasyonun baskın olduğu K-İBS veya D-İBS), ancak bir hastadaki semptomların dalgalanması, bu adımın değerini sınırlamaktadır. Ancak, belirli semptomların varlığı, doktorun yapılması gereken tarama testlerine karar vermesine yardım eder. Olası organik, metabolik, infeksiyöz veya yapısal hastalıkların hariç tutulması gerekir, fakat bunun için her hasta çok fazla miktarda incelenmeye tabi tutulmamalıdır. Hastanın yaşı ve medikal anamnezi, kullanılan tarama testlerinin seçimini etkileyecektir.
İBS'NİN GÜNCEL TEDAVİSİ
Farmakolojik olmayan müdahaleler
Herhangi bir İBS tedavi programında, hasta eğitimi, ilk adım olmalıdır. İBS, genel toplum tarafından iyi anlaşılmamış bir bozukluktur ve çeşitli yanlış algılamalarla ilişkilidir. Örneğin sıklıkla psikosomatik bir hastalık olarak ele alınır ve bu da, hastaların hastalıklarıyla kendilerinin mücadele etmesine yol açabilir. Başka hastalar da, semptomlarının, kanser gibi ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir hastalığın göstergesi olmasından korkabilir. Dolayısıyla, tüm hastalara, aşağıdakiler açısından bilgi ve güven verilmelidir.
İBS’nin nedenleri ve tetikleyicileri
Semptomatoloji
Hastalık süreci (İBS’nin tıbbi bir durum olmasına rağmen, yaşamı tehdit etmediği konusundaki güvence dahil olmak üzere)
İBS prevalansı
Mevcut tedaviler (gerçekçi faydalar ve olası yan etkiler dahil olmak üzere)
Yaşam tarzı değişiklikleri, güvenilir ve pahalı olmayan ilk tedavi yaklaşımı olarak ileri sürülebilir. Diyetlerinde uygun değişiklikler yapan birçok İBS hastasında, semptomların sıklığı ve şiddeti azalacaktır. Bilinen “tetikleyici besinlerden” kaçınmak, bariz bir ilk adımdır ve hastalara sorun yaratabilen diğer besinlerin tanımlanabilmesi için, bir “diyet günlüğü” tutmaları önerilebilir. İBS semptomlarının giderilmesinde, yardımı kanıtlanmış olan diyet değişiklikleri şunlardır:
Süt ürünlerinin alımının azaltılması veya elimine edilmesi
Kafein, alkol ve sorbitol içeren suni tatlandırıcılardan kaçınmak
Besinlerle yeterli lif almak (kepekli tahıllar, meyve ve sebzeler, iyi bir kaynaktır)
Fasulye ve mercimek gibi, iyi sindirilemeyen, fermente olan karbonhidratlı baklagillerden kaçınmak
Gün boyunca bir ya da iki büyük öğünden ziyade, sık ve az az yemek
Yağı az, karbonhidratı yüksek öğünler yemek
Sıvı alımının artırılması (özellikle destek lif alınıyor ise önemlidir)
Stres tedavisi ve gevşeme teknikleri de, İBS’li hastaların tedavisinde, yararlı seçenekler olarak ele alınmalıdır. Stres yönetimi programına katılan hastaların üçte ikisi, semptomlarının iyileştiğini ve daha az ve daha hafif nöbetler geçirdiklerini bildirmiştir. Yararlı etkiler, tedavi başlangıcından sonra, en az 12 ay devam etmiştir.
İBS semptomlarının, psikolojik sorunlarla tetiklenebildiği ya da alevlenebildiği bilinmektedir ve standart tedaviye yanıt vermeyen İBS hastalarında, psikoterapinin yardımcı olduğu bulunmuştur. Hipnoterapinin de, hastaların yaşam kalitesini iyileştirdiği ve işe gitmemeyi azalttığı gösterilmiştir. Hem psikoterapi hem de hipnoterapi nispeten pahalıdır ve zaman alıcıdır. Başlıca medikal tedavilere yanıt vermeyen hastalarda önerilmektedir.
Semptomatik ilaç tedavileri
İBS hastalarında, güncel farmakolojik seçenekler, baskın semptomların tedavisine yönelmektedir.
