02-21-2010, Saat: 02:36 PM
Pencereler vardır dağlara bakar.
Dağların yüksekliği kadar yükselir bakışlar. Dağların ardı gibi ulaşılmazlara da sahiptir dağların bu tarafındakiler gibi engelleri beraber aşacak dâvâ arkadaşlarına da.
Dağların yüksekliği kadar yükselir bakışlar. Dağların ardı gibi ulaşılmazlara da sahiptir dağların bu tarafındakiler gibi engelleri beraber aşacak dâvâ arkadaşlarına da.
Pencereler vardır denize bakar.
Açınca deniz vurur yüzünüze kapatınca sessiz bir mavilik dolar evin içine. Deniz kadar derindir bakışlarınız deniz kadar dalgalı olmasa bile hayatınız.
Açınca deniz vurur yüzünüze kapatınca sessiz bir mavilik dolar evin içine. Deniz kadar derindir bakışlarınız deniz kadar dalgalı olmasa bile hayatınız.
Pencereler vardır nehirlere derelere şelalelere bakar.
Berraklıktır duvarınıza asılı tablo. Huzur veren şırıltıdır çalıp duran müzik. Aynı nehirde iki kere yıkanamamak gibi aynı nehri iki kere seyredemezsiniz. Giden su damlacıkları hayatınızdan da saniyeler götürür; eşsiz bir manzara seyrettirirken.
Berraklıktır duvarınıza asılı tablo. Huzur veren şırıltıdır çalıp duran müzik. Aynı nehirde iki kere yıkanamamak gibi aynı nehri iki kere seyredemezsiniz. Giden su damlacıkları hayatınızdan da saniyeler götürür; eşsiz bir manzara seyrettirirken.
Pencereler vardır uçsuz bucaksız ovalara bakar.
Yürüseniz saatler sonra ulaşabileceğiniz noktadır evinizin içinde bakakaldığınız. Gökyüzünün yer yüzüyle birleştiği o müthiş fotoğraf yer ile gök arasındaki konumunuzu belirler: Ne kadar arzîsiniz ya da ne kadar semavî…
Yürüseniz saatler sonra ulaşabileceğiniz noktadır evinizin içinde bakakaldığınız. Gökyüzünün yer yüzüyle birleştiği o müthiş fotoğraf yer ile gök arasındaki konumunuzu belirler: Ne kadar arzîsiniz ya da ne kadar semavî…
Pencereler vardır kaldırımlara bakar.
Gördüğünüz; insan ayakkabıları kedi patileri araba lastikleridir. İşittiğiniz; ayak sesleri otomobil gürültüleri sokak kavgalarıdır. “Kaldırım manzaralı eviniz var mı?” diye sormazsınız asla bir emlakçıya. Tercihiniz değil mecburiyetinizdir kaldırımlar; ama ufkunuzu geliştirmek başka dünyalara pencereler açmak elinizdedir.
Gördüğünüz; insan ayakkabıları kedi patileri araba lastikleridir. İşittiğiniz; ayak sesleri otomobil gürültüleri sokak kavgalarıdır. “Kaldırım manzaralı eviniz var mı?” diye sormazsınız asla bir emlakçıya. Tercihiniz değil mecburiyetinizdir kaldırımlar; ama ufkunuzu geliştirmek başka dünyalara pencereler açmak elinizdedir.
Pencereler vardır karşı apartmana bakar.
Sokaktan geçen arabalar oyun oynayan çocuklar ve balkonda çay içen komşulardır; evinizden dış dünyaya açılan. Komşunuzun da sizden farkı yoktur; onun için de siz bir manzarasınızdır penceresini açtığında. Siz ve komşunuz karşılıklı iki ayna gibidir; ama bu aynadan sonsuz görüntüler çıkmaz.
Sokaktan geçen arabalar oyun oynayan çocuklar ve balkonda çay içen komşulardır; evinizden dış dünyaya açılan. Komşunuzun da sizden farkı yoktur; onun için de siz bir manzarasınızdır penceresini açtığında. Siz ve komşunuz karşılıklı iki ayna gibidir; ama bu aynadan sonsuz görüntüler çıkmaz.
Pencereler vardır hayata bakar.
