06-19-2008, Saat: 11:01 PM
Günlerden bir gün küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış.
Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş bir süre sonra yeterince büyüdüğünde kendine güvenli bir yer bulup bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzun sürenin sonunda rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek uçabiliyor olmanın verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış ormanın her yerini dolaşmış derken vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.
Etrafına şaşkın şaşkın bakarken vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş.
Bir anda afallamış ne düşüneceğini ne yapacağını bilememiş. Ne muhteşem bir çiçek diye geçirmiş içinden, vakit kaybetmeden yüzlerce renkli hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca papatyanın yanında almış soluğu.
-Merhaba papatya, sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.
Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna
-Merhaba demiş. Bende zaten yalnızlıktan sıkılmıştım.
Ve konuşmaya başlamışlar.
Kelebek ona hayat hikayesini nerede dünyaya geldiğini geçtiği ormanı tepeleri anlatmış.
Papatyada ona kendinden bahsetmiş.
Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek kanatları ile papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş.
Minik kelebek papatyayı çok sevmişti. O kadar çok sevmişti ki bir türlü onun yanından ayrılmamış, papatyanında onu sevip sevmediğini merak ediyormuş.
Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü, onu kırmaktan incitmekten kaybetmekten korkmuş.
Papatyada kelebeği çok sevmiş, ama bir türlü oda sevgisini söyleyememiş.
Duygularının karşılığı olmayacağından bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçipte kelebek artık zamanı kalmadığını gücünün
tükendiğini anlayınca papatyaya dönmüş ve "üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek"demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş.
"Neden"demiş.
"Yoksa yanımda mutsızmusun?"
"Hayır" demiş kelebek
"Bilakis sen benim hayatıma anlam kattın fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve
bende ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak birşey yokmuş zaten kelebek artık hiç gücünün
kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde son bir gayretle papatyaya "Seni Seviyorum"
diyebilmiş ancak.
Papatya donakalmış. Sadece "bende" diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardındanda gözyaşlarına
boğulmuş içinden"keşke onun da beni sevdiğini bilseydim,
keşke ona sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış.
Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış.Her düşen yaprakta papatya içinden "seviyormuş" diye geçirmiş.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine sormadıklarını hep papatyalara sormuşlar.
Seviyor mu?
Sevmiyor mu? diye.....
Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş bir süre sonra yeterince büyüdüğünde kendine güvenli bir yer bulup bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzun sürenin sonunda rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek uçabiliyor olmanın verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış ormanın her yerini dolaşmış derken vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.
Etrafına şaşkın şaşkın bakarken vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş.
Bir anda afallamış ne düşüneceğini ne yapacağını bilememiş. Ne muhteşem bir çiçek diye geçirmiş içinden, vakit kaybetmeden yüzlerce renkli hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca papatyanın yanında almış soluğu.
-Merhaba papatya, sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.
Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna
-Merhaba demiş. Bende zaten yalnızlıktan sıkılmıştım.
Ve konuşmaya başlamışlar.
Kelebek ona hayat hikayesini nerede dünyaya geldiğini geçtiği ormanı tepeleri anlatmış.
Papatyada ona kendinden bahsetmiş.
Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek kanatları ile papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş.
Minik kelebek papatyayı çok sevmişti. O kadar çok sevmişti ki bir türlü onun yanından ayrılmamış, papatyanında onu sevip sevmediğini merak ediyormuş.
Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü, onu kırmaktan incitmekten kaybetmekten korkmuş.
Papatyada kelebeği çok sevmiş, ama bir türlü oda sevgisini söyleyememiş.
Duygularının karşılığı olmayacağından bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçipte kelebek artık zamanı kalmadığını gücünün
tükendiğini anlayınca papatyaya dönmüş ve "üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek"demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş.
"Neden"demiş.
"Yoksa yanımda mutsızmusun?"
"Hayır" demiş kelebek
"Bilakis sen benim hayatıma anlam kattın fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve
bende ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak birşey yokmuş zaten kelebek artık hiç gücünün
kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde son bir gayretle papatyaya "Seni Seviyorum"
diyebilmiş ancak.
Papatya donakalmış. Sadece "bende" diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardındanda gözyaşlarına
boğulmuş içinden"keşke onun da beni sevdiğini bilseydim,
keşke ona sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış.
Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış.Her düşen yaprakta papatya içinden "seviyormuş" diye geçirmiş.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine sormadıklarını hep papatyalara sormuşlar.
Seviyor mu?
Sevmiyor mu? diye.....