Tedavi genellikle ampiriktir ve hastanın birçok farklı ajanı alması gerekebilir. Örneğin, hastada abdominal ağrı ve gerginlik var ise antispazmodik bir ajan verilebilir. Diyareli hasta antidiyareik bir ajan alabilir. Konstipasyonlu bir hastaya, lif desteği ve/veya ozmotik bir laksatif verilebilir. Spesifik bir semptomu hedefleyen bu tedaviler, son-organ tedavileri olarak sınıflanır. Ayrıca psikolojik sorunları olan bir hasta, antidepresanlar veya anksiyolitikler gibi santral etkili ajanlarla da tedavi edilebilir.
YENİ TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
5-HT reseptör agonistleri ve antagonistleri
Serotonin (5-HT), hem beyin, hem de enterik sinir sisteminde önemli bir nörotransmitterdir. 5-HT içeren intrensek nöronların, Gİ motilite kontrolünde bir rol oynadıkları bulunmuştur ve viseral duyu fonksiyonunun düzenlenmesinde yer almaları da olasıdır. 5- HT aktivitesinin değiştirilmesinin, İBS dahil, Gİ fonksiyon bozukluklarının bazısında, yararlı olabileceği ileri sürülmüştür. 5-HT reseptörünün en az, altı majör alt tipi tanımlanmıştır. Ancak, Gİ kanalda en önemlilerinin 5-HT3 ve 5-HT4 reseptörlerinin oldukları görülmektedir.
5-HT4 reseptör aktivasyonunun, düz kas tonusu, mukoza elektrolit salgısı ve peristaltik refleks üzerinde belirgin bir etkisi vardır. Barsak lümeninin gerilmesine karşı reaksiyon veren enterik nöronların duyarlılığını da artırdığı görülmektedir. Dolayısıyla, 5-HT4 reseptörlerinin selektif uyarılması ile Gİ fonksiyonun normalize edilmesi mümkün olabilir.
KAYNAKLAR
1. Thompson WG, et al. 1999.
2. Camilleri M, et al. 1997.
3. Thompson WG, et al. 1999.
4. Everhart JE, et al. 1991.
5. Talley NJ, et al. 1991.
6. Thomson S, et al. 1996.
7. Hyams JS, et al. 1996.
8. Atoba MA, et al. 1988.
9. Mendall MA, at al. 1998.
10. Wingate DL, et al. 1998.
11. Moore J, et al. 1998.
12. Blanchard EB, et al. 1990.
13. Drossman DA, et al. 1991.
14. Drossman DA, et al. 1988.
15. Kane SV, et al. 1988.
16. Smart HL, et al. 1986.
17. Richter JE, et al. 1989.
18. Whorwell PJ, et al. 1986.
19. Guthrie E, et al. 1991.
20. Houghton LA, et al. 1996.
21. Gralla RJ, et al. 1998.
22. Talley NJ, et al. 1990.
23. Von der Ohe MR, et al. 1994
İrritabl barsak sendromu (İBS), fonksiyonel gastrointestinal (Gİ) bozukluklar olarak bilinen bir grup çeşitli klinik durumdan biridir. Geleneksel olarak “fonksiyonel” bozukluklar şeklinde sınıflandırılırlar, çünkü ortaya çıkışları altta yatan herhangi bir yapısal ya da biyokimyasal anomali ile açıklanamamaktadır. “Klasik” İBS: konstipasyon ya da diyarenin eşlik edebildiği, karın ağrısı veya rahatsızlığını da içeren bir dizi semptomla karakterize kronik bir durumdur. Semptomların tipi ve şiddeti, hastalar arasında geniş ölçüde değişebilir ve bir hastada, zaman içinde de değişebilir
İBS’nin epidemiyolojisi
İBS, tüm dünyada yaygın olan, tüm ırk ve yaşları ve her iki cinsi de etkileyen bir sorundur. Bu bozukluğa ait epidemiyolojik veriler sınırlıdır ve nedeni de çoğunlukla İBS’nin standart bir tanımının bulunmamasıdır.
İnsidans ve prevalans
İBS’nin kesin insidansı belirsizdir, fakat yılda yaklaşık %1 olduğu tahmin edilmiştir. Batı dünyasında, İBS’nin, herhangi bir belirli zamanda, popülasyonun %20’sini etkilediği görülmektedir.