Hayattan ne anlıyorsa insan o kadar geniş o kadar ferah o kadar huzur vericidir; penceresinden evine sızan. Hayatı bir hapishane gibi görüyorsa ayak seslerinden ayakkabı görüntülerinden ve araba lastiklerinden başka bir şey görmez ruhunun penceresi olan gözlerini açtığında.
Hayattan ne anlıyorsa insan o kadar geniş o kadar ferah o kadar huzur vericidir; penceresinden evine sızan. Hayatı bir hapishane gibi görüyorsa ayak seslerinden ayakkabı görüntülerinden ve araba lastiklerinden başka bir şey görmez ruhunun penceresi olan gözlerini açtığında.
Pencereler vardır insanın kendisine bakar.
Ne kadar derinse duruşu ne kadar özgürse ruhu ne kadar güzel görebiliyorsa; o kadar geniş o kadar uçsuz bucaksız o kadar güzeldir manzarası. Yüzeyselse ancak karşı apartmandaki insanı görüp durur penceresini her açtığında.
Pencereler vardır açılmaz; sadece seyredersiniz. Koklayamazsınız işitemezsiniz elinizi uzatıp dokunuyor gibi hissedemezsiniz.
Ne kadar derinse duruşu ne kadar özgürse ruhu ne kadar güzel görebiliyorsa; o kadar geniş o kadar uçsuz bucaksız o kadar güzeldir manzarası. Yüzeyselse ancak karşı apartmandaki insanı görüp durur penceresini her açtığında.
Pencereler vardır açılmaz; sadece seyredersiniz. Koklayamazsınız işitemezsiniz elinizi uzatıp dokunuyor gibi hissedemezsiniz.
Peki sizin pencereniz nereye açıyor?
Kendini kendinle topla
Herkes biliyor ki:
Herkes için her şey olamazsın
Her şeyi bir anda yapamazsın.
Her şeyi mükemmel yapamazsın.
Her şeyi herkesten iyi yapamazsın.
Sen de herkes gibi bir insansın.
Öyleyse
En azından birisi için önemli bir şey ol.
Bir anda sadece bir şey yap.
Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla.
Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak.
Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör.
Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde
sen “sen” ol..
böylece herkesten daha iyi ol.!
Herkes biliyor ki:
Herkes için her şey olamazsın
Her şeyi bir anda yapamazsın.
Her şeyi mükemmel yapamazsın.
Her şeyi herkesten iyi yapamazsın.
Sen de herkes gibi bir insansın.
Öyleyse
En azından birisi için önemli bir şey ol.
Bir anda sadece bir şey yap.
Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla.
Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak.
Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör.
Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde
sen “sen” ol..
böylece herkesten daha iyi ol.!
Kendini kendinden çıkar
Çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Yaşın kaç ise bir o kadar rakamı yaşından çıkar ki
geriye sıfır kalsın.
Hayata başladığın güne git.
Doğduğun gün ağzından çıkan ilk çığlığı hatırla.
Şu anda yaşadığın şehirde bir günde
yüzlerce binlerce bebek doğuyor.
Hepsi de bir çığlıkla karışıyorlar hayata.
Kendine bir sor;
onların doğması ne kadar umurunda?
Ne kadar önemsiyorsun uğramadığın bir yerde tanımadığın bir kadının tanımadığın/tanımayacağın
bir bebeği doğurmasını?
Doğduğun gün işte sende böylesine umursanmaz biriydin. Şükürki yanı başında annen baban vardı da
dünyaya ilk acemi bakışlarına
şefkatli bakışlarıyla karşılık verdiler.
Elinden tuttular ninni söylediler
büyüttüler beslediler seni.
Seni önemli kılan onların sevgisiydi.
O sıralar seni ne Nike tanıyordu
ne Coca-Cola önemsiyordu ne de LCW düşünüyordu.
Seni önemseyenler
üstünde hiçbir şey olmadığı halde önemsiyordu seni.
Seni sadece sen olduğun için seviyorlardı.
İstersen doğduğun günden biraz daha geriye gidelim. Birkaç ay daha geriye..
O zamanlar annenin karnında karanlıklar içindeydin. Sadece onun fark ettiği onun hissettiği biriydin.
Oracıkta kala kalsaydın y da hiç çıkamasaydın
kimse önemsemeyecekti seni.
