07-09-2008, Saat: 01:26 PM
'Türkler, yiyecek bulma konusunda kural tanımazlar. . .
Öylesine vahşidirler ki, yerde sürünen bütün yaratıkları, hayvanları, canavarları, yılanları, böcekleri ve kuşları, hatta leşleri bile yerler' gibisinden ifadeler, Ortaçağda hakkımızda ortaya atılmış iftiralardan sadece birkaçıdır. Ama işin daha da önemli olan tarafı, bu iftiraların sadece Hıristiyan Batı tarafından değil, Haçlı ordularına karşı kutsal toprakları müdafaayla meşgul bulunduğumuz dönemde İslam álimlerince de tekrar edilmiş olmasıdır.
İtalyan ressam Ligozzi, bundan asırlarca önce Türkler'in şeyhülislamını bu sayfada gördüğünüz resimdeki gibi anlatıyordu: Şeytanın hocası, yetiştiricisi olarak...
Ortaçağdan itibaren sadece Batı'da değil, doğu dünyasında da Türk'ün görüntüsü böyleydi. Meselá bazı Arap din bilginleri, Kur'an'da bahsi geçen Ye'cuc-Me'cuc kavminin Türkler olduğu konusunda görüş birliğine varıyorlar, bunlardan biri olan ve hicri 8. yüzyılda yaşamış olan İmam Hazin, 'Lubábu't-Te'vil'inde 'Bunların işi-gücü dünyayı tahrip etmektir. Türklerin bir kısmı çam ağacı boyunda, bir kısmı 120 arşın eninde ve 120 arşın boyunda, diğer bir kısmının bir kulağı yatak, bir kulağı da yorgan olacak kadar geniş ve ihayet bir karış boyundadır' diye yazıyordu.
Ünlü 'Ahteri-i Kebir' isimli sözlüğün yazarı Mustafa'ya göre ise, 'Türkler bir çeşit taifedir ki boyları uzun, gövdeleri kıllı, renkleri gök, kılları kızıldır. Başlarının iki yanında gözleri vardır, her biri hem erkek ve hem dişi olur, ikisi bir fili tutup yerler ve doymazlar amma gayet yörük olurlar'dı. Antalya Yakubi Patriği Mikail ise, 'Vekayiname'sinde yani tarihinde Türkler hakkında çok daha zarif ifadeler kullanmadaydı:
'Yiyeceklerini bulma ve seçme konusunda, Türkler'in hiçbir kuralları yoktur. Yerde sürünen bütün yaratıkları, hayvanları, vahşi canavarları, yılanları, böcekleri ve kuşları, hatta leşleri de yerler. Yavrulayan dişilerinin karınlarından çıkan uzantıları ve hatta ölmüş insanların cesedlerini bile yedikleri olur'.
Bunlar, biz Türkler hakkında asırlar boyunca yazılıp söylenmiş olan toplu iftiralardan sadece birkaçı... İşin çok daha önemli olan tarafı ise bu iftiraların sadece Hıristiyan Batı tarafından değil, İslam álimlerince de ortaya atılmış olması ve yoğunluk kazandıkları dönemde Türkler'in Haçlı ordularına karşı durarak kutsal toprakları korumaya çalışmakla meşgul bulunmaları. . . !
Öylesine vahşidirler ki, yerde sürünen bütün yaratıkları, hayvanları, canavarları, yılanları, böcekleri ve kuşları, hatta leşleri bile yerler' gibisinden ifadeler, Ortaçağda hakkımızda ortaya atılmış iftiralardan sadece birkaçıdır. Ama işin daha da önemli olan tarafı, bu iftiraların sadece Hıristiyan Batı tarafından değil, Haçlı ordularına karşı kutsal toprakları müdafaayla meşgul bulunduğumuz dönemde İslam álimlerince de tekrar edilmiş olmasıdır.
İtalyan ressam Ligozzi, bundan asırlarca önce Türkler'in şeyhülislamını bu sayfada gördüğünüz resimdeki gibi anlatıyordu: Şeytanın hocası, yetiştiricisi olarak...
Ortaçağdan itibaren sadece Batı'da değil, doğu dünyasında da Türk'ün görüntüsü böyleydi. Meselá bazı Arap din bilginleri, Kur'an'da bahsi geçen Ye'cuc-Me'cuc kavminin Türkler olduğu konusunda görüş birliğine varıyorlar, bunlardan biri olan ve hicri 8. yüzyılda yaşamış olan İmam Hazin, 'Lubábu't-Te'vil'inde 'Bunların işi-gücü dünyayı tahrip etmektir. Türklerin bir kısmı çam ağacı boyunda, bir kısmı 120 arşın eninde ve 120 arşın boyunda, diğer bir kısmının bir kulağı yatak, bir kulağı da yorgan olacak kadar geniş ve ihayet bir karış boyundadır' diye yazıyordu.
Ünlü 'Ahteri-i Kebir' isimli sözlüğün yazarı Mustafa'ya göre ise, 'Türkler bir çeşit taifedir ki boyları uzun, gövdeleri kıllı, renkleri gök, kılları kızıldır. Başlarının iki yanında gözleri vardır, her biri hem erkek ve hem dişi olur, ikisi bir fili tutup yerler ve doymazlar amma gayet yörük olurlar'dı. Antalya Yakubi Patriği Mikail ise, 'Vekayiname'sinde yani tarihinde Türkler hakkında çok daha zarif ifadeler kullanmadaydı:
'Yiyeceklerini bulma ve seçme konusunda, Türkler'in hiçbir kuralları yoktur. Yerde sürünen bütün yaratıkları, hayvanları, vahşi canavarları, yılanları, böcekleri ve kuşları, hatta leşleri de yerler. Yavrulayan dişilerinin karınlarından çıkan uzantıları ve hatta ölmüş insanların cesedlerini bile yedikleri olur'.
Bunlar, biz Türkler hakkında asırlar boyunca yazılıp söylenmiş olan toplu iftiralardan sadece birkaçı... İşin çok daha önemli olan tarafı ise bu iftiraların sadece Hıristiyan Batı tarafından değil, İslam álimlerince de ortaya atılmış olması ve yoğunluk kazandıkları dönemde Türkler'in Haçlı ordularına karşı durarak kutsal toprakları korumaya çalışmakla meşgul bulunmaları. . . !
(alıntıdır)