Kültür, yaşam şekli ve ekonomik etkiler de, İBS’nin bildirilen prevalans oranlarındaki değişkenliğe katkıda bulunabilir. Bu faktörlerin rölatif önemini doğrulamak için, daha ileri çalışmalar gereklidir.
Yaş ve cinsiyetin etkisi
Batı’da, kadınların doktora, erkeklerden daha sık olarak İBS semptomlarıyla başvurma eğiliminin olduğu bilinmektedir. 2.4/1 gibi bir kadın/erkek oranı bildirilmiştir. Kadınlarda, İBS’nin daha yüksek görülen prevalansı tüm yaş gruplarında görülür ve kadınların herhangi bir semptom karşısında, erkeklerden daha yüksek oranda doktora başvurdukları gerçeğini yansıtabilir.
İBS’nin pik prevalansı, 45 ve 65 yaşları arasında görülmektedir ve daha sonra azalmakla birlikte, yaşlılarda yine de yaygın bir sorundur. İBS, çocuklarda ve adolesanlarda, özellikle nükseden karın ağrısı hikayesi olan kızlarda yaygın olarak bildirilmektedir. Toplum tabanlı çalışmalar adolesanların %17’sinde İBS semptomlarının bulunduğunu göstermiştir.
Sosyoekonomik durumun etkisi
Diğer birçok hastalığın aksine, daha yüksek sosyoekonomik sınıfın ve uygar yaşam şartlarının, gerçekte İBS gelişme riskini artırabildiği görülmektedir.
İBS’nin sosyal ve ekonomik etkisi
İBS, yaygın bir fonksiyonel Gİ bozukluktur ve yaşamı tehdit etmemekle birlikte, hastanın yaşam kalitesini (QoL) önemli şekilde bozabilir. İBS, aynı zamanda hasta, sağlık sistemi ve genel toplum için önemli bir ekonomik yüktür.
Fonksiyonel Gİ bozukluklar, en sık olarak gastroenterologların ve pratisyenlerin gördüğü Gİ rahatsızlıklardır. ABD’de gastroenterologlarda yapılan posta yoluyla takipte, doktorlar, hastalarının %41’ine fonksiyonel Gİ bozukluk tanısı konduğunu ve %28’inin İBS olduğunu bildirmişlerdir. İBS’nin, ABD’de her yıl 2.4 ve 3.5 milyon arasında doktor vizitinde ve 2.2 milyon reçetede yer aldığı tahmin edilmektedir.
Yukarıdaki rakamlardan da görüldüğü gibi, İBS’li bireyler, aynı topluluktaki yaş ve cinsiyet açısından uygun kontrol kişilerine göre, önemli şekilde daha fazla medikal masraf ile karşı karşıya kalmaktadır.
İBS hastalarının sadece az bir bölümü, durumları nedeniyle tıbbi yardıma başvurmaktadır; bu durum, hastalığa bağlı doğrudan bakım masraflarının bugün nispeten düşük olduğunu gösterir. Ancak, hastalığın toplam masrafı hesaplanırken, işe gitmemeye bağlı olan dolaylı toplumsal masraflar da düşünülmelidir ve bunlar, önemsiz değildir. İBS hastalarının, diğer çalışanlara göre 3-4 kat daha fazla hastalık izni aldıkları bildirilmiştir. Yakın zamandaki bir takibin bulguları, İBS’li 3 kişiden hemen hemen 1’inin, önceki 4 hafta içerisinde semptomları nedeniyle en az 1 gün izin aldığını göstermiştir. Benzer bir oran da, İBS semptomları nedeniyle işine ve diğer aktivitelerine ara verenler için bildirilmiştir.
İBS’nin fizyopatolojisi
İBS’nin altta yatan nedeni çok iyi anlaşılmamıştır, çünkü hastalığın yapısal ya da biyokimyasal göstergeleri yoktur. Sonuç olarak da, tedaviler geleneksel olarak, ayrı ayrı semptomların iyileştirilmesine odaklanmıştır. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, barsak fonksiyonunun doğrudan incelenmesini sağlamıştır.