Bildiğin bütün markalar seni hesaba katmadan
satmaya devam edecekti
sevdiğin bütün reklamlar seni düşünmeden
oynayıp duracaktı.
Bir de şöyle düşün:
Sen “içerideyken” henüz gözlerin tamamlanmamıştı; gözlerinin olmadığını gören
gözlerinin olması gerektiğini düşünen
gözlerini olması gerektiği gibi olması gereken yere koyan
ne annendi ne babandı ne de kendindin.
Sana sorulmuş olsaydı
henüz ışığı bile tanımadığın için
gözlerine ihtiyacın olmadığını söylerdin.
Sana sorulmuş olsaydı
henüz yolları bahçeleri kaldırımları
vitrinleri görmediğin için
ayaklarıma gerek yok derdin.
Belki ellerini bile istemeyecektin.
Belki yüzünü bile gereksiz görecektin.
Şimdi bir düşün seni önemli kılan
gözlerinin önüne taktığın gözlük mü
ayaklarına geçirdiğin ayakkabı mı
ellerine taktığın eldiven mi
boynuna doladığın atkı mı?
Birkaç ay daha geriye gidelim.
Henüz iki hücreden ibaretsin.
Annen bile farkında değil varlığının.
İki hücre hâlâ daha nasıl olduğunu anlayamadığımız
bir hızla olağanüstü bir düzenle çoğalıp ayrışmasaydıda anne rahminden düşüverseydin
kimse fark etmeyecekti seni
kimsenin fark ettiği biri olmayacaktın.
Hatta bir adın bile olmayacaktı.
Hiç doğmasaydın şu an aramızdan eksik olacaktın.
Ama eksikliğini bile fark etmeyecektik.
“Caner şimdi burada olsaydı!”
bile diyemeyecekti annen baban ve sınıf arkadaşların. Çünkü olmayacaktın ve olmadığın için de
olmadığın fark edilmeyecekti.
Örneğin “Sümeyye seni ne kadar özledim!”
diyen bir arkadaşın olmayacaktı.
Çünkü hepten eksik olduğun için
arkadaşın eksikliğini çekmeyecekti.
Senin anlayacağın hiç var olmamak ölmekten beterdir. Öldüğünde hiç olmazsa ardın sıra ağlayanların olur eksikliğini çekenler olur özleyenlerin olur.
Ama hiç yaşamadığında
hesaba katılmazsın sözün bile edilmez.
İşte şimdi hesabını yeniden yap;
kendini kendinden çıkar.
Geriye sıfır kaldığında
yani sen adı bile olmayan bir hücre topluluğu olduğunda seni önemseyen kim olabilir?
Tanıdıkların içinde öyle biri var mı?
Sevdiklerin arasında seni hiç yokken seven biri var mı? Örneğin yüzün ortada bile değilken
yüzünü özleyen biri var mı?
Nasıl olabilir ki?
Seni en çok sevenler bile seni sen varolduğun için sevdi. Şimdi sen
seni sen yokken bile seven birini düşünmek istemez misin? Seni sen var olduğun içen sevenleri hatırladığın kadar
seni sevdiği için var edeni hatırlamak istemez misin
Yaşın kaç ise bir o kadar rakamı yaşından çıkar ki
geriye sıfır kalsın.
Hayata başladığın güne git.
Doğduğun gün ağzından çıkan ilk çığlığı hatırla.
Şu anda yaşadığın şehirde bir günde
yüzlerce binlerce bebek doğuyor.
Hepsi de bir çığlıkla karışıyorlar hayata.
Kendine bir sor;
onların doğması ne kadar umurunda?
Ne kadar önemsiyorsun uğramadığın bir yerde tanımadığın bir kadının tanımadığın/tanımayacağın
bir bebeği doğurmasını?
Doğduğun gün işte sende böylesine umursanmaz biriydin. Şükürki yanı başında annen baban vardı da
dünyaya ilk acemi bakışlarına
şefkatli bakışlarıyla karşılık verdiler.
Elinden tuttular ninni söylediler
büyüttüler beslediler seni.
Seni önemli kılan onların sevgisiydi.
O sıralar seni ne Nike tanıyordu
ne Coca-Cola önemsiyordu ne de LCW düşünüyordu.
Seni önemseyenler
üstünde hiçbir şey olmadığı halde önemsiyordu seni.
