07-25-2008, Saat: 12:47 AM
sen ki;beyaz düşlerimin akısında sararmış,
bir duman misali ciğerlerimi yakan adam.
sen ki;maviyi görmüş,alıp hemen siyaha gömmüş adam,
sen ki;canıma can kattığı halde kasıp kavuran,
sen ki;ılık yağmur kırıntısı,düşlerime damlayan...
sen ki;sonbahara rengini veren hasret mevsimi,
sen ki;dağların en zirvesinde filiz vermiş çiçek goncası,
sen ki;yeryüzüne armağan edilmiş bir varlık harikası,
sen ki;yüreğimi un etmiş,değirmenlerin en alası...
sen kalbime taht kurmuşsun ey yar,
bedenimde can olmuşsun,
sen ki;beni benden almış,yok olmuşsun,
sen ki;en umutsuz anımda bana yar olmuşsun,
ama sen ki;ne kadar güzel olsanda,
yüreğime felekten ağır tokat vurmuşsun...
Herkes vitrinindeki parıltıya aldanırken, yine mi indirim yaptın mutluluktan hayata? Eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli, susma! Musalla taşı kadar soğuktur terk ile intihar edilen bir aşkın ardından geçen günler bilirim! . İçinde biraz varsa aşktan bitap düşmüş öyküler anlat bana.” Anlatma artık! Bu rüyalarımı yıldızlarla süsleyen gözler bendeyken bütün öyküler susar. Sen konuş bana!
Sen ki eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli. Ne şairler yaşar içinde, şiir yazmaktan utanır seni gören. Ne yağmurlar tarumar eder kalbini, çağlayanlar çağlamaktan utanır. Ve ne yaşlar bilirim gözlerinde beni ağlamaktan utandıran. Ben bir sen gibi seni bilirim. Sen ki eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli.
Kimseler bilmez. Kalemim, kâğıdım bilir seni. Ben susarım. Bırak onlar haykırsın sana. O ne Leyla’ydı ne Şirin. Sen dağlar delecek kadar Ferhat’tın. Ama düşlerinde sevdiğin o hayaller katili Leyla’ydı. Sen Şirin’i sevdin o Leyla’yı oynadı. Mecnun bir Ferhat olmak bak seni nelere zorladı. Sen ne Ferhat’tın ne Mecnun. Sen ki eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli.
Susuşlarla konuş bana. Ben duyarım. Taşa kesmiş bir kalbin kulakları duymasın, gözleri görmesin seni. Ben bilirim.
(alıntı)
bir duman misali ciğerlerimi yakan adam.
sen ki;maviyi görmüş,alıp hemen siyaha gömmüş adam,
sen ki;canıma can kattığı halde kasıp kavuran,
sen ki;ılık yağmur kırıntısı,düşlerime damlayan...
sen ki;sonbahara rengini veren hasret mevsimi,
sen ki;dağların en zirvesinde filiz vermiş çiçek goncası,
sen ki;yeryüzüne armağan edilmiş bir varlık harikası,
sen ki;yüreğimi un etmiş,değirmenlerin en alası...
sen kalbime taht kurmuşsun ey yar,
bedenimde can olmuşsun,
sen ki;beni benden almış,yok olmuşsun,
sen ki;en umutsuz anımda bana yar olmuşsun,
ama sen ki;ne kadar güzel olsanda,
yüreğime felekten ağır tokat vurmuşsun...
Herkes vitrinindeki parıltıya aldanırken, yine mi indirim yaptın mutluluktan hayata? Eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli, susma! Musalla taşı kadar soğuktur terk ile intihar edilen bir aşkın ardından geçen günler bilirim! . İçinde biraz varsa aşktan bitap düşmüş öyküler anlat bana.” Anlatma artık! Bu rüyalarımı yıldızlarla süsleyen gözler bendeyken bütün öyküler susar. Sen konuş bana!
Sen ki eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli. Ne şairler yaşar içinde, şiir yazmaktan utanır seni gören. Ne yağmurlar tarumar eder kalbini, çağlayanlar çağlamaktan utanır. Ve ne yaşlar bilirim gözlerinde beni ağlamaktan utandıran. Ben bir sen gibi seni bilirim. Sen ki eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli.
Kimseler bilmez. Kalemim, kâğıdım bilir seni. Ben susarım. Bırak onlar haykırsın sana. O ne Leyla’ydı ne Şirin. Sen dağlar delecek kadar Ferhat’tın. Ama düşlerinde sevdiğin o hayaller katili Leyla’ydı. Sen Şirin’i sevdin o Leyla’yı oynadı. Mecnun bir Ferhat olmak bak seni nelere zorladı. Sen ne Ferhat’tın ne Mecnun. Sen ki eski bir şehrin aşka sürgün ettiği deli.
Susuşlarla konuş bana. Ben duyarım. Taşa kesmiş bir kalbin kulakları duymasın, gözleri görmesin seni. Ben bilirim.
(alıntı)