İBS ve diğer fonksiyonel Gİ bozuklukların semptomlarını açıklamak için birçok mekanizma öne sürülmüştür. Bunlar arasında, Gİ olayların anormal algılanması, değişmiş barsak motilitesi, azalmış Gİ uyum ve infeksiyona bağlı inflamasyon bulunmaktadır.
Anormal viseral duyarlılık/algılama
İBS’lilerin üçte ikisinde, viseral algılama/nosisepsiyonda artış ya da viseral aşırı duyarlılık olduğu görülmektedir. Yani normal bireylerde fark edilmeden geçecek olan Gİ kanal göğüs, batın ve rektumdaki duyulardan, bu hastaların haberdar oldukları görülmektedir.
Viseral aşırı duyarlığı olan hastaların, sindirim esnasında barsaktan kaynaklanan normal fizyolojik uyaranlara, anormal şekilde duyarlı oldukları düşünülmektedir. Bu uyarıları süzmesi gereken beyindeki mekanizmanın, İBS hastalarında iyi çalışmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, normal kolon kasılmalarında, ağrı ve şişkinlik hissedebilirler. Hastada, anormal olaylara karşı duyarlılık eşiği de azalmış olabilir.
Özellikle başta serotonin (5-hidroksitriptamin, [5-HT]) olmak üzere, enterik nörotransmitterlerin de, viseral aşırı duyarlılık gelişiminde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir
Artmış viseral duyarlılık, İBS’nin açıkça önemli bir özelliğidir. Ancak, İBS hastaları ve normal kişiler arasında, duyu eşiklerinde önemli bir örtüşme vardır ve bu da hastalığın tek komponenti olamayacağını göstermektedir.
Değişmiş barsak motilitesi
Besinlerin, Gİ kanal boyunca normal hareketi, barsak duvarının peristaltik hareketlerinin koordinasyonu ile sağlanır. Gİ kanal boyunca, anormal motilite ve peristaltizmin, İBS gelişiminde merkezi bir rol oynadığı ileri sürülmüştür. Hem hipermotilite (diyare ile sonuçlanır), hem de hipomotilitenin (konstipasyonla sonuçlanır) yer aldığı bildirilmiştir. Kolon motilitesindeki bozukluğun, İBS’nin başlıca nedeni olduğu varsayılmaktadır. Bunun nedeni, ağrının sıklıkla, kolon motilitesi ile ilişkili alanlarda hissedilmesidir.
Katılımcı faktörler (“tetikleyiciler”
İBS’li hastalarda, anormal fonksiyon potansiyeli daima mevcuttur. Ancak, semptomların gelişmesi için, sıklıkla bir “tetikleyici” gerekmektedir. İBS hastalarının barsağı, çok çeşitli faktörlere karşı daha duyarlı ve daha reaktiftir (Tablo 1) ve bu uyarılara verilen abartılı reaksiyon, ağrı ve diğer semptomları tetikler.
Tablo 1. İBS semptomlarını tetiklediği bilinen faktörler
Gıdalar ve diğer besin maddeleri
İnflamasyon ve infeksiyon
Maddeler ve ilaçlar
Hormonlar (menstrüel siklus)
Psikolojik sorunlar / stres
Mevsimsel değişiklikler
Beslenmeye ait faktörler
Birçok İBS hastası, semptomlarının yemek yedikten sonra tetiklendiğini ya da alevlendiğini bildirmektedir. Normalde yemek yeme, kolon kasılmalarına yol açar ve öğünden 30-60 dakika sonra defekasyon ihtiyacı ortaya çıkar. İBS hastalarında, defekasyon zorlaması daha çabuk ortaya çıkabilir ve abdominal kramp ve diyare eşlik edebilir. Ancak bazı besinler, barsak spazmlarını tetikleyerek, gecikmiş defekasyon ve konstipasyona neden olabilir. Bir öğünün etkisi, sıklıkla toplam kalori değeri ile ve özellikle de yağdan türetilen kalori sayısıyla ilişkilidir. Bunun nedeni, bitkisel ya da hayvansal kaynaklı olsun, yağın, kolon kasılmalarının güçlü bir uyaranı olması olabilir.