Seni sadece sen olduğun için seviyorlardı.
İstersen doğduğun günden biraz daha geriye gidelim. Birkaç ay daha geriye..
O zamanlar annenin karnında karanlıklar içindeydin. Sadece onun fark ettiği onun hissettiği biriydin.
Oracıkta kala kalsaydın y da hiç çıkamasaydın
kimse önemsemeyecekti seni.
Bildiğin bütün markalar seni hesaba katmadan
satmaya devam edecekti
sevdiğin bütün reklamlar seni düşünmeden
oynayıp duracaktı.
Bir de şöyle düşün:
Sen “içerideyken” henüz gözlerin tamamlanmamıştı; gözlerinin olmadığını gören
gözlerinin olması gerektiğini düşünen
gözlerini olması gerektiği gibi olması gereken yere koyan
ne annendi ne babandı ne de kendindin.
Sana sorulmuş olsaydı
henüz ışığı bile tanımadığın için
gözlerine ihtiyacın olmadığını söylerdin.
Sana sorulmuş olsaydı
henüz yolları bahçeleri kaldırımları
vitrinleri görmediğin için
ayaklarıma gerek yok derdin.
Belki ellerini bile istemeyecektin.
Belki yüzünü bile gereksiz görecektin.
Şimdi bir düşün seni önemli kılan
gözlerinin önüne taktığın gözlük mü
ayaklarına geçirdiğin ayakkabı mı
ellerine taktığın eldiven mi
boynuna doladığın atkı mı?
Birkaç ay daha geriye gidelim.
Henüz iki hücreden ibaretsin.
Annen bile farkında değil varlığının.
İki hücre hâlâ daha nasıl olduğunu anlayamadığımız
bir hızla olağanüstü bir düzenle çoğalıp ayrışmasaydıda anne rahminden düşüverseydin
kimse fark etmeyecekti seni
kimsenin fark ettiği biri olmayacaktın.
Hatta bir adın bile olmayacaktı.
Hiç doğmasaydın şu an aramızdan eksik olacaktın.
Ama eksikliğini bile fark etmeyecektik.
“Caner şimdi burada olsaydı!”
bile diyemeyecekti annen baban ve sınıf arkadaşların. Çünkü olmayacaktın ve olmadığın için de
olmadığın fark edilmeyecekti.
Örneğin “Sümeyye seni ne kadar özledim!”
diyen bir arkadaşın olmayacaktı.
Çünkü hepten eksik olduğun için
arkadaşın eksikliğini çekmeyecekti.
Senin anlayacağın hiç var olmamak ölmekten beterdir. Öldüğünde hiç olmazsa ardın sıra ağlayanların olur eksikliğini çekenler olur özleyenlerin olur.
Ama hiç yaşamadığında
hesaba katılmazsın sözün bile edilmez.
İşte şimdi hesabını yeniden yap;
kendini kendinden çıkar.
Geriye sıfır kaldığında
yani sen adı bile olmayan bir hücre topluluğu olduğunda seni önemseyen kim olabilir?
Tanıdıkların içinde öyle biri var mı?
Sevdiklerin arasında seni hiç yokken seven biri var mı? Örneğin yüzün ortada bile değilken
yüzünü özleyen biri var mı?
Nasıl olabilir ki?
Seni en çok sevenler bile seni sen varolduğun için sevdi. Şimdi sen
seni sen yokken bile seven birini düşünmek istemez misin? Seni sen var olduğun içen sevenleri hatırladığın kadar
seni sevdiği için var edeni hatırlamak istemez misin
Kendini kendinle çarp
Bu sabah aynaya bir bak.
Bakalım kimi göreceksin.
Elbette yeryüzündeki bütün insanlara benzeyen
bir insan yüzü.
Kaşları gözleri yüzü burnu kulakları saçları ile
sen de herkes gibi bir insansın.
Ama aynada herhangi bir insanı görüyor değilsin.
Kendini görüyorsun.
Tümüyle sana özel
sadece senin için yaratılmış bir yüz görüyorsun.
Yani senin yüzün gibi başka bir yüz yok.
Onun için yüzüne bakanlar seni
sadece seni görüyorlar.
Seni tanıyanlar yüzünden tanır sevenler yüzünü sever. Herkese benzeyen birini değil.