Bazı İBS hastalarında, spesifik besinlerin tüketimi, semptomları tetikleyebilir. Bu durum, özellikle D-İBS, şişkinlik ve ağrı olan hastalarda yaygındır. Süt ürünleri, çikolata, kafein, alkol, mercimek ve fasulye gibi baklagiller (gaz yapıcı olarak bilinirler) bazı hastalarda sorun yaratabilen spesifik besin örnekleridir. Besin alerjisi ya da duyarlığı, bazen yanlışlıkla İBS şeklinde tanımlanır, çünkü her iki durum da, karın ağrısı ve diyareye yol açabilir. Ancak besin alerjisi, Gİ kanal dışındaki semptomların varlığı ile tanımlanabilir.
Maddeler ve ilaçlar
Belirli reçeteli ve reçetesiz ilaçlar, İBS semptomlarını tetikleyebilir veya alevlendirebilir. Laksatifler, normal barsak fonksiyonunu bozabilirler ve dönüşümlü diyare ve konstipasyon nöbetlerine yol açabilirler; narkotikler ise (örneğin; kodein, folkodin ve dihidrokodein), konstipasyon, şişkinlik ve abdominal kramplara neden olabilir. Kalsiyum kanal blokerleri ve antidepresanlar da, diyare ve konstipasyon gibi Gİ semptomlara neden olabilir.
Hormonal faktörler
Barsak semptomlarının, Gİ fonksiyon bozukluğunun varlığına bakılmaksızın, menstrüel siklus ile değiştiği bilinmektedir. Ancak bu etki, normalde asemptomatik olanlardan ziyade, İBS’li kadınlarda daha sık görülmektedir. Semptomlar, progesterona yanıt olarak ortaya çıktığı saptanan kolon kas tonusundaki bir azalma ile ilişkili olabilir. Bu da cinsiyet hormonlarının, İBS’de etiyolojik bir role sahip olma olasılıklarını artırmaktadır.
Psikolojik faktörler
Psikolojik veya emosyonel stres, normal sağlıklı bireylerde bile Gİ fonksiyonu bozup ağrı ve diyare gibi semptomlara yol açabilir. “Düğümlenmiş mide” veya “midede kelebekler” gibi, yaygın olarak kullanılan ifadeler, stresli durumlarda karşılaşılabilen duyu türlerini tanımlamaktadır. Stres, farklı kişileri farklı yollardan etkiler ve bir bireyde, Gİ kanalın strese verdiği yanıt, zihnin durumuna göre günden güne değişebilir
Stres, İBS semptomlarını tetikleyebilir ve alevlendirebilir. İBS’li hastalarda, stres sırasında, sık ve ciddi Gİ semptomların ortaya çıkması, normal kişilerdekinden daha olasıdır. Strese karşı artan bu duyarlılıktan sorumlu mekanizmalar tam olarak anlaşılmamıştır, fakat barsağın nöronal kontrolü ile ilgili olduğuna inanılmaktadır. Nöronal ileti, çift yönlüdür; yani barsak beyni etkiler ve beyin de barsağı etkiler (“beyin-barsak ekseni”de denir).
Belirli psikolojik bozukluklar, Gİ semptomlara yatkınlığın gelişimiyle sonuçlanabilir ve kişinin bu semptomlarla mücadele etmesini etkileyebilir (Tablo 2). İBS’nin önemli bir özelliği olan viseral aşırı duyarlığın, bazı psikolojik bozukluklarda da görülmesi ilginçtir.
Tablo 2. Gİ fonksiyonu etkileyebilen psikolojik bozukluklar
Anksiyete, panik, depresyon
Somatoform bozukluklar (açıklanamayan vücut semptomları)
Fiziksel, cinsel veya emosyonel suistimal
Alkol ya da madde suistimali
Yeme bozuklukları
Hepsinde olmasa da, bazı çalışmalarda, psikiyatrik hastalık ve anormal hastalık davranışının, İBS olmayan kişi ve hastalara göre, İBS hastalarında daha sık ortaya çıktığı görülmüştür. İBS semptomları nedeniyle doktora başvuran hastalarda, psikolojik sorunların sıklığı özellikle yüksektir; doktora başvurmayan İBS hastalarının ise, psikolojik olarak normal kontrollere benzer oldukları görülmektedir. İBS hastalarındaki depresyon ve anksiyetenin, en azından kısmen, bu kronik hastalığın yaşam kaliteleri üzerindeki olumsuz etkisine bağlı olması mümkündür.
Böylelikle, semptomların psikolojik sorunlar veya stresle kötüleşebilmesine rağmen, İBS, bugün primer olarak viseral aşırı duyarlılık ve anormal barsak motilitesi bozukluğu şeklinde değerlendirilmektedir.
İBS’NİN KLİNİK GÖRÜNÜMÜ
İBS, “abdominal rahatsızlık veya ağrının, defekasyon veya barsak fonksiyonundaki bir değişiklikle ve bozulmuş defekasyon özellikleri ile ilişkili olduğu”, bir sendrom olarak tanımlanır. Klinik bir bozukluktur ve semptomlar, hastalar arasında ve zaman içinde, aynı hastada farklı olabilir.
Karın ağrısı veya rahatsızlığı
Karın ağrısı, İBS’nin tanımlayıcı bir özelliğidir ve hastada önemli sıkıntılara neden olabilir. Ağrı, sıklıkla spazmodik veya “kolik” şeklinde tanımlanır ve batında, herhangi bir yerde hissedilebilirken, sıklıkla sol alt tarafta duyulur. Hastalar, sıklıkla konstipe olduklarında ağrının kötüleştiğini ve defekasyon veya gaz çıkışından sonra iyileşebildiğini bildirirler. İBS’li bazı kadınlarda, karın ağrısı ve barsak fonksiyonunda, mensturasyon öncesinde ve esnasında semptomlarda kötüleşmeyle birlikte, dönemsel bir düzen bildirilmiştir.
Kolik tarzı karın ağrısına ek olarak, İBS’li hastalarda, rektumun iç tarafında, aşağı doğru keskin bir ağrı hissi de bildirilmiştir.
Abdominal şişkinlik
İBS’li hastalar, rahatsızlık, gaz ve guruldama ile ilişkili olabilen, karında dolgunluk ve şişkinlik hissi bildirmektedir.
Değişmiş barsak fonksiyonu
“Normal” barsak fonksiyonu, kişiden kişiye geniş ölçüde değişmektedir ve dolayısıyla, bildirilen herhangi bir değişiklik, mutlak bir değerden ziyade, bireyin olağan düzeniyle ilişkili olarak düşünülmelidir.
İBS ile ilişkili barsak fonksiyonu değişiklikleri, aşağıdakileri kapsayabilir:
Barsak hareketi sıklığında değişiklik (artabilir veya azalabilir)
Acil defekasyon ihtiyacı
Dışkı kıvamında değişiklikler (dışkı, sulu ve gevşek veya katı ve yumru olabilir)
Barsakların açılmasında rahatsızlık veya güçlük Tamamlanmamış barsak hareketi hissi
Dışkı geçişinde zorluk (tenesmus)
Mukus pasajı
Fekal inkontinans
Üst Gİ kanal semptomları
İBS’li hastalar, bulantı, disfaji ve globus hissi, gastro özofageal reflü ve mide yanması ve non-kardiyak göğüs ağrısı gibi üst Gİ semptomların ortaya çıkışında bir artış bildirmektedir. Alt özofagus sfinkter basıncının, kontrollere kıyasla İBS’li hastalarda subnormal olduğu bulunmuştur. İBS’li hastalarda gözlenen gastroözofageal reflü ve özofageal semptomların başlıca nedeni budur.
Gİ kanala ait olmayan semptomlar
İBS hastalarında, yorgunluk, ağızda hoş olmayan tat hissi, ürolojik disfonksiyon (noktüri, sık ve zor idrar yapma ve tam olmayan mesane boşalması) ve jinekoloik semptomlar (örneğin; disparoni gibi) Gİ kanal dışı semptomlar da görülebilir.
Anksiyete, fobi, somatizasyon ve paranoya gibi psikolojik semptomlar, kliniklere başvuran İBS hastalarında sıklıkla gözlenir. Yayınlanmış birkaç klinik çalışmanın incelenmesinde, İBS ya da diğer fonksiyonel barsak bozukluğu olan hastaların, yaklaşık %50’sinin, psikiyatrik tanılardan DSM III kriterlerine uyduğu gösterilmiştir. Organik Gİ hastalığı olanlarda ise, bu oran %20 civarındadır.