Bütün zamanlarda senin yüzün gibi bir yüz olmadı
senin yüzün gibi bir yüz olmayacak.
Şimdi tekrar düşün.
Sen en azından yüzüne bakarak anlayabileceğin gibi
seni yaratan için bir tanesin biriciksin çok özelsin.
Aynaya bakıp yüzünü gördüğünde hep bunu hatırla.
Sen hayran olduğun birilerine benzediğin için
önemli değilsin.
Sen şarkılarını severek dinlediğin şarkıcı gibi
konuştuğun için özel değilsin.
Sen giydiğin ayakkabı sayesinde
tuttuğun takımın başarıları yüzünden
tişörtünün üzerinde yazan marka için biricik değilsin.
Sen sadece “Sen” olduğun için önemlisin.
Seni biricik bi’tanecik ve özel olarak yaratan
yaşatan bir Yaratıcı seni önemsediği için önemlisin.!!!
Bu sabah aynaya bir bak.
Bakalım kimi göreceksin.
Elbette yeryüzündeki bütün insanlara benzeyen
bir insan yüzü.
Kaşları gözleri yüzü burnu kulakları saçları ile
sen de herkes gibi bir insansın.
Ama aynada herhangi bir insanı görüyor değilsin.
Kendini görüyorsun.
Tümüyle sana özel
sadece senin için yaratılmış bir yüz görüyorsun.
Yani senin yüzün gibi başka bir yüz yok.
Onun için yüzüne bakanlar seni
sadece seni görüyorlar.
Seni tanıyanlar yüzünden tanır sevenler yüzünü sever. Herkese benzeyen birini değil.
Bütün zamanlarda senin yüzün gibi bir yüz olmadı
senin yüzün gibi bir yüz olmayacak.
Şimdi tekrar düşün.
Sen en azından yüzüne bakarak anlayabileceğin gibi
seni yaratan için bir tanesin biriciksin çok özelsin.
Aynaya bakıp yüzünü gördüğünde hep bunu hatırla.
Sen hayran olduğun birilerine benzediğin için
önemli değilsin.
Sen şarkılarını severek dinlediğin şarkıcı gibi
konuştuğun için özel değilsin.
Sen giydiğin ayakkabı sayesinde
tuttuğun takımın başarıları yüzünden
tişörtünün üzerinde yazan marka için biricik değilsin.
Sen sadece “Sen” olduğun için önemlisin.
Seni biricik bi’tanecik ve özel olarak yaratan
yaşatan bir Yaratıcı seni önemsediği için önemlisin.!!!
Kendini kendine böl
Etrafına bir bak.
Ne kadar çok insan ne kadar çok şey peşinde koşuyor.
Çok para çok mal çok yer çok iş çok yemek
çok araba çok tatil çok çok…
Ne kadar telaşla yaşıyorlar.
Herkesin çok acelesi var çok telaş içindeler
çok koşturuyorlar hep bir yerlere yetişmek istiyorlar. Durup kalsalar kaybedecekler sanki..
Koşturmasalar ellerindekileri düşürecekler gibi.
Şimdi bir de kendine bak.
En çok ne mutlu ediyor seni?
Kimler sana gerçek dostluk yüzü gösteriyor?
Kaç sahici arkadaşın var? Kaç sırdaşın var?
Çok az şey mutlu ediyor seni.
Dostların pek az.
Arkadaşlarının ve sırdaşlarının sayısı
bir elin parmağını geçmiyor.
Bazen sadece nefes almak seni mutlu etmeye yetiyor. Özlediğin bir dostunu görmek
özlediğin bir sahilde yürümek
sevdiğin bir yiyeceği yemek
sevdiğinin iki gözünün içine içine bakmak mutlu ediyor seni.
Hepsi az şeyler.. Çok az şeyler…
Şimdi geri dön.
Dur ve yeniden bak.
Meydanlarda koşturan insanların aradıklarını bir düşün. Merdivenleri telaş içinde tırmanan
otoyolları son hızla tüketen kalabalıkların
neyin peşinde olduğunu düşünmeye çalış.
Aslında onların çoğu senin çoktan bulduğun
çok az şeyin peşinde.
Ama çok koşturdukları için
bir türlü durup kendilerine soramıyorlar.
yazıkki aradıklarını sandıkları şeyi
bulduklarınd da tanımayacaklar.
Sen senin için önemlisin.
Biricik olduğun için önemlisin.
Kendini başkalarıyla kıyaslamayı bırak.
Kendini kendinle kıyasla.
Kendini başkalarının yaşadıkları ile tanımlamak yerine kendi yaşamınla tanımla.
İçinde başkasının plağı çalmasın.
Kendi sesinle konuş.
Kendi yüzünle bak hayata.
Kendini önemli bilerek yürü sokaklarda.
Nefes alıp verebildiğin için
güneşe çıplak gözle bakabildiğin için
rüzgârı hissedebildiğin için mühimsin.
Yaratıldığın için önemlisin.
Kendini kendine bölersen
eline tam tüm bir 1 geçecek.
Ne yarımsın ne eksiksin
ne de kimselerin seni tamamlamasına ihtiyacın var...
Sen mühimsin.
Etrafına bir bak.
Ne kadar çok insan ne kadar çok şey peşinde koşuyor.
Çok para çok mal çok yer çok iş çok yemek
çok araba çok tatil çok çok…
Ne kadar telaşla yaşıyorlar.
Herkesin çok acelesi var çok telaş içindeler
çok koşturuyorlar hep bir yerlere yetişmek istiyorlar. Durup kalsalar kaybedecekler sanki..
Koşturmasalar ellerindekileri düşürecekler gibi.
Şimdi bir de kendine bak.
En çok ne mutlu ediyor seni?
Kimler sana gerçek dostluk yüzü gösteriyor?
Kaç sahici arkadaşın var? Kaç sırdaşın var?
Çok az şey mutlu ediyor seni.
Dostların pek az.
Arkadaşlarının ve sırdaşlarının sayısı
bir elin parmağını geçmiyor.
Bazen sadece nefes almak seni mutlu etmeye yetiyor. Özlediğin bir dostunu görmek
özlediğin bir sahilde yürümek
sevdiğin bir yiyeceği yemek
sevdiğinin iki gözünün içine içine bakmak mutlu ediyor seni.
Hepsi az şeyler.. Çok az şeyler…
Şimdi geri dön.
Dur ve yeniden bak.
Meydanlarda koşturan insanların aradıklarını bir düşün. Merdivenleri telaş içinde tırmanan
otoyolları son hızla tüketen kalabalıkların
neyin peşinde olduğunu düşünmeye çalış.
Aslında onların çoğu senin çoktan bulduğun
çok az şeyin peşinde.
Ama çok koşturdukları için
bir türlü durup kendilerine soramıyorlar.
yazıkki aradıklarını sandıkları şeyi
bulduklarınd da tanımayacaklar.
Sen senin için önemlisin.
Biricik olduğun için önemlisin.
Kendini başkalarıyla kıyaslamayı bırak.
Kendini kendinle kıyasla.
Kendini başkalarının yaşadıkları ile tanımlamak yerine kendi yaşamınla tanımla.
İçinde başkasının plağı çalmasın.
Kendi sesinle konuş.
Kendi yüzünle bak hayata.
Kendini önemli bilerek yürü sokaklarda.
Nefes alıp verebildiğin için
güneşe çıplak gözle bakabildiğin için
rüzgârı hissedebildiğin için mühimsin.
Yaratıldığın için önemlisin.
Kendini kendine bölersen
eline tam tüm bir 1 geçecek.
Ne yarımsın ne eksiksin
ne de kimselerin seni tamamlamasına ihtiyacın var...
Sen mühimsin.
ben her seni düşünürken
kimbilir sen kimi düşünüyorsun
hayallerimde kendimi avuturken
kımbilir sen kimi hayal ediyorsun
her zaman yanın da olmak isterken
kim bilir sen kımınle olmak ısterdın
ben sen le olmek ısterken
kımbılır sen kımınle olmek ısterin...MyLoWe....
kimbilir sen kimi düşünüyorsun
hayallerimde kendimi avuturken
kımbilir sen kimi hayal ediyorsun
her zaman yanın da olmak isterken
kim bilir sen kımınle olmak ısterdın
ben sen le olmek ısterken
kımbılır sen kımınle olmek ısterin...MyLoWe....
Alıntı