Psikolojik rahatsızlık semptomlarının, İBS ile ilişkili olmadığı, fakat bunların, hastanın doktora başvurma kararını etkileyeceği ileri sürülmüştür. İBS hastalarındaki depresyon veya anksiyetenin, nedensel bir faktörden ziyade, hastalığın bir sonucu olması da mümkündür.
İBS TANISI
Gİ fonksiyon bozukluklarının semptomları, kronik ya da tekrarlayıcı olabilir ve tipi ve şiddeti, hastalar arasında değişebilir. Ayrıca hastalarda birden fazla bozukluk bulunabilir ve farklı bozuklukların semptom profilleri arasında, önemli örtüşmeler vardır. Gİ fonksiyon bozuklukları, biyokimyasal ya da yapısal anomalilerle açıklanamaz ve dolayısıyla, radyolojik, endoskopik veya laboratuar çalışmalarına dayanarak tanı konamaz. Tanı, önemli semptomların varlığına dayanarak konmalıdır ve bozukluklar arasında, semptomlardaki örtüşmeler nedeniyle, yanlış tanı ve uygunsuz tedaviden kaçınmak için çok dikkat edilmesi gerekmektedir.
Pozitif İBS tanısı, hastanın tıbbi anamnezinden elde edilebilen semptomlara ve ilgili bulgulara dayanarak konabilir. Bu dönemde, baskın olan semptom alt grubu tanımlanabilir (örneğin; konstipasyonun baskın olduğu K-İBS veya D-İBS), ancak bir hastadaki semptomların dalgalanması, bu adımın değerini sınırlamaktadır. Ancak, belirli semptomların varlığı, doktorun yapılması gereken tarama testlerine karar vermesine yardım eder. Olası organik, metabolik, infeksiyöz veya yapısal hastalıkların hariç tutulması gerekir, fakat bunun için her hasta çok fazla miktarda incelenmeye tabi tutulmamalıdır. Hastanın yaşı ve medikal anamnezi, kullanılan tarama testlerinin seçimini etkileyecektir.
İBS'NİN GÜNCEL TEDAVİSİ
Farmakolojik olmayan müdahaleler
Herhangi bir İBS tedavi programında, hasta eğitimi, ilk adım olmalıdır. İBS, genel toplum tarafından iyi anlaşılmamış bir bozukluktur ve çeşitli yanlış algılamalarla ilişkilidir. Örneğin sıklıkla psikosomatik bir hastalık olarak ele alınır ve bu da, hastaların hastalıklarıyla kendilerinin mücadele etmesine yol açabilir. Başka hastalar da, semptomlarının, kanser gibi ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir hastalığın göstergesi olmasından korkabilir. Dolayısıyla, tüm hastalara, aşağıdakiler açısından bilgi ve güven verilmelidir.
İBS’nin nedenleri ve tetikleyicileri
Semptomatoloji
Hastalık süreci (İBS’nin tıbbi bir durum olmasına rağmen, yaşamı tehdit etmediği konusundaki güvence dahil olmak üzere)
İBS prevalansı
Mevcut tedaviler (gerçekçi faydalar ve olası yan etkiler dahil olmak üzere)
Yaşam tarzı değişiklikleri, güvenilir ve pahalı olmayan ilk tedavi yaklaşımı olarak ileri sürülebilir. Diyetlerinde uygun değişiklikler yapan birçok İBS hastasında, semptomların sıklığı ve şiddeti azalacaktır. Bilinen “tetikleyici besinlerden” kaçınmak, bariz bir ilk adımdır ve hastalara sorun yaratabilen diğer besinlerin tanımlanabilmesi için, bir “diyet günlüğü” tutmaları önerilebilir. İBS semptomlarının giderilmesinde, yardımı kanıtlanmış olan diyet değişiklikleri şunlardır:
Süt ürünlerinin alımının azaltılması veya elimine edilmesi
Kafein, alkol ve sorbitol içeren suni tatlandırıcılardan kaçınmak
Besinlerle yeterli lif almak (kepekli tahıllar, meyve ve sebzeler, iyi bir kaynaktır)
Fasulye ve mercimek gibi, iyi sindirilemeyen, fermente olan karbonhidratlı baklagillerden kaçınmak
Gün boyunca bir ya da iki büyük öğünden ziyade, sık ve az az yemek
Yağı az, karbonhidratı yüksek öğünler yemek
Sıvı alımının artırılması (özellikle destek lif alınıyor ise önemlidir)
Stres tedavisi ve gevşeme teknikleri de, İBS’li hastaların tedavisinde, yararlı seçenekler olarak ele alınmalıdır. Stres yönetimi programına katılan hastaların üçte ikisi, semptomlarının iyileştiğini ve daha az ve daha hafif nöbetler geçirdiklerini bildirmiştir. Yararlı etkiler, tedavi başlangıcından sonra, en az 12 ay devam etmiştir.
İBS semptomlarının, psikolojik sorunlarla tetiklenebildiği ya da alevlenebildiği bilinmektedir ve standart tedaviye yanıt vermeyen İBS hastalarında, psikoterapinin yardımcı olduğu bulunmuştur. Hipnoterapinin de, hastaların yaşam kalitesini iyileştirdiği ve işe gitmemeyi azalttığı gösterilmiştir. Hem psikoterapi hem de hipnoterapi nispeten pahalıdır ve zaman alıcıdır. Başlıca medikal tedavilere yanıt vermeyen hastalarda önerilmektedir.
Semptomatik ilaç tedavileri
İBS hastalarında, güncel farmakolojik seçenekler, baskın semptomların tedavisine yönelmektedir.
Tedavi genellikle ampiriktir ve hastanın birçok farklı ajanı alması gerekebilir. Örneğin, hastada abdominal ağrı ve gerginlik var ise antispazmodik bir ajan verilebilir. Diyareli hasta antidiyareik bir ajan alabilir. Konstipasyonlu bir hastaya, lif desteği ve/veya ozmotik bir laksatif verilebilir. Spesifik bir semptomu hedefleyen bu tedaviler, son-organ tedavileri olarak sınıflanır. Ayrıca psikolojik sorunları olan bir hasta, antidepresanlar veya anksiyolitikler gibi santral etkili ajanlarla da tedavi edilebilir.
YENİ TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
5-HT reseptör agonistleri ve antagonistleri
Serotonin (5-HT), hem beyin, hem de enterik sinir sisteminde önemli bir nörotransmitterdir. 5-HT içeren intrensek nöronların, Gİ motilite kontrolünde bir rol oynadıkları bulunmuştur ve viseral duyu fonksiyonunun düzenlenmesinde yer almaları da olasıdır. 5- HT aktivitesinin değiştirilmesinin, İBS dahil, Gİ fonksiyon bozukluklarının bazısında, yararlı olabileceği ileri sürülmüştür. 5-HT reseptörünün en az, altı majör alt tipi tanımlanmıştır. Ancak, Gİ kanalda en önemlilerinin 5-HT3 ve 5-HT4 reseptörlerinin oldukları görülmektedir.
5-HT4 reseptör aktivasyonunun, düz kas tonusu, mukoza elektrolit salgısı ve peristaltik refleks üzerinde belirgin bir etkisi vardır. Barsak lümeninin gerilmesine karşı reaksiyon veren enterik nöronların duyarlılığını da artırdığı görülmektedir. Dolayısıyla, 5-HT4 reseptörlerinin selektif uyarılması ile Gİ fonksiyonun normalize edilmesi mümkün olabilir.
KAYNAKLAR
1. Thompson WG, et al. 1999.
2. Camilleri M, et al. 1997.
3. Thompson WG, et al. 1999.
4. Everhart JE, et al. 1991.
5. Talley NJ, et al. 1991.
6. Thomson S, et al. 1996.
7. Hyams JS, et al. 1996.
8. Atoba MA, et al. 1988.
9. Mendall MA, at al. 1998.
10. Wingate DL, et al. 1998.
11. Moore J, et al. 1998.
12. Blanchard EB, et al. 1990.
13. Drossman DA, et al. 1991.
14. Drossman DA, et al. 1988.
15. Kane SV, et al. 1988.
16. Smart HL, et al. 1986.
17. Richter JE, et al. 1989.
18. Whorwell PJ, et al. 1986.
19. Guthrie E, et al. 1991.
20. Houghton LA, et al. 1996.
21. Gralla RJ, et al. 1998.
22. Talley NJ, et al. 1990.
23. Von der Ohe MR, et al